Gerek solda ki zayıf birlik kültürü, gerekse dar grupçu yaklaşımlar, çarpık devrimcilik sonucu Yılmazkayacı savaşkan sosyalizme bir adım daha ileriye sıçratma çabamızda başaralı olamadık. Bu başarısız birlik girişimi sonucu Komün Gücüyle yollarımızı ayırdık. Bu çabamız halklarımızın yaşadığı zulüm karşısında dar grupçu değil, mücadeleyi geliştiren, daha ileriye taşıma sorumluğumuzdu / sorumluğumuz.
Bölgemizde çelişkilerin çok yönlü derinleştiği zorlu bir süreçten geçiyoruz. Her gün baş döndürücü siyasi ve askeri gelişmeler yaşanıyor. Ortadoğu merkezli yaşanan 3. Dünya Savaşı yoğun ve karmaşık dönemi içindeyiz. Savaşın ideolojik-politik boyutları daha çok derinleşirken, askeri çatışmalar da Suriye, Irak, Türkiye, İran, Kürdistan bölgenin merkezini oluşturuyor.
Bölgede bunlar yaşanırken bunun odağında yer alan faşist TC dışta savaşı geliştirme ve kışkırtma çabasındayken, savaşın odağına Kürt halkını yok etmeyi koymuş durumda. Kürt düşmanlığı üzerinde milliyetçi, şoven duyguları geliştirerek kitle desteğini sağlama, yaşanan kriz ve faşist uygulamaları örtbas etme çabasında. İçte de her türlü terörü tırmandırmaktadır. OHAL, KHK’ler derken faşist tek adam diktatörlüğüyle birlikte tüm faşist uygulamaları tek elden toplayarak “yasallaştırıp” içine girdiği çıkmazı aşma çabasında. AKP-MHP faşist ittifakı ve derin devlet desteğiyle çökmekle yüz yüze gelen sistem kurtarılma çabasında.
Toplumu teslim almada sonuç alabilmek için bütün kozlarını ortaya süren siyasi iktidar, katliamlara, işkencelere, her gün yeni yaptırımlar gündeme getiriyor. Ülke adeta açık cezaevine çevrildi, devrimci tutsaklara yönelik her türlü insanlık dışı uygulamalar her geçen gün yoğunlaşıyor. Bu vahşet karşısında zindanlarda da direniş sürüyor. Devrimci tutsaklar faşizmin teslimiyet dayatmalarına açlık greviyle, fiili direnişlerle yanıt veriyorlar. Devrimci tutsaklara diz çökertmeyi başaramıyor “direnişi de zaferle taçlandıracağız!” şiarıyla direnişi sürdürüyorlar.
Diğer yandan, oligarşi bir kez daha ekonomik çıkmazının bedelini emekçilere fatura etmeye girişti. Çökme noktasına gelen faşist sistem emekçi halkın sofrasındaki ekmeğin son lokmalarına da göz koymuş. Baskı ve terör politikaları da tüm emekçi kesimler, başta Kürt halkı olmak üzere azınlık ve farklı inançlara, kadınları, gençliği hedeflemeye devam ediyor. Krizin faturasını ödemeyi reddeden emekçileri sokaklara çıktıklarında coplarla, sopalarla karşılıyor, yerlerde sürükleyerek gözaltına alıyor, tutukluyor.
Emekçi kesim sürekli işten atılma tehdidi altında, sendikalaşmanın yok sayıldığı, suç sayıldığı, yalnızca direnişlerin değil, direniş ihtimalinin bile baskılanmaya çalışıldığı bir kıskaç içinde. Diğer yandan inşaat sektöründe şubat ayından bu yana salt 3. havalimanı inşaatında bugüne kadar 400’ün üzerinde işçi hayatını kaybetti. Ama 3. havalimanı işçilerinin direnişi, iktidarın bu topraklarda kalıcı hale getirmeye çalıştığı sessizliği ve umutsuzluğu delecek, yeni isyanlarla sahne alacak bir enerjinin, dinamizmin var olduğunu bir kez daha gösterdi!
Gençliğin ülkemizde sürekli potansiyel ’’suçlu’’ görüldüğü, onun canlı dinamiğini yok etmek için her türlü baskı ve şiddetin yanı sıra çeteleri vasıtasıyla uyuşturucu bataklığına teslim etme çabasında. Kadınlara yönelik taciz, tecavüz, kadın cinayetleri ülkede tavan yaparken buda yetmiyor, medyasıyla din adamlarıyla kadına yönelik her türlü aşağılık saldırıyı meşrulaştırma propagandası yapmakta. Kadın dinamiğinin farkında olan faşist iktidar bu dinamiği yok etmek için her gün yeni fetvalar, sapkın fikirleriyle kadınları egemen erkek zihniyetince esaret altında tutma çabasında.
Önümüzde duran yerel seçimlere doğru giderken faşist diktatörlük bugünden emekten yana olanlara tehdit, gözdağı veriyor. “Seçerseniz kayyum atarım” diyerek halklarımıza “boşuna sandığa gitmeyin, giderseniz de benim dışımda kimseye oy vermeyin” diyor. Daha yerel seçimlere aylar varken bugünde gündem yapıp aynı zamanda muhalefetin gündemini bunla meşgul ederek kendi uyguladığı politikaları ve krizle dikkatleri başka yöne çekiyor, gündem değiştiriyor, ne yazık ki bunu da başarıyor.
Tüm bunlar karşısında bir bütün olarak TDH (Türkiye Devrimci Hareketi) tüm çabalarına rağmen yanıt olma, faşist diktatörlük karşısında ezilenlere bir bütün olarak öncülük etmekten uzak. Yaşanan yenilgiler ve tasfiyecilik, liberalizm, reformizm karşısında TDH’den bir kesiminin bundan sıyrılma çabaları ise grupçu mantık ve eskinin alışkanlıkları, devrimcileşmekten uzak, düşük düzey solculuk hastalıklarının ağır basması karşısında başarısızlık ve kendi içinde cebelleşmeden öteye gidemiyor.
Tek adam rejimine karşı devrimci, ilerici ve yurtsever güçler, birleşik mücadelenin olanakları ve sürekliliğine dair çaba ve girişimlerimiz ne yazık ki bu ve buna benzer anlayışlara çarparak başarısızlıkla sonuçlanıyor. Gerek solda ki zayıf birlik kültürü, gerekse dar grupçu yaklaşımlar, çarpık devrimcilik sonucu Yılmazkayacı savaşkan sosyalizme bir adım daha ileriye sıçratma çabamızda başaralı olamadık. Bu başarısız birlik girişimi sonucu Komün Gücüyle yollarımızı ayırdık. Bu çabamız halklarımızın yaşadığı zulüm karşısında dar grupçu değil, mücadeleyi geliştiren, daha ileriye taşıma sorumluğumuzdu / sorumluğumuz. Ancak tüm vereli koşullara rağmen bu çaba başarı elde edilemediği için Komün Gücü olarak içinde yer aldığımız ve bu vesileyle ara verdiğimiz Devrimci Cephe yayınımız yeniden direniş odağı olma, mücadeleyi geliştirme çabası içinde olacak. Bununla birlikte tüm bu olumsuzluklar, faşizmin saldırıları karşısında birlik olma, birlikte mücadeleyi geliştirme çabalarımız verimli, anlamlı tartışmaları sürdürmeye devam edeceğiz.
Oligarşinin baskı, zulüm politikalarının karşısında mücadele etmekten, sesimizi yükseltmek, güçlerimizi bir araya getirmekten başka seçeneğimiz yok. Faşizmin baskı ve zulmü karşısında halklarımızın özgürlüğü ve insanca yaşamaya giden yolun buradan geçtiğine inanıyoruz.
Tarihin tekerrürün imkânsızlığı, gerçekliği bilinmekte, yeni bir tarihin yazılacağı ve bu tarihin yazılımını belirleyecek olanında dünya ezilen halkların özgürlük parolası ve onun öncüsü devrimciler olacaktır.
Devrimci Cephe
10 Kasım 2018