Çocuklarının her gün dirhem dirhem eriyen bedenlerine seyirci kalamamak için Gebze M Tipi Cezaevi önünde direnen annelerin darp edildiği görüntüleri izledik. Ardından Diyarbakır, Batman ve Mardin’de direnen annelere yapılan işkencenin görüntülerini izledik.
Sadece izledik..
Peki bu görüntüleri izlerken neleri sorguladık kendimizde. Yüreğimizde, vicdanlarımızda nereye koyduk gördüklerimizi. Sadece birkaç sosyal medya paylaşımı ile rahatlatabildik mi vicdanımızın sesini?
Yaşanan olağandışı her şeyi olağan şekilde izler ve düşünürken, telefonun ucundaki bir ses bana korkak ve samimiyetsiz olduğumu haykırıyordu. Çocukları için direnen annelerin darp edilişini izlerken nasıl öfkelendiğini anlatıyordu. Bunun karşısında bir şey yapmadığı için samimiyetsiz ve korkak olduğunu itiraf ediyordu. Ancak o ses ne kadar cesaretli olduğunun farkında değildi. Bunu kendine itiraf edebilme cesaretini gösterdiği için güçlüydü, bunu sorgulayabildiği için ise cesaretli ve samimiydi.
Hangimiz samimiyetsiz ve korkak olduğunu içten kendine itiraf edebildi, edebiliyor?
Cizre, Nusaybin, Sur, Silvan, Silopi ve Gever direnişleri üzerinden henüz 3 yıl geçmişken tarih bizde tekerrür ediyor. Biz yine korkak ve samimiyetsiz davranmaya devam ederken çocuklarının direnişini yine anneler omuzluyor. Çocuklarının sesi olabilmek için çırpınıyor.
Direniş mevzilerinde beyaz tülbentleri ve beyaz bayraklarıyla yerini alan anneler, kimi zaman çocuklarının cenazelerini omuzlayarak ateş altından çıkardı, kimi zaman bir umutla bir can kurtarabilirim diyerek kendini ateş hattına attı. Ses oldu, toplumun vicdanı, umudu, feryadı oldu… Şimdi herkesin sessizliğini koruduğu bir anda yine bu toplumun vicdanı, sesi, feryadı ve umudu oluyor. Onlar bizim sesimiz, vicdanımızken, vicdanımız sesimiz coplanıyor, darp ediliyor. Peki biz neredeyiz?
O zaman rahatımızı bozmadığımız yerlerimizden sadece ah edip vah ettik. Direnenlerin direnişlerine ortak olamadığımız gibi ölümlerine seyirci kaldık. Şimdi zindanlarda direniş sesi yükseliyor. Direnenler şehit Mehmet Tunç’un direniş zılgıtlarını tekrarlıyor. O gün kulaklarımızı tırmalayan bu zılgıta sessiz kaldığımız gibi bu gün de sessiz kalıyoruz.
Bugün Ankara Kadın Kapalı Cezaevi’nde 60 gündür açlık grevinde olan Berrin Sarı samimiyetsiz ve korkak olduğumuzu bir kez daha yüzümüze haykırdı. Berin ‘‘Şehit Mehmet Tunç’un son feryadını buradan tekrarlıyorum. Bugün bu direnişimize katılmayan yarın gelip cenazelerimizi buradan almasın’’ diyor.
Daha ne söylenebilir, başka nasıl ifade edilebilir ki bu derin sessizlik?
Annelerimizin, direnenlerin direnişini ne zaman omuzlayacağız?
Şerife Oruç
Özgür Manşet 25.04.2019