”Selam olsun
Kavgayı destanlaştırıp
Güneş ülkesini zapt etmeye koşanlara,
Selam olsun,
Yürekte kin
Elde silah
Ateş çemberinden dimdik geçenlere,
Selam olsun sizlere
Selam olsun direnç çiçekleri
Selam olsun sizlere…“
Bırak yaprak kıpırdamasın, bırak gülüm kimse sesine ses vermesin, ‘söz bitti’ desinler, ‘yaşam bitti’ desinler… Katilerin çiğlikleri karşısında sussunlar, sinsinler. Ama sen susma sen umudunu karartma yeteri ki…
Unutma sakın; tarihte hiç bir zaman ne zalimler, nede korkuda onlar karşısında sinenler amalarla, lakinlerle cümleye başlayanlar geçmez… Ve hiç bir zulüm sonsuz olamamıştır halkının öfkesi karşısında.
Bir nehir gibidir halkın umudu, öfkesi. Ve o nehri besleyen sular vardır. Karanlığın bekçileri, umudun cellatları durdurmak isterler bu suları. Engeller dikerler önüne, çoğalmasın, kurusun isterler. Ama bilmezler ki, durmaz bu akış, durduramazlar. Önü kapanan sular birikir, kabarır, taşar ve yıkıp geçerler engelleri, eklenirler nehrin gümbürtüsüne. Ve hep birlikte ulu dağları, ıssız vadileri aşıp ulaşırlar okyanusun enginliklerine.
İşte böyledir halkın umudu da gülüm. Milyonlar düştü bu kavgada. Acıya kesti yürekler. Çoğaldıkça çoğalır, çağladıkça çağlar acılar. Ve çoğalan acı, günü geldiğinde, taşar, sarsar yeryüzünü. Milyonlarca, milyarlarca yüreğin yeryüzünü sarsmaya hazır uğultusu depremler yaratır, yıkar köhnemiş iktidarları. Kimileri düşer kavgada, yenileri alır yerlerini. Canını canına, sesini sesine katar.
”Deli bir ırmak gibi akmalı
Adına yaşamak dediğimiz sarsıntılar
Sarsıntılar kalmalı anılar diye
Ve ölüm
bir gök gürültüsü gibi gelmeli gelecekse…“
İşte böyle geldi ölüm bizimkilere, böyle geliyor. Çünkü bizimkiler inançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranlardır. Çünkü yaşam için ölümü hiçe sayanlardır.
”Biz özgürlük için doğduk
Özgürlük için savaştık
Özgürlük uğruna öldük
Adımız hüzünle anılmasın…“
Yiğit olan, mert olan, savaştığı düşman da mert olsun ister. Ama kalleşti düşman, “Utanıyor insan böylesine düşman olmaktan” dedirtecek denli kalleş ve namert.
Bir sessizliktir hüküm süren, kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa, duyulacak sanki. Can dayanmaz bu sessizliğe, yürek dayanmaz. Bu sessizliği kıracak, paramparça edecek kahramanlar gerekti. Ve bir kez daha, ihtiyaç duyulduğu yerde, tarih sahnesine çıktı kahramanlar. Düşmanı cesetleriyle yenilgiye uğratmak için, ipi en önde göğüslemek üzere uzun bir maratona çıktılar gencecik kızlarımız, delikanlılar, çocuklarımız, annelerimiz… Çaresizdi düşman, direnişçilerin sesini boğmak, güçlerini kırmak gelmiyor ellerinden. Bir kez daha yaşamı dehşetle seven ama ölümün önünde bir adım bile gerilemeyen kahramanlar vardı karşısında.
”Gülüm,
Boşuna ölmüyor insanlar
Eteklerinde
Zulmün kol gezdiği dağlarda
Yaşam hiçlenmiyor boşuna
…
Hele biraz düşün gülüm
Neye yeğlenebilir ki ölüm
Hele biraz düşün
Nasıl severek istenir
Şu yaşanılası dünyada ölüm…“
Bir kez sevda düşmüştü yüreğe. Hele kavganın sevdasıysa düşen, hele bir kez tutkun bir sevdayla bağlanmışsan halkın umuduna ve geleceğe, engel tanımaz bilinçler. Ne kuşatılmışlık, ne bodrum katları, ne tanklar, toplar, yenilemeyecek zorluk, aşılamayacak engel yoktur. Yoldaşlığın o güzelim tadı, paylaşmanın sevinci yoktan var eder geleceği, oya oya işlenir gelecek nasırlı ellerin hünerinde. İşte bugün bunu yapanlar bizimkilerdir bu coşkun sevdanın kahramanları.
”Varsın kimileri yürüsün bataklığa,
Sen yenilen bir kez daha
Kır at zincirlerini
Daha yükseklerde dalgalandır bayrağı
Umut kaynağımız örgütlü gücümüzdür
Kavgamız geleceğimiz
İnancımız zaferimizdir… “