’’Faşizm karşısında birleşemeyenler, faşizmin zindanlarında birleşirler…’’
(Bertolt Brecht)
Bugün, faşizm zindanlardan daha çok Kürt halkını alçakça katlederek mezara gömülmesinin dahi müsaade etmemekte, sokaklarda bırakmakta, ailelerin kendi olanaklarıyla cenazelerini buzdolaplarında korumaya mecbur bırakmaktadır.
Faşizmin baskı ve terörü arttıkça, devrimci-demokrat kamuoyunda, yıllardır tüm gruplar, ya da bireyler tarafından tekrarlanan ama bir türlü somut bir adım atılamayan “birlik”, “güç birliği” konuları tekrar gündemdedir. “Birlik” konusunda şimdiye dek bir adım atılamamasının temelinde, “Nasıl bir birlik oluşturulacaktır?”, “Birlik bir cephe mi olacaktır, sınırları ve fonksiyonları belirlenen belli eylemleri yapmak için mi oluşturulacaktır?” sorularına eğilmemek, sadece ve sadece “Birlik olmak gerekir.” soyut laflar etrafında propaganda yapmak yatıyor. 80’den bu yana birliğe dair çeşitli yapılan çağrılar sonucu bir araya gelindiğinde, haftalar, hatta aylar süren tartışmalar sonucu, nasıl bir birlik olacağı sorusuna somut ve net cevaplar verilmediği ve parçacılık yapıldığı, “benim dediğim olmalı” faydacı anlayışından uzaklaşılmadığı için, “birlik” sorunu hep çıkmazda kalmıştır. Ve yine her grup, gücü ve nitel durumu elverişli olmadığı halde, birliğin veya geçici eylem birliğinin kendi inisiyatifin de olması isteğini devamlı ön planda tutmaktan vazgeçmemiştir. Yıllardır süren eylem birliği çağrıları, önce hesapların yapıldığı ve buna uygun olarak birbirini eritme, mat etme taktikleri izlendiği, bir grup tercih edilip, diğer grup ve siyasetlerin öneri ve talepleri reddedildiği için sonuçsuz kalmakta ve oluşturulan platformlar da bir süre sonra dağılmaktadır. Buna karşın “Nasıl birlik sağlanır?” diye aynı çağrılar periyodik olmayan aralıklarla yeniden tekrarlanıp duruyor.
Son olarak Faşist AKP’nin Kürdistan’da başlattığı soykırımla birlikte Kürt özgürlük hareketinin gündeme getirdiği “birlik, cephe” çağrısıyla yeniden gündemde…
”Türkiye Sol Hareketinde, genel olarak siyasi gruplar arasında yıllardır en çok gündem maddesi olan konu, birliğin nasıl sağlanacağıdır. Birlik en genelde halkın ve devrimci sempatizanların talebi olmuştur. Faşizmle yönetilen ülkelerde halk, gerek devlet, gerekse sivil terör aracılığıyla yıldırılmak, faşist demogoji altında tutulmak istenmektedir. Böylesi bir durumda halkın en güçlü talebinin birlik olması çok doğaldır. Ancak Türkiye solunda egemen olan küçük-burjuva kafa yapısının kendine güvensizlikten kaynaklanan pragmatizmi, birlik konusunu sürekli engelleyen bir olgu olmuştur. Birlik deyince ittifakları değil de, zayıflığın, güçsüzlüğün getirdiği bir zorunluluğu anlayanlar her zaman büyük idealler peşinde koştuğu için sürekli hayal kırıklıkları ile karşı karşıya kalmışlardır. Oysa en küçük bir meselede dahi bir güç birliği sağlayamayanların yaşanılan koşullarda neredeyse imkânsız olan cephe ve parti birliklerini sağlaması düşünülemezdi. Nitekim 12 Eylül öncesi süreç; bu türden çağrıların eşlik ettiği onlarca girişime karşın başarısızlıkla ve sol içinde daha da büyük çekişmelerle sonuçlanan ”birlik”lerle doludur.
80 öncesinin deneyimleri, başarısız girişimlerini saymasak asil olarak 12 Eylül askeri faşist darbesi sonrasında Ortadoğu’da Kurulan “Faşizme Karşı Direniş Cephesi” kuruluşundan sonra başarısızlığa uğramış dağılmıştır. Çünkü bu birlik mücadeleden, mücadelenin onunu açmakta çok mücadelede kaçışın onda uzak kalmanın cephesi olmuştur. Bu duruş karşısında Kürt özgürlük hareketi bu cephede sıyrılarak mücadeleyi geliştirmiş, yükseltmiştir. Ardında 1999 da ayni kapsamda Birleşik Devrimci Güçler Platformu (BDGP) oluşumu gerçekleşti. Bu birlikte özünde kendi öz gücüne değil, Kürt özgürlük hareketinin ağırlığında yürüdüğünden dolayı ciddi bir adım atılamadan dağılmıştır. Zira o süreçte Kürt Özgürlük Hareketine karşı geliştirilen tasfiye ve komplo girişimi ile A. Öcalan’ın Korsan varı bir uluslararası komployla alınıp TC devletine teslim edilmesi ile birlikte Kürt Özgürlük hareketinin politik gündemi değiştiğinden dolayı BDGP oluşumunun dışında yer aldı. Geride kalan TDH ise Kürtlerin olmadığı noktada birliği sürdürme dirayeti gösteremeden dağıldı. Zaten oluşumunda birçok yapının bir diğerinin katılımını engelleme üzerine mevzilendiği bir yaklaşımla sıkıntılı başlayan ve oluşumun gerçekleşmesinin asil motor gücü Kürt Özgürlük hareketi olmasına rağmen birlikten çekilince ondan ayrı düşmemek adına, onun üzerinde kendini var etme mantığıyla yaklaşımlar hâkim olduğundan dolayı dağılması da kaçınılmaz olmuştur.
”Birlik” üzerine birçok grup yıllardır hep aynı şeyleri tekrar ederken, bu konuda mesafe kat edememelerinin temel nedeni; somut olanla ilgilenmek, yapabileceğini yapmak yerine, soyut ve altından kalkamayacakları programları dayatmalarıdır. Kuşkusuz cephe vb. daha ileri birlikler için de çalışılmalıdır. Ama bugün esas sorun, “kim, neyi, nasıl ve ne kadar yapabileceği” sorularına ‘açık’ ve ‘net’ cevaplar verebilmeli ve yapabileceğini yapmasıdır.
Türkiye devrimci hareketinin geçmişten beri var olan ve bir türlü aşamadığı birlik meselesinin muhtevası hep sorun oldu, olmaya da devam ediyor. Türkiye devrimci hareketi aldığı ağır yenilgiler ve bu yenilgileri bir türlü başarıya dönüştürememe, ileriye sıçrama yapamamanın yarattığı olumsuzlukları aşamaması, devrimci mücadeleyi olumsuz etkiledi. Bu tıkanıklık ve kısır döngü içinde geçmişin yanlış yaklaşımları ve hastalıklarının etkisiyle “küçük olsun benim olsun” mantığıyla örgütü amaç, devrimi araç politikalarına düştüğünden dolayı bir türlü sağlıklı, mücadelenin önünü açan halkların özlem ve taleplerine yanıt olabilecek birliktelikler yaratılamadı. İbrahim Kaypakkaya’nın ifade attığı gibi; ‘’Halkın çıkarımı örgütün çıkarımı ikilemi gündeme geldiğinde tatbiki tercihimiz halkın çıkarıdır…’’ söyleminin tersine hep hareket edilmiştir/edilmektedir.
Baskı ve zulüm karşısında birlik çağrıları faşizme karşı mücadele ve gelişen baskı şartları açısından, oldukça önem taşınmaktadır… Bugün yaşananlar karşısında gerekse ülkemizde (özelikle Kürdistan’da) gerekse bölgemizde yaşananlar karşısında birliğin ne yapacağının aydınlanması ve onun üzerine eylem programı ve ilkelerin tartışılmalı. Birlik, sınırları çizilmiş ve fonksiyonu belirlenmiş, ortak ilke ise anti-emperyalist, anti-faşist, anti şovenist ilke etrafında ortak eylem ve ortak ajitasyon olmalıdır. Bugün yapılması gereken ikili bir temelde güç ve eylem birlikleri oluşturabilmektir. Tüm sol gruplarla, ulusal ve sınıfsal temelde örgütlenmeyi seçen tüm yapılarla yasal, yasadışı, silahlı-silahsız her platformda eylem ve güç birliği oluşturma, gruplar, örgütler arası dostluk ve dayanışmayı geliştirmekten olmalıdır.
Bugün Kürdistan’da AKP-IŞİD faşizmi, Türkiye oligarşisiyle el ele vererek Hitler faşizmine rahmet okutacak derecede bir vahşet ve katliam yapıyor. Onlarca çocuk katledildi/ katlediliyor. Cenazeler günlerce sokaklarda bırakılıyor, aileler çocuklarının cenazelerini gömemediği için evlerde buzdolaplarında korumaya çalışıyor… İfade özgürlüğü, ekonomik demokrattık hakları savunmak, faşist iktidarı eleştirmek vatan yayınlığıyla damgalanmak için, tutuklanmak için fazlasıyla yetmektedir…
Ortadoğu ve özelde Suriye üzerinde adeta emperyalist güçler bir dünya savaşı yürütüyor ve dünyayı yeniden kendi aralarında paylaşma kavgasındalar.
Bu aşamada görev; siyasi arenada var olduğunu iddia eden grup ve örgütlerin güncel, somut hedefler çerçevesinde ilkeli, güç ve eylem birlikleri oluşturarak emekçi kitlelerin taleplerini yönlendirebilmek, faşizmin baskı ve terörünü etkisiz kılmak, Kürt halkına karşı uygulanan baskı, zor ve asimilasyona karşı mücadeleyi yükseltebilmektir.
Emekçi halkın iktidar sorumluluğu olgunluğuna erişmiş, küçük hesaplardan arınmış hareketlerin önünde bu birliktelikleri gerçekleştirmek için çözülmeyecek sorun, aşılmayacak engel yoktur. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmden yana olan herkesle ortak yapılabilecek şeylerin olduğuna inanılmalıdır.
Unutmayalım bugün tüm geçmiş hastalıklarda, dar grupçu çıkarlarla yaklaştığımız ve bir türlü başaramadığımız birlik meselesi; ANTİ-FAŞİST, ANTİ-EMPERYALİST, ANTİ-ŞÖVENİST BİRLİK İÇİN TÜM GRUPLAR ORTAK EYLEM VE ORTAK PROPAGANDA İLKESİ ETRAFINDA BİRLEŞMELİDİR! DAR TEKKE ÇIKARLARI YERİNE BİRLİĞİ SEÇMELİDİR! Bu yapılmadığı taktirde yaşananlar karşısında, gerek halklar nezdinde, gerekse tarih karşısında suçlu olunacağı unutulmamalıdır…