Kızıldere.. Üzerinden geçen neredeyse yarım asra rağmen hala dünmüş gibi taptaze kanayan bir yara…
Hala hesaplaşılamadığı için asla aşamadığımız yenilgimiz…
Düşmanın yok edici zoruna, oportünizmin yok sayıcı ihanetine karşın bunca yıldır bayrak bayrak dalgalanan zaferimiz…
Oligarşinin bitmez tükenmez kıyamlarına karşın bir pervane gibi devrim ışığında uçuşanların tarihsel zenginliğinde bir devrimci adanmışlık, bir devrimci dayanışma abidesi…
Neredeyse her gün bir 30 mart dedirtecek kadar kaderimiz..
Kader proletaryasız proleter devrimciliğindir.
Proletaryasızlık sınıfın devrimci aksiyonunu emen doğulu tarihsel kara deliklerin anlaşılır ve bilinir etkisidir.
Öyleyse bu etkiye karşıt parlak bir devrimci çekim alanı oluşturulmalıdır.
Ama unutmadan şu gerçeği; ne denli parlak göktaşı olurlarsa olsunlar devrimci yıldızlar proletaryanın yörüngesine girmedikleri takdirde uzayın sağır boşluklarında yitip kaybolurlar.
Devrim için öncü değil, sınıfın tek başına kendisinin bile yetmediğini öğretmişse bize tarih, sınıfı ve bağlantılarını devrime çıkarmak için öncünün kendi kaderinin üstüne üstüne yürümesini şart koşar bilim.
Bugün Kızıldere kendi kaderini devrime parçalayacak bilinç ve eylemin çağrıcısıdır.
Kaderini aşmaya kararlı öncü insiyatifinin proletaryayla buluşma eyleminin adı devrimci savaştır.
Pervanece ateşe koşma aşkı,
Sisifus’ca her seferinde yeniden başlama heyecanı,
Prometeus’ca ateşi çalma ustalığı gerektirir.
Kızıldere manzumeye başlangıç oldu.
Oportunist ihanetin sesini kesebildiğimizce zafer yürüyüşümüzde bayrağımız olacak.
Savaş sürüyor!