BUGÜN KÜRT HALKINI SAVUNMAK, DEVRİMİ SAVUNMAKTIR, DEVRİMİ SAVUNMAK, KÜRT HALKINI SAVUNMAKTIR…

Bugün devrimci, demokrat, aydın, hatta İnsanım diyen herkese düşen görev; Fabrikalarda, okullarda, mahallelerde, kitle örgütlenmeleri içinde, kısacası yaşamın her alanında “Halkların Kan Kardeşliğini ve Mücadelesini Savunma” komiteleri devrimci-yurtsever yapıların sürece müdahaleyi hedefleyen örgütlenme ve mücadele araçları olarak yaşama geçirilmelidir.   Halklar arası düşmanlığı körükleyen, halklar arası birliği provoke etmeye çalışan bütün politika ve uygulamaları boşa çıkarmayı pratik görevler içinde hedefleyen örgütlenme biçimleri yaratılmalıdır. Alan ve birimlerin özgül koşullarına bağlı olarak, iradelerin eşitliği ve bağımsızlığı temelinde oluşturulacak bu örgütlenmeler alan ve birimlerdeki güç ve yapıların birlikte iradesini ve müdahalesini temsil etmelidir.  

 

  

AKP, Oligarşinin bütün kurumlarıyla çöküşü yaşadığı, tüm politikalarıyla köşeye sıkıştığı bir sürecin adıdır ve yine  Haziran sonrasındaki gelişmelerle oligarşinin, karşısında   güçlü bir devrimci alternatif, tutarlı bir M-L politik çizgi olmadığı noktada çıkmazlarını nasıl aştığını, savunmadan saldırıya nasıl kolayca geçtiğini ve sonuç alabildiğini ortaya koymuştur.

Kürdistan’daki siyasal sürecin gelişmesindeki temel etkenin Devrimci yurtsever hareketin politik-taktik ve örgütsel yetersizlikleri olduğunu vurgulamak, Batı’daki siyasal sürecin eksikliğini örtemez. Oligarşinin, Emperyalizm ve faşist politik-teknik gücü küçümsenemez ancak yenilmez ve her şeye kadir değildir. Bütün emperyalist politikalar devrimci bir irade karşısında çaresizdir, en gelişmiş teknoloji dahi devrimci yaratıcılık ve yöntemler karşısında iflas etmek zorundadır. Emperyalist ve faşist politika ve tekniklerin başarılı olduğu yer ve zamanda, devrimcilerin ve yurtseverlerin kendi politikalarını, taktiklerini, örgütsel ilişki ve yöntemlerini ve ittifaklarını ciddi bir şekilde gözden geçirmeleri kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bugün ders çıkarmamız gerekir diyorsak, bu ders çıkarma böyle bir adımla başlamak zorundadır. Evet, herkes yaşanan süreçten kendine düşen payı görmeli, ders çıkarmalıdır. Ancak en az bunun kadar önemli olan nokta ise bu sürecin karşımıza tarihsel görevler bütünlüğü çıkardığıdır. Sorun Kürt halkının sorunu olmaktan çıkmış doğrudan Türkiye devrimini, insanlığın ve bölge halklarının geleceğini ilgilendiren bir boyut kazanmıştır. 

Emperyalizm ve oligarşinin Kürt halkını Türkiye devriminden koparma politikaları izlediğini daha önceleri defalarca vurguladık ve bugünkü gelişmeler bu vurgulamamızın ne denli yerinde ve tarihsel olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Bugün Kürdistan’da katliamlar yaşanırken Türkiye metropollerinde gerekli desteği yeterince görmemesi iki halkın bir birinde kopuşunu da adeta hızlandırıyor.  Oligarşi yeni adımlarla bu politikayı daha da geliştirmeye çalışacaktır. 

Önümüzdeki tarihsel görev oligarşinin Kürt devrimini boğma politikalarını boşa çıkarıcı örgütlenme biçimleri ve mücadele yöntemleriyle siyasal gündeme müdahale etmektir. Devrimci-yurtsever her yapının, demokrat-aydın her insanın bu tarihsel süreçte küçük de olsa üstlenmesi gereken görevler vardır. Tarih her yapı ve insanı bu görev ve sorumluluklar karşısındaki tutumuyla yargılayacaktır. Birlikte olunabildiği yerde birlikte, bunun koşullarının olmadığı yerlerde ayrı ayrı örgütsel ve kişisel sorumluluklar yerine getirilmelidir. Sürecin ağır tarihsel görevleri ancak böylesine bir anlayış ve sorumluluk duygusuyla omuzlanabilir. Öncelikli görev halklar arası düşmanlığı körükleyen milliyetçi politikaları boşa çıkarmaktır. Kürt-Türk düşmanlığı politikaları bugün oligarşinin temel silahıdır ve bu silah etkisiz hale getirilmek zorundadır. Bu silahı etkisizleştirmenin yolu ise, Halkların Kardeşliğini propaganda, ajitasyon çalışmalarının soyutluğundan kurtarıp pratik örgütlenme ve mücadele biçimlerinde somutlamaktır. Fabrikalarda, okullarda, mahallelerde, kitle örgütlenmeleri içinde, kısacası yaşamın her alanında Halkların Kardeşliğini ve Mücadelesini Savunma komiteleri, devrimci-yurtsever yapıların sürece müdahaleyi hedefleyen örgütlenme ve mücadele araçları olarak yaşama geçirilmelidir. Halklar arası düşmanlığı körükleyen, halklar arası birliği provoke etmeye çalışan bütün politika ve uygulamaları boşa çıkarmayı pratik görevler içinde hedefleyen örgütlenme biçimleri yaratılmalıdır. Alan ve birimlerin özgül koşullarına bağlı olarak, iradelerin eşitliği ve bağımsızlığı temelinde oluşturulacak bu örgütlenmeler demokratik platformda olsun, sokakta olsun, saldırılar karşısında savunmada olsun alan ve birimlerdeki güç ve yapıların birlikte iradesini ve müdahalesini temsil etmelidir. Özellikle sivil faşistlerin yani sıra AKP’nin kendisine oluşturduğu Osmanlı ocakları adi altındaki sivil vurucu gücü aktif bir biçimde devreye sokulduğu günümüz koşullarında, “öz savunma” ve “direniş komiteleri” her alan ve birimde örgütlenmesi ve kurulması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Birleşik Devrimci Direniş ya da Devrimci Cephe gibi bir oluşum bu konuda bizler açısından önemli bir avantaj olacaktır. 

Sürecin birincisine bağlı olarak öne çıkan diğer bir görevi ise oligarşinin PKK başkanı Abdullah Öcalan üzerinden gerçekleştirmek istedikleri tasfiye politikalarını engellemek, siyasal ve hukuksal boyutlarda oligarşinin manevra alanını daraltmaktır. Kürt ulusal hareketinin ve özellikle de gerillanın tasfiye edilmesi bugün oligarşinin önemle üzerinde durduğu bir olgudur ve bunun için kullanmayacağı yöntem yoktur. Bugün ise dağda gerillayı yok etmek için kullandığı silahlardan çok daha güçlü ve etkili bir yöntemi zorlamaktadır. O da Abdullah Öcalan’ın ağzıyla gerillaya dağdan inme çağrısı yaptırmayıönüne koyan ve bu konuda oldukça pervasız bir şekilde kendi hukukunu ve her türlü siyasal değeri ayaklar altına alan oligarşinin bu yöntemine karşıçıkmak için ille de devrimci olmak, örgütlü olmak gerekmiyor.  Oligarşinin hedefi demokratik özerklik direnişlerinin de geri çekilmesi vb. Kürt özgürlük hareketi ile kitle arasında kırılma yaratma manevraları olacaktır.  6-8 Ekim Kobani serhıldan kalkışması gibi…

Oligarşinin bugüne kadar yaptığı gibi Kürt-Türk düşmanlığını öne çıkardığı bu dönemde devrimcilerin-yurtseverlerin gündemi Halkların Kardeşliği ve Mücadelesi temeli üzerinde yükseltilmelidir. Bu temelde yaşanacak bir süreç, belirlenen görev ve sorumluluklar yerine getirildiği ölçüde dönemin yarattığı sorunlara çözüm gücü olmanın yansıra geçmişten bugüne sahip olunan birçok olumsuzluk ve eksikliğin giderilmesine de hizmet edecektir. Öncelikle bu süreç oligarşinin bilinçli politikaları dışında, Türkiye Devrimci hareketi ve Devrimci- yurtsever hareketin karşılıklı eksiklikleriyle, yanlışlıklarıyla beslenip büyüyen ezilen halklar arasındaki kopukluğun büyük ölçüde ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Halkların birlikte mücadele anlayışı pratik içinde anlam kazanacaktır. Rojava devrimi ve Kobani direnişi TDH açısından siper yoldaşlığının pratik bir göstergesi oldu, olmalıdır. 

Rojava devrimi ve IŞİD barbarlığına karşı verilen mücadelede emperyalist güçlerle gündeme gelen taktiksel ittifak vb. yaklaşımları doğru okumak gerek. Ulusal hareketlerin, emperyalistler arası çelişkilerden yararlanması doğaldır. Taktiksel yaklaşımları stratejik olarak değerlendirmek devrimci özneyi sekterliğe ve siyasal tercihlerinde yanlış politikalara sürükleyecektir. Dolayısıyla süreci iyi okumak ve sürecin ihtiyaçlarını karşılayacak politikaları örgütleyerek ezilen halklar arasındaki birliktelik güçlendirilmelidir. Süreç bu yönüyle esas alınırsa Ulusal hareket açısından Kürt devriminin, Türkiye Devrimci Hareketi açısından da Anadolu devriminin olgunlaşması ve gelişmesinde önemli bir işleve sahip olacaktır.

Sonuç olarak, emperyalizm ve oligarşinin bütün kurum ve politikalarıyla hedef haline getirmemiz, bütün güçlerimizle ve her türlü mücadele yöntemiyle bu hedeflere vurmamız gereken bir süreçteyiz. Bu sürecin önümüze koyduğu görevler, devrimi savunma, halkları savunma ve geleceğimizi inşa etme görevleridir. Tüm irade ve gücümüzle bu görevlere sarılmalıyız ve mutlaka başarmalıyız, başarmak zorundayız. Tarih devrimcilere de, yurtseverlere de başka bir alternatif bırakmamıştır.

 

Önceki İçerikBirlik…
Sonraki İçerikNe Söz Bitti Nede Direnmek…