* devrimcikarargah.org sitesinden alinmistir
TÜRKİYE VE BAKURE KÜRDİSTAN’IN DEVRİMCİ DEMOKRATİK KAMUOYUNA
Aralarında Devrimci Karargâh’ın da olduğu Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin örgütleri yeni ve güçlü bir mücadele cephesi oluşturmak amacıyla bir araya geldi. Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) kuruldu.
Kuruldu, çünkü bölgesel ve küresel gelişmeler itibariyle böyle bir birleşik devrim hareketi artık Türkiyeli ve Kürt halklar açısından hava kadar, su kadar vaz geçilmez, yaşamsal bir ihtiyaç haline gelmiş durumdadır.
Gelinen aşamada;
ABD emperyalizminin Irak’ı işgaliyle başlayan Ortadoğu’yu yeniden paylaşma savaşı, Rojava devrimiyle birlikte bölgesel devrimci Kürt muhalefetinin de bir özne olarak öne çıktığı yeni bir aşamaya geçmesinin ardından şimdi de Rusya’nın bölgeye fiili müdahalesiyle artık salt bölge halklarının değil tüm insanlığın geleceğini ilgilendiren tümüyle kritik bir evreye evrilmiştir.
Ve ;
Bu evrede ABD önderlikli uluslararası emperyalist yayılmacılık ve TC önderlikli bölgesel sömürgecilik başta Kürt ve Arap halkları olmak üzere Ortadoğu’nun emekçi halklarını kana, ateşe ve acıya boğarak birer enkaz haline getirilen şehirlerinde şiddetli bir imha ve soykırıma uğratmaya yönelmiş durumdadırlar.
Emekçi halklar ile sömürücü ve sömürgeci sermaye sınıfları arasındaki çelişkilerin en üst düzeyde keskinleşmesinden dolayı emperyalist ve sömürgeci savaşlardan devrim çıkartmak devrimcinin görevidir. Emperyalist ve sömürgeci savaşlara karşı halkların devrimci savaşını örgütlemek ve yükseltmek devrimcinin görevidir. Ancak açıktır ki, verili durumda Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin örgütlerinin böyle bir kapsama tekil konumlar üzerinden yeterli yanıt üretebilmeleri mümkün görünmemektedir.
Bu nedenle siyasal konjonktürün gerektirdiği tarihsel bir kararla Türkiye ve Kürdistan’ın devrimci örgütleri birleşik bir devrim hareketi oluşturmaya karar vermiş ve HBDH’yı kurmuş durumdadırlar.
Bölgesel Savaş: Küresel Savaş
Gelinen aşamada, ABD ve TC gibi emperyalist ve sömürgeci saldırganların siyonistler ve bölgesel gericilerle el ele vererek bölgeyi yeniden biçimlendirmek için geliştirdikleri DAEŞ momentumu Kürt halkının kadınıyla, genciyle, gerillasıyla yükselttiği direniş savaşıyla başlayan bir süreç itibariyle giderek dağılmak üzeredir.
Kürt özgürlükçülüğünün bölgede oluşturduğu siyasal alan emperyalistlerin ve sömürgecilerin sadece hesaplarını bozmakla kalmadı, iç dengelerini de sarstı. Şimdilerde, ABD önderlikli emperyalist cephenin, kendi yaratığı olan DAEŞ canavarına karşı Kürt özgürlükçülüğü ile ittifaka girerek bu kirli ve kanlı tezgâhını yeniden sünni bir islam koalisyonu olarak örgütleyip koruma derdine düştüğünü gözlemleyebiliyoruz.
Diğer taraftan uluslararası emperyalizmin tehdidi altında olan Iran ve Rusya bu sarsıntıyı değerlendirerek bölgesel gerilim içinde atak yaptılar. Iran Irak’ı, Rusya Suriye’yi askeri, politik ve mali olarak destekleyerek DAEŞ çetelerine karşı önemli ve stratejik üstünlükler elde ettiler.
Artık görülmektedir ki, ABD tarafından başlatılan bölgesel “uzun savaş”ın 13üncü ve bu savaşın önemli bir evresini oluşturan Suriye merkezli savaşın 5inci yılında emperyalistler ve sömürgeciler, bu savaşı, ünlü tanımıyla “vekâlet”ler üzerinden yürütebilme potansiyellerini ağırlıkla tüketmiş durumdadırlar. Bölgesel yeniden paylaşımın başat aktörleri giderek “vekâlet” düzeninden çıkarak ya ABD ve Rusya gibi savaşın doğrudan ve giderek büyüyen bir parçası haline gelmektedirler ya da TC önderlikli ve gerici Arap finansmanıyla, örneğini daha önce Ukrayna’da gördüğümüz, bir hybrid savaş mekanizmasını İslam Ordusu adıyla kurmaya yönelmektedirler.
Bu gelişmeler, bölgesel savaşın artık topyekûn bir dünya savaşı hukukuna geçmezden önce topyekûn bir dünya savaşı yürütmenin en son aşamaları olarak görülmelidir.
Bu potansiyel gelişme sadece anılan tezahürleri üzerinden değil, emperyalist yeniden paylaşım savaşlarının tarihsel ve yapısal nedenleri üzerinden de kolayca saptanır durumdadır.
Bilindiği gibi uluslararası emperyalizm 2003 yılında başlattığı bölge saldırısını 2008’deki küresel mali kriz nedeniyle zamana yayarak iç dengelerini korumaya, düzeltmeye yöneldi. Ancak 2009 Euro krizi sonrasında girişilen parasal genişleme politikalarının işe yaramazlığı, emperyalist rekabet nedeniyle bir eşdeğer standardına ulaşma imkânsızlığı en son olarak başta Çin olmak üzere dünya borsalarının kilitlenmesiyle anlaşıldı. Anlaşıldı ki emperyalizmin yapısal krizinin maliye ya da para politikaları gibi iç iktisadi tedbirlerle aşılmasının imkânı yoktur, çünkü emperyalizm yapısal olarak sermaye ihracı için kontrollü ve istikrarlı pazarlarını gün güne geliştirmeye ve merkezileştirmeye mahkûmdur. Bunun için dünya pazarlarının yeniden paylaşımı çerçevesinde büyük savaşlar emperyalist sermayenin kaçınılmaz uğrağıdır.
Ve dünya çoktandır oturduğu bu yörüngede giderek artan bir hızla dönmektedir.
İşte bu nedenle dünya emperyalizminin hegomonik önderi ABD’nin gün güne büyüyen trilyon dolarlık bütçe açıkları ve bu asalak ekonominin koruyucusu ve geliştiricisi olarak yapılandırılmış Pentagon’un gün güne büyüyen bütçesi ve harcama politikaları artık daimi bir gündem oluşturmuş durumdadır.
Kısacası büyük bir savaşın tamtamları giderek artan bir tempoyla çalmaktadır ve bu tamtamların sesi en gür Ortadoğu’da, bölgemizde duyulmaktadır.
Bölgesel/Küresel Savaş Zebanisi: AKP-RTE
Ve işte AKP-RTE, böyle olağandışı bir uluslararası konjonktürde edindiği iktidarını başta özgürlükçü Kürt muhalefetine ve uluslararası tecrit politikalarına karşın sürdürebilmek için en arsız Şark kurnazlığıyla ve Muaviye’den bu yana taşınan geleneksel gerici ideolojik ve siyasal dogmalarıyla ülkeyi ve bölgeyi büyük bir savaşa doğru koşturmaktadır.
Çünkü tarihsel gelişme ve güncel politik gereklilik itibariyle başka hiçbir koşulda iktidarda kalma, iktidarını sürdürme imkânı kalmadığını o da bilmektedir.
12 Eylül faşizmiyle birlikte TC’nin iktidar bloku içine çekilen İslamcı yeni Türk burjuvazisinin tekil iktidarı olarak belirleyebileceğimiz AKP-RTE egemenliği kendi varlık güvencesini son tahlilde Kürdistan’ın TC’ye sömürgeci eklemlenmesini yeniden yapılandırmakta görüyor. Bu nedenle önceleri barış-çözüm demagojisiyle oyaladığı Kürt toplum muhalefetini şimdi gerçek kimliğiyle; gerici, katliamcı, tekfirci, özetle DAEŞ kimliğiyle sindirmek, yıldırmak, teslim almak istiyor. Artık AKP-DAEŞ kimliği Ortadoğu’daki bir ve aynı İslamcı gericiliğin örtüşük künyesi durumundadır.
Böylece görülmektedir ki, ABD’nin emperyalist yayılmacılığıyla AKP’nin sömürgeciliği birbiriyle bütünleşiktir ve birbirlerini güçlendirmektedirler.
Örneğin AIHM, AKP sömürgeciliğinin Bakure Kürdistan’da en kan dökücü, en vahşi katliamlarına karşı hiçbir hukuki tedbir kararı almayarak, karar almayı reddederek uluslararası emperyalizmin nasıl TC-RTE sömürgeciliği ile bir ve bütünleşik olduğunu göstermektedir.
Kürt devrimci demokratik özgürlüğünün öncüsü PKK ise hem uluslararası emperyalizmin hem de bölgesel sömürgeci güçlerin benimsemeyi reddedecekleri emekçi ve toplumcu paradigmalarla bölgenin tüm ezilen halklarına örnek olacak bir eşitlikçi ve özgürlükçü bir sistem önermesiyle kendini var etmiş ve her geçen gün bu varlığını yükseltmektedir.
Bu nedenle PKK, emperyalistlerin ve sömürgecilerin “terör” listesindedir. PKK’nin tasfiyesi ya da teslim alınması en başta uluslararası emperyalizmin bölgesel temel bir gündemidir. Bunun için bir yandan TC’nin Sri Lanka türü katliamlarına sessiz kalınırken diğer taraftan Koalisyon desteği ya da Elise diplomasisi gibi çarklar devreye sokulmaktadır.
Artık açıkça görülmeli ve bilinmelidir ki, ABD önderlikli emperyalizmin yeni Ortadoğu planında bölgesel sünni devletleşmesinin temel armatürü AKP-RTE iktidarını da aşkın olarak TC’dir.
Bu nedenle halklarımızın AKP-RTE iktidarına olan düşmanlığı aslında oligarşik TC yapılanmasına karşı bir devrim mücadelesi olarak örgütlenmeli ve geliştirilmeli; AKP-RTE’ye karşı geliştirilecek burjuva reformist ve liberal siyasal çizgiler karşısında devrimci doğrultusunu yitirmemelidir.
Metropol Halkının Kahredici Sessizliği
AKP-RTE’nin Cizre’de, Silopi’de, Sur’da sürdürdüğü sömürgeci katliamlar, bir diğer taraftan Pirsus ve Ankara katliamlarıyla, devrimcilerin yargısız infazlarıyla, liberal demokrat gazetecilerin cezaevlerine tıkılarak susturulmalarıyla, alevi inancından insanların sünni diyanet fetvalarıyla aşağılanmalarıyla ve kadın cinayetlerinin gün güne artmasıyla koşut yürüyor.
Kürt halkı sömürgeci imhaya karşı hendekler ardında büyük bedeller ödeyerek özyönetim bayrağını dalgalandırmayı sürdürüyor. Ancak batılı aydın, ilerici, devrimci ve demokrat kamuoyunun bu gerici faşist baskılara karşı düzenin çerçevelediği protesto imkânlarının dışına çıkabilen, bir toplumsal değişimi zorlayacak muhalefet üretebildiğini söylemek mümkün değildir.
Bu toplumsal itaatin en büyük sorumluluğu elbette, 2002’deki iktidarından itibaren AKP-RTE adına siyasal ortamı sahte umutlarla şişiren, gerici, faşist ve sömürgeci karakterinin anlaşılmaması için gerçeklerin üzerinin örtülmesi doğrultusunda bütün medya üzerinden canhıraş bir propaganda yürüten liberallere ve onların kirlettiği bu ideolojik ve siyasal ortamdan beslenen oportünist ve sosyal şovenist düzen solcularına aittir. Ama bundan daha önemlisi bu siyasal ortamın ajite ettiği doğulu biatçı kurgular içinde kendi gerçeğine yabancılaşarak çürümekte olan bütün bir Türkiye toplumudur; işçisi, emekçisiyle, aydını, demokratıyla bütün bir Türkiye toplumudur.
Bu duruma şaşırılıyor. Karşısında çaresiz kalınıyor. Ulusal solcusundan oportünistine, liberaline kadar sosyal şoven eğilim bu durumun nedenini mücadelede Kürt devrim renginin koyuluğunda buluyor.
Oysa Devrimci Karargâh’ın, devrimci savaşın uyarıcılığından yoksun doğulu yığınların sosyal psikolojisinin kendi arkaik kara deliklerine gömülmeyi içerdiğini belirteli çok oldu. Birleşik devrim çizgisi bu tarihsel çöküntüye modern sınıf mücadelesinin gerekleriyle cevap olmak için oluşturuluyor.
Sürükleyici Halka: Devrimci Atılım
Nasıl emperyalizmin bölge yayılmacılığını kırmak TC’nin bölgesel sömürgeciliğini kırmaktan ve nasıl bölgesel sömürgeciliği kırmak da TC sömürgeciliğini özellikle Bakur’dan püskürtmekten geçiyorsa, o halde bunun için Türkiye metropollerinde Kürt halkının demokrasi ve sosyalizm talepli özgürleşmesini güçlendirecek ve ondan güç alacak bir savaşı Türkiye proletaryasının ve çalışanlarının kapitalist düzenin işsizliğine, pahalılığına, yoksulluğuna ve bunları kat kat yükselten gerici saray faşizminin adaletsizliğine, hırsızlığına, ahlaksızlığına ve cehaletine karşı örgütlemekten geçmektedir.
AKP-RTE’ye karşı yürütülecek bu devrimci savaş, zaferi tartışılmaz ve kaçınılmaz kılabilmek için mevcut iktidarı ordusuyla, CHP’siyle ayakta tutan geleneksel Türk devletçiliğine, bölgesel ve küresel planlarında TC’nin siyasal varlığını stratejik bir ittifak unsuru olarak gören emperyalizme ve onun yerel/bölgesel bağlantılarına karşı mücadeleyi de içkin olmalıdır.
Bu açılım düşman cepheyi genişletmek gibi taktik bir arıza içermez. Aksine hızla derinleşmekte olan yeniden paylaşımcı ülkesel, bölgesel ve küresel konjonktüre göre bir siyasal mevzilenme içeriğidir. Bu içeriğin gereğini yapabilmek elbette Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin verili asimetrisi ve özellikle Türkiyeli devrimci hareketin müzmin dağınıklığı koşullarında pek mümkün görünmemektedir.
Bu nedenle ‘82 Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi, ’97 Birleşik Devrimci Güçler Platformu gibi Türkiye ve Kürdistan devrimleri arasında kurulan birleşikliklerin zaaf ve başarısızlıklarını da kritik ederek HBDH ile emperyalizme, sömürgeciliğe, faşizme ve gericiliğe karşı bir savaş hattının kurulması bugün itibariyle devrimci bir görev olarak başarılmış durumdadır.
HBDH, Kürt halkının devrimci özgürlük mücadelesiyle Türkiye proletaryasının, çalışanların, alevilerin, gençliğin ve kadınların devrim ve sosyalizm mücadelesi üzerinden ortaklaşmayı ve bu ortaklaşmayı Türkiye siyasal alanında emperyalizme, sömürgeciliğe, faşizme ve gericiliğe karşı bir zafere dönüştürmeyi hedefliyor.
Anadolu’nun bütün uluslardan işçilerini, emekçilerini, aydınlarını, gençlerini ve kadınlarını HBDH bayrağı altında mevzilenmeye ve mücadeleye çağırıyoruz.
Birlik, Mücadele, Zafer!
Yaşasın Türkiye ve Kürdistan Devrimleri..
Kahrolsun Emperyalizm ve Sömürgecilik..
Devrimci Karargah
13-03-2016