Kobanê’den devrime, Afrin’den Türkiye’ye şimdi devrim zamanı

 

Savaş çıktı çıkacak, herkesin dilinde bu sözcük ama savaş zaten tüm hızıyla sürüyor, giderek genişliyor. Demokratikleşme, Avrupa Birliği, Darbe -karşı darbe derken Türkiye oligarşisi açık faşizmi kurumlaştırarak diktatörlüğü ilan etti. Yolsuzluk, hırsızlık, Rıza Sarraf davası ve PKK’nin MİT operasyonu, ekonomik kriz vb iyice sıkışan, çıkmaza giren ve çıkmazını, düşüşünü engellemek için başta Kürtleri olmak üzere kendisine muhalif herkesi yok etme peşinde. KHK ‘lerle ülkeyi yönetmekle çıkmazından kurtulamıyor. Bunun için dışa karşı savaş içte ”iç savaş”ı geliştirmeye çalışıyor. Artık Türkiye’de ve Kürdistan’da faşizmin çeteleri, Devrimcileri, Alevi, Demokrat, İlerici, Laik, Kürt, Hıristiyan… İstedikleri herkesi sorgusuz, yargısız darp edip, hatta öldürebilecekler.

 

Alman faşizmi Yahudiler, sosyalistleri, komünistleri, aydınlar kendisine muhalif herkesi yok etmek için harekete geçti ve gaz odaları, fırınlar kurdu. Faşist TC onlara rahmet okutuyor, yaşayanları katletmek yetmiyor mezarları söküyor, ölülerimizden intikam almaya çalışıyor. Faşist şef Erdoğan, Afrin diyor, Kürtlerin bulunduğu her yere savaş çığlıkları atıyor, savaş tehditleri savuruyor. O daha lafını bitirmeden yalaka, kafatasçı Bahçeli devreye giriyor; “Sınırların ötesine geçip Kürtlerle savaşalım ve hepsini yok edelim”.

 

Avrupa Birliği hayalleri, kapitalist sistemde demokrasicilik oynamak isteyen liberaller, liberalleşen solcular bir yana. Barış süreci diyerek halkları aldatan ve savaş hazırlığı yapan faşist devlet, Cizre’de, Silopi’de, Sur’da sürdürdüğü katliamlar, diğer taraftan Pîrsus ve Ankara katliamlarıyla, devrimcilerin yargısız infazlarıyla, liberal demokrat gazetecilerin cezaevlerine tıkılarak susturulmalarıyla, alevi inancından insanların sünni diyanet fetvalarıyla aşağılanmalarıyla ve kadın cinayetlerinin gün güne artmasıyla koşut geliştirdi. Ama ne yazık ki bunu doğru okumayanlar “hendek” edebiyatı yapıp direnişe saldıranlar şimdi sus puslar, ya da sanki bu lafları edenler onlar değilmişçesine yine akıl hocalığı yapma derdindeler.

 

Ama Kürt halkı imhaya karşı özyönetim direnişiyle ardından büyük bedeller ödeyerek direniş bayrağını dalgalandırmayı sürdürüyor. Türkiye kesiminde ise aydın, ilerici, devrimci ve demokratlar bu gerici faşist baskılara karşı düzenin çerçevelediği protesto imkânlarının dışına çıkma, bir toplumsal değişimi zorlayacak muhalefet üretebilmeyi bir yana o basın açıklamalarını yapamaz hale geldi.

 

Kuşkusuz bu toplumsal suskunluğun en büyük sorumluluğu yıllarca siyasi iktidarı (AKP) siyasal ortamı sahte umutlarla şişiren, gerici, faşist karakterinin anlaşılmaması için gerçeklerin üzerinin örtülmesi doğrultusunda bütün medya üzerinden canhıraş bir propaganda yürüten liberallere ve onların kirlettiği bu ideolojik ve siyasal ortamdan beslenen oportünist ve sosyal şovenist düzen solcularına aittir. Ama bundan daha önemlisi, bu siyasal ortamın ajite ederken giderek kendi gerçekliğinden de uzaklaştı, yabancılaştı çürümeye başladı. Salt çürüyen o değildi, bir bütün Türkiye toplumu hızla zehirlendi, çürümeye başladı. Bunu bozan tersine çeviren olamadığımızdan kaynaklı payımızı da unutmamak gerekiyor.

 

Ve bugün herkes dünü yok sayarak bu duruma şaşıyor, geriye düşüşe, suskunluğa şaşıyor. Ama sorgulamaktan, kendisiyle yüzleşmekten kaçıyor. Kendisiyle yüzleşemediği içinde suçu Kürt devrimine ve onunla aynı siperlerde olan devrimcilerde buluyor. Ulusal solcusundan oportünistine, liberaline kadar sosyal şoven eğilim bu durumun nedenini mücadele ve kendi duruşlarını sorgulamadıkça da bu çürümenin ve faşist katliamcı sistemin dolaylı destekçisi olmaktan kurtulamayacaktır.

 

Kaba gerçeklikten uzak sanal alem ve dergi sayfalarında anti-emperyalizm nutukları ata dursunlar ama yaşam hiçte öyle sloganlarla yürümüyor. Bugün şunu iyi okumak gerekiyor, eğer üçüncü dünya savaşı bu coğrafyada yaşanıyorsa ve bu coğrafide tüm uluslar arası güçler çatışıyorsa o zaman öncelikle emperyalizmin bölge yayılmacılığını kırmak gerekiyor. Bunu kırmak demek TC’nin bölgesel sömürgeciliğini kırmaktır. Ve bölgesel sömürgeciliği kırmak da faşist Türk devletini bölgeden püskürtmekten geçiyor. Bunun yolu da Kürt özgürlük mücadelesini öteleyen değil, tam tersi onunla yoldaşlaşmaktır. Bu geliştirilip ilerletilmedikçe bu saldırı dalgasını püskürtmek ya da bölgede dengeleri ezilenlerin lehine çevirmek mümkün değildir.

 

AKP faşizmi ülkeyi KHK’larla yönetmeye, halkı baskı ve terörle sindirmeye devam etmek ve bunu hukuk haline getirmek, hukuk devleti masallarıyla halkı buna inandırmak istemektedir. Başta Kürt hakl olmak üzere halklara savaş açarak, halkları teslim almaya çalışıyor.

 

Bugün emekçi halklar ile sermaye sınıfları arasındaki çelişkilerin en üst düzeyde keskinleştiğinden dolayı emperyalist savaştan devrim çıkartmak devrimcilerin görevidir. Emperyalist savaşlara karşı halkların devrimci savaşını örgütlemek ve yükseltmek başat görevdir.

 

Erdoğan rejimi Türkiye halklarına savaşın ulaştığı boyutu sürekli suni gündemler yaratarak gizlemeye çalışıyor. Sistemin içine girdiği çıkmaz ve MİT elamanları PKK tarafından tutuklandığı günden beri şaşkına dönen AKP-MHP hükümeti, gerilla karşısında aldığı ağır darbeleri örtbas etmek için Afrine saldırıyor, Rojava’ya saldıracağını sürekli dillendiriyor. 2019 seçimlerine bel bağlayanlar kendisini kandırıyor. Diktatörlük seçimi değil, savaşı geliştiriyor ve faşizm seçimle değil ancak devrimle yerle bir edilir.

 

Şimdi nasıl ki Kobanê kuşatmasını yarıp, Rojava devrimini geliştirdi ise, ozaman Afrin kuşatmasından da Türkiye’de devrim demenin zamanı, savaşı kışkırtanların saraylarına taşıma zamanı…

 

Şemdin Şimşir

17 Ocak 2018

 

Önceki İçerikRosa Luxemburg ve Karl Liebknecht on binlerin katılımıyla anıldılar…
Sonraki İçerikNoWEF kampanyasına ortak çağrı!