Düşman alçak..

İnsanlık erdeminin içten içe sorgulandığı günlerde

son sözü direnenler söyleyecektir…

Düşman alçak, düşman soysuz. Hiç bir ilkesi, kuralı olmayan, her türlü alçaklığı yapma karakterine sahip. Katlediyor, bununla yetinmiyor, cesetlerimizi parçalıyor, buda yetmiyor, çürümeye terk ediyor, yakıyor, ama yetmiyor sonunu görüyor daha da saldırganlaşıyor, daha da alçalıyor. Kadın yoldaşlarımızın iradesi karşısında çılgına dönüyor ve tüm zavvalliğini ortaya seriyor. İradesini yenmediği, teslim alamadığı kadınlarımızın bedenlerine saldırıyor, çırılçıplak soyup sokaklarda gezdiriyor. Bu onların yenildiğinin, kaybettiğinin ifadesi. Bu onların ne kadar sapık hastalıklı olduklarının işareti.

Mücadele çetin ve zorlu bir süreçten geçiyor. Başta Kürt halkı, Emekçi kitlelerin baskı ve zorla bastırma, geleceksizliği mahkum etme çabası ile hiçbir ölçü, sınır tanımıyor. Faşizm katliam ve işkence kampanyası ile “temizlik yapılıyor” şamatalarına rağmen Kürt ve emekçi halkların gerçek gündemi değişmiyor, değiştirilemiyor. Çünkü bir avuç asalak mutlu azınlık ve yardakçıları dışında kalan ezici çoğunluk açısından, yaşamın her geçen gün çekilmez hal alması, geleceği yok edilmeye çalışılan, halkalar şovenizmin saldırısı altında, asimilasyona tabi tutuluyor. İşçi, memur, çiftçi, küçük üretici, aydınlar, genç-yaşlı, kadın-erkek ordusuna her gün binlerce yenisinin yoksulluk sınırı altında yaşamaya eklenmesi burjuva düzenin kabusu olmaya devam ediyor.

Bir yığın insanlık erdeminin içten içe sorgulandığı bir süreçtir bugün yaşadığımız. Bu sorgulama en gün görmemiş kanlı katliam ve işkencelerin bile kıramayacağı inatla derinleşecektir. Eşitsizliğin, adaletsizliğin, soygun ve sömürünün kol gezdiği bir yerde, dizginlerinden boşalmış zulüm bile istedikleri sükûneti sağlamaya yetmez. Bu yüzden, yaptıkları katliamın ardından “bu iş bitti” yollu açıklamaları aslında kendilerini bile ikna etmiyor. Ek güvenlik önlemleri alarak, her köşeye bir karakol dikmek, korumaları birkaç katına çıkarmaları, talimat üzerine talimat yağdırma telaşları bundandır. Eğer can ve mal talanının sonu olmasaydı, Osmanlı ihtişamını sürdürür, Rus çarının tacı sokaklarda yuvarlanmazdı. Bolca savaş ve ölüm makinelerine, katillere sahip olmak yetseydi, Vietnam halkının yiğit direnişi karşısında ABD emperyalizmi acısını hala unutamadığı bozgunla tanışmazdı. Bu yaralı coğrafyada da tarih, önünde sonunda mazlum Kürt ve Türk halklarının devrim zaferini, işkence ve ölüm kusan oligarşiye rağmen yazacaktır.

Mücadelenin en keskin ve çatışmalı süreçleri hem politikaları sınar, hem de devrimci çizgiyi geliştirecek ve kesintisizce hayata uygulayacak yeni unsurları, özneleri yaratır. En küçük bir tereddüttün dahi telafisi zor kayıplara, gerilemelere yol açtığı böylesi dönemler dostla düşmanı, devrim emekçisiyle lafazanı, gerçek devrimciyle küçük burjuva kurnazını ayırır. Yorgunları, kaçkınları, korkakları, pasifistleri, liberaller bir yana, yaratıcı, kararlı, yönlendirici, militan ve kazanmak için emeğini, özverisini kıskanmayanları bir yana saflaştırır. Devrimciliğin bir bıçak sırtında yürümek kadar zor olduğu dönemlerde, yükselen mücadele en geri, en zayıf yönleri sadece açığa çıkarmakla kalmaz, hızla düzelmenin ve gelişmenin paha biçilmez fırsatlarını da yaratır. Bu zorlu süreç, aynı zamanda düşünce ve duyguların, nitelik ve yeteneklerin de sınandığı bir mihenk taşıdır.

Böyle bir dönemi tüm güç ve olanaklarımızla, faşist rejim sahiplerini sarsıp savuracak bir fırtına öncesi sessizliğe dönüştürebilmenin biricik yolu, mücadeleyle açığa çıkan dinamiklerle daha ileri hamlelere cüret etmekten geçiyor. En sıradan demokratik haklar elde edilmesinde bile, tepeden tırnağa silahlı güçleriyle karşımıza çıkan bir düşmana anladığı dilden konuşmak, bunun içinde devrimci zor dilinde yeniden ustalaşmak, bu coğrafyada yaşamanın bir koşulu olarak karşımızdadır. Önümüzdeki süreç, çok yönlülüğümüzü, yeteneklerimizi, kısaca devrimciliğimizi yeniden sınayacağımız bir süreç olacaktır.

Bunu başaracağız, çünkü dayıma son sözü direnenler söyleyecektir. Başaracağız!

 

 

 

  

 

Önceki İçerikNe Söz Bitti Nede Direnmek…
Sonraki İçerikYerçekimsel Dalgaların Keşfi: bilimsel bir dönüm noktası