Sarı Yelekliler: ‘Fransız Baharı’ mı ‘faşizmin ayak sesleri’ mi?

 

Fransa’da “mali oligarşinin adamı” olarak görülen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u şaşırtan “Sarı Yelekliler” (Gilets Jaunes) isyanı sürüyor. Talepler ve söylemler tamamen farklı olsa da, partiler üstü ve örgütsüz olmaları nedeniyle isyan kimilerine Gezi Parkı eylemlerini hatırlattı, kimilerine Arap Baharı’mı.

1789’da “baskıya karşı isyanı” hak sayan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni kabul etmiş Fransız Parlamentosu bugün hakları garanti eden sesini yitirmiş olsa da, Fransızlar isyan konusunda referansı bol bir millet.

Sarı Yelekliler kurulu düzene güvenini yitirmiş kesimlerden oluşuyor. Sadece hükümet, Ulusal Meclis ve Senato değil, partiler ve sendikalardan ümidini kesmiş endişeli kalabalıklar.

Geleceklerinden, ceplerine girip çıkan arasındaki artan dengesizlikten, dev şirketlere müşfik, alttakilere gaddar kesilen gidişattan mustaripler.

Hükümet müzakere edecek bir baş, bir örgüt, bir heyet bulamadığı için şaşkın ve çaresiz. Meydanlarda partilere ve sendikalara davet yok, aksine “sarı kart” var. Onlar da katılıp katılmamakta tereddüt ediyor.

Radikal sağ tabanın yüzde 82-85, sol tabanın yüzde 75-77 arasında destek verdiği bir eylemsellik sözkonusu. Parti ve sendika flamaları yok ama farklı kesimlerden insanlar var. Her haliyle kurucu düzenin ezberlerini bozuyor.

Macron bir yandan öfkenin nedenlerini anlamaktan bahsederken, diğer yandan gösterileri aşırı sağla ilişkilendirdi.

Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı seçimindeki rakibi aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin lideri Marine Le Pen ile söz dalaşına girdi.

Basitçe gösterilerin aşırı sağa mal edilmesi, isyanla nasıl başedeceğini bilemeyen iktidarın itibarsızlaştırma çabası olarak görülüyor -ki özellikle 24 Kasım’da Paris’in en işlek bulvarı Champs-Elysée’de polisin güç kullanması ve bir grubun araçları yakıp şiddete başvurması provokasyon şüphesine yol açtı.

Le Pen de “Neden (İçişleri Bakanı Christophe) Castaner bu insanların Champs Elysees’e çıkmasına izin verdi. Sorumluluk onda” diye çıkıştı.

GÖSTERİLERİN ANATOMİSİ VE TARİHSEL REFERANSLAR

Herkes “Kim bu Sarı Yelekliler?” diye profil çıkarmaya çalışıyor. Cevabı kolay değil. Çünkü homojen değiller. Altında farklı bir dinamizm yatıyor. Tetikleyici ana sebep akaryakıt zammı olsa da katılımcı profili ve öne çıkan hassasiyetler bölgelere ve semtlere göre değişebiliyor.

Kimileri 1789’da vergilere isyan eden köylülerle kıyaslıyor. Bugün Sarı Yelekliler’e kırsal ve taşradan şaşırtıcı oranda katılım olması nedeniyle adil bir hatırlatma.

Kimilerinin aklına, faşist hareket Action Française’in kurucusu Charles Maurras’ın takipçileri geliyor. Onlar monarşist, anti-semitik ve aşırı milliyetçiydi; 6 Şubat 1934’te parlamentoya yürürken şiddetle dağıtıldılar. Bu, pek insaflı bir kıyas sayılmaz. Sarı Yelekliler de önleri kesilmese belki Elysée Sarayı’na yürüyecekler ama cumhuriyetin düşmanı değiller.

İktidar kanadı ise Poujadistlere gönderme yapıyor. 1953’te esnaf Pierre Poujade vergi denetçilerinin işyerine girmelerini engelleyerek vergi protestolarını tetiklemiş ve adı bir siyasi harekete dönüşmüştü. O da cumhuriyet karşıtı ve Yahudi düşmanıydı.

Bazıları ise siyah ve Arapların Sarı Yelekliler’e katılmamasından hareketle ABD’de Başkan Donald Trump’ın “fakir beyaz” sınıftan gelen destekçilerine atfen aşağılayıcı bir ifade olarak kullanılan “White Trash”a (Beyaz Avam Takımı) göndermesi yapıyor.

Göçmen ve yabancı karşıtı unsurlar nedeniyle entelektüel sol Sarı Yeleklilere hayli mesafeli yaklaşıyor. Bazı yerlerde İslamofobik ve homofobik tepkiler ya da göçmen ve yabancı düşmanlığı uç verirken bazı yerlerde özgürlükçü, eşitlikçi, kadın haklarından yana tutumlar öne çıktı.

NEDEN SARI YELEK?

Nedeni basit; sarı yelek taşımak suç değil, aksine her araçta bulunması zorunlu. Kaza ya da arıza durumlarında reflektör görevi görüyor. Bu bağlamda ise bir nevi “Dikkat İsyan” demek.

Acil durumla bağlantılı olması nedeniyle hem simgesel, hem bulunması kolay. İsyanı başlatanlar da akaryakıt zammına öfkelenen araba sahipleri. İnsanlar katlayıp cep ya da çantalarına koyarak eylem alanına geliyor.

NEDEN VE NELERE İSYAN?

Fransızlar Avrupa’nın en pahalı petrolünü tüketiyor. Yıl boyunca fiyat artışları yetmezmiş gibi yeni vergi planı bardağı taşırdı.

1 Ocak 2019’da yürürlüğe girecek planla dizele 6,5 sent, benzine 2,9 sent ek vergi binecek. Şu anda akaryakıtta iki türde alınan verginin payı yüzde 60.

Petrol fiyatlarındaki düşüşe rağmen Ocak’tan bu yana dizel 7.60 sent, benzin 3.90 sent zam gördü. (Şu anda dizelin litresi 1.54 euro, benzininki 1.66 euro.)

Aslında İklim-Enerji Katkısı (CCE) adıyla gelen karbon vergisi 2014’te yani François Hollande döneminde yürürlüğe girmişti.

2014’te ton başına 7 euro ile başlayan karbon vergisi, 2015’te 14, 2016’da 22, 2017’de 30, 2018’de 44 euroya çıktı.

Bu rakam 2019’da 55, sonraki üç yılda 65, 75 ve 86 euro olarak artacak. Bu kalemde 2019’da hedeflenen vergi miktarı 7.8 milyar euro.

İşte isyanı tetikleyen bu artış.

Artan karbon vergisi pahalılık ve yoksullaşma olarak insanların hayatına yansıyor. Yıllarca dizel motor almaya yönlendirilmiş insanlar dizel yakıtın benzinle neredeyse eşitlenmesine de öfkeli.

Patlamanın altındaki öfke yığılmasında birkaç neden daha var:

Maaşlardan vergi kesintisi yüzde 37,3’ü bulurken Macron büyük şirketlere vergi indirimi yaptı.

En şok edici olanı 1 milyon 300 bin euronun üzerinde varlığı olanlar için konulmuş Servet Vergisi’ni kaldırmasıydı.

Buna ilaveten işten çıkartmaları kolaylaştıracak ve çalışanların tazminat haklarını budayacak şekilde çalışma yasasında reforma gitti.

Dar gelirli ve öğrencilerin bel bağladığı kira yardımlarında kesinti yaptı.

Macron tüm bunları özel yetkiyle, parlamentoyu bypass eden kararnamelerle, yani “otoriter” bir tavırla yaptı.

Kitleler Macron’a halkın yüzde 77,7’sinin katıldığı seçimde orijinal halk desteğinin sadece yüzde 24 olduğunu hatırlatıyor. İkinci turda Le Pen’i engellemek isteyenlerin ödünç oylarıyla Macron yüzde 66 ile kazanmıştı.

NASIL BAŞLADI?

Farklı rivayetler var ama dikkat çeken iki örnek verilebilir.

Bretonya bölgesinden Jacline Mouraud adlı kadın 18 Ekim’de Macron’a “Söyle nereye gidiyoruz? Bizden aldığınız paralarla ne yapıyorsunuz” diye seslenip zamları eleştirdikten sonra “Yeter artık” diye bitiren bir video mesajı yayımladı. Kısa sürede 6.1 milyon kişinin izlediği video bir ateşleme etkisi yarattı.

17 Kasım’da “Fransa’yı bloke edelim” diye ilk eylem çağrısını yapan ise Melun’dan 33 yaşında kamyon sürücüsü Eric Drouet oldu. Bu kişiler birden televizyon yıldızına dönüşürken, Fransızlar hızla sosyal medyada örgütlenmeye başladı.

NASIL ORGANİZE OLUYORLAR?

Sosyal medya üzerinden haberleşen insanlar parti, dernek ve sendika binalarında ya da AVM ve parklarda buluşup komiteler oluşturdu.

Eylemlerin tartışıldığı bu toplantılara kimi zaman yüzlerce kişi katılıyor. İlk eylem 2 bin 400 noktada gerçekleşti.

Otoyollar, kavşaklar, gişeler, viyadükler, petrol tesislerine ve havaalanlarına giden yollar kapatıldı.

İçişleri Bakanlığı’na göre bu eyleme 280 bin insan katıldı.

Eylem halk nezdinde meşrulaştığı halde ikinci hafta katılım 106 bine düştü. Tabii bunlar resmi rakamlar ve eylemcilerin tahminleri kat be kat fazla.

KİMLER KATILIYOR?

Araç sahibi olan ama günlük 50-70 kilometre yol için aylık ortalama 80-100 euro ilave yakıt giderini de hesaba katmak zorunda olan orta gelir grubundan insanlar;

Toplu ulaşımın zayıf olduğu taşra ve varoşlara kendi araçları ile gidip gelmek zorunda kalanlar;

Maliyet kaleminde yakıtın önemli yer tuttuğu tarım ya da lojistik sektöründe çalışanlar, küçük ölçekli esnaf ve zanaatkârlar;

Yeni vergilerle alım gücü düşen emekliler; ağır sosyal prim ve vergi kesintilerinden mustarip olan iş yeri sahipleri.

Taşra ilk kez bu kadar öne çıkıyor. Daha da enterasanı eylemcilerin ezici çoğunluğu beyazlardan oluşuyor.

Profilde bir başka çarpıcı husus, eylemcilerin orta ve üzeri yaş grubundan olmaları.

Normal koşullarda işsizlikten ya da aradığı işi bulanmaktan yakınan gençler tam olarak saflara karışmış değil.

SENDİKA VE PARTİLER NEDEN MESAFELİ?

Her şeyden önce Sarı Yelekliler bağımsız kalmayı tercih etti. Parti ve sendikaların flamalarıyla katılıp süreci çalmalarına karşı bir duyarlılık sergilendi.

Sendikalar 17 Kasım’daki ilk eylemde tereddütte kaldı. Fakat ilk eylem tutunca dışarıda kalmanın getireceği itibar ve zemin kaybı kaygısıyla katılım tartışmaları yoğunlaştı.

CFDT (Fransız Demokratik İşçi Konfederasyonu) katılmamasına gerekçe olarak aşırı sağcıların varlığı ve şiddeti gösterdi. CGT (Genel İşçi Konfederasyonu) ise mesafeli tavrını değiştirerek 1 Aralık’taki eyleme katılım çağrısı yaptı. Neticede sendikaların uzak kalamayacağı bir tablo ortaya çıktı. Sonunda CFDT de tutum değiştirip destek ifade etti.

Göstericiler ise, parti ya da sendikaların “sahiplenme” çabalarına set çeken tutumunu değiştirmedi. Partiler arasında Fransa’da Komünist Yeniden Doğuş Cephesi (PRCF) ve Le Pen’in partisi açık destek sundu.

Aşırı sağ tabandaki hareketlilik sol kesimde tereddüte yol açtı. Sol kanattan Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin lideri Jean Luc Melanchon “Ffaşiştler katılıyor” diye haklı bir eylemden uzak kalamayacaklarını belirtip 1 Aralık’ta Champs-Elysée’de yürüyeceğini açıkladı.

NE İSTİYORLAR?

Elbette sloganlar en tepeyi hedef alıyor: “Macron istifa”, “Hükümet istifa”. Öfkenin dozunu kaçırıp Macron için 16. Louis’in kaderini müstahak görenler bile çıkıyor.

İnsanların temelde istediği, düşük ve orta gelirliler üzerindeki vergi yükünün zengin tabakalara kaydırılması.

Macron’un zam gerekçesi ise ekolojik taahhütler.

İnsanların ekolojik dönüşüme itirazı yok, ekosistemi daha çok etkileyen şirketlerin kapısının çalınması istiyorlar.

Total gibi dev şirketlerin yanı sıra kara, hava ve deniz ulaşımı alanındaki şirketler de vergide iltimaslı.

İnsanlar ekolojik dönüşümün bedelini neden CO2 üreten sektörlerin ödemediğini sorguluyor.

01 Aralık 2018

Fehim Taştekin

 

Önceki İçerikKuzey Suriyeli kadınlar mücadeleleriyle öncü oldu
Sonraki İçerikHavalimanı işçiler jandarma-polis zoruyla koğuşlardan çıkarıldı