PONTOS RUM/HELEN SOYKIRIMI 100.YILINDA İSVİÇRE/ZÜRİH’DE ANMA ETKİNLİĞİ İLE ANILDI!

Etkinlik tüm dünya devrim şehitleri ve soykırıma uğrayanlar için saygı duruşunun ardından başladı.

Varlığını diger halkları soykırım katliamlarla yok ederek, sürgün ederek inşa eden Türkiye Cumhuriyeti, bu politikasını kuruluşundan günümüze devam ettirmektedir. Birinci dünya savaşı ve onun sonucu dağılmayla yüz yüze gelen Osmanlı imparatorluğunun yıkımı üzerinden itaat terakki ve onun içinde ortaya çıkan kadrolarca Türk ulusunun hakimiyetini kurma adımları Kemalistler öncülüğünde şekillendi. Bunun sonucudur ki, işgal kuvvetlerinin verdiği nota üzerine, Mustafa Kemal, Padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte’deki (Altı Vilayet) Hıristiyan ahaliyi korumakla görevlendirildi. Mustafa Kemal, Samsun’a çıkar çıkmaz katil çetelerini kendi komutasına aldı. Azılı bir katil olan Topal Osman, Kuvay-ı Milliye kimliğiyle Karadeniz gayrimüslimlerini soykırıma tabi tuttu.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin milli devlet kurmak için uygulamaya koyduğu “Anadolu’yu Türkleştirme” projesinin bir ayağı olan Ermeni soykırımı gerçekleştirildikten sonra, sıra diğer “rahatsızlık verici” diğer engel görünenlerin ortadan kaldırılmasına gelmişti. Özellikle Karadeniz kıyılarında yoğun olarak yaşayan gayrimüslim nüfusun katledilmesi için çeşitli çeteler görevlendirmişti. Bunların en zalimi ve en korkuncu olan Topal Osman çetesi, Giresun ve civarında Rumları ve gayrimüslimleri soykırıma uğratıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmesi üzerine, yurt dışına kaçan İttihatçıların “A Kadrosu”, yerini başını M. Kemal’in çektiği “B Kadrosu”na bıraktı. Topal Osman, Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’le görüştü, Kuvay-ı Milliye adı altında yeniden örgütlenme ve başladığı işi bitirme emrini aldı. Topal Osman bir yandan bu yeni destekle Pontus soykırımını tamamladı, öte yandan Mustafa Kemal’in özel muhafızlığını yaparak muhaliflerine kan kusturdu. İşi bitince de M. Kemal tarafından gözden çıkartıldı, II. Grup mensubu muhalif Milletvekili Ali Şükrü Bey’i katletmesinden sonra yakalanarak öldürüldü ve cesedi meclis önünde asılarak teşhir edildi.

Pontus’da soykırım 1916’da başladı ve 1919’da doruğuna ulaştı. Yaklaşık 300-350 bin kişi sistematik bir şekilde ve devlet erkinin katılımıyla katledildi. Sağ kalmayı başaran az sayıda gayrimüslim, Lozan mübadelesiyle yerinden yurdundan edilerek kovuldu ve soykırım tamamlanmış oldu. 19 Mayıs, bu anlamda Pontus Soykırımını Anma Günü’dür.

19 Mayıs’ın milliyetçi gösterilerle bir bayram olarak kutlanması, 1937 yılına denk düşüyor. Cumhuriyet 1923’te ilan edilmesine rağmen, “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak aradan 14 sene geçtikten sonra kutlanmaya başlanmasının nedeni olarak, güya Atatürk’ün birdenbire “yahu Samsun’a bugün çıkmıştık, bari bayram olarak kutlayalım” demesi gösteriliyor. Oysa gerçekte Almanya’da Nazilerin ırkçı ayin-törenlerinin birebir kopyasıyla karşı karşıyayız. Naziler, Alman (ya da Aryan) ırkının ne kadar üstün olduğunu göstermek için seçtikleri güzel vücutlu genç kadın ve erkeklere spor gösterileri yaptırıyor, böylece cümle âleme ne kadar üstün olduklarını, gerekirse bu gençliği düşmanların üzerine salmaktan çekinmeyecekleri tehdidiyle birleştirerek sergiliyorlardı.

19 Mayıs’ın Türkiye’de Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmasının altında yatan neden de bu. Kemalist diktatörlüğün “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, dost da düşman da dinlesin ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır” diyebilen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, bu ifadesiyle resmi devlet politikasını ifade ediyordu. Özellikle 30’lu yıllardan sonra ırkçı politikalar iyice ayyuka çıktı, Yahudilere karşı hareketler başladı, Türk Tarih Tezi gibi ipe sapa gelmez teorilerle ırkçılık kurumsallaştırıldı. 19 Mayıs da milliyetçilik hezeyanının patladığı ırkçı bir gösteri olarak gelişti.

Katliamın 100. yıl dönümü sebebiyle Devrimci Karadeniz Gençliğince bir anma etkinliği gerçekleştirildi. Devrimci Cephe’nin de içinde yer aldığı Türkiye ve Kürdistan’lı kurumların desteklediği ve katkı sunduğu etkinlikte söz hakkı alan kurum temsilcilerinin konuşmalarından sonra sahneye çıkan sanatçı ve gruplarla devam etti. Yapılan konuşmalarda kurum temsilcileri Türkiye Devrimci Hareketi özeleştirel yaklaşıp 100 yıl sonra bu katliamı hatırladıklarını, böyle bir soykırımı neden gündemlerine almadıkları konusunda özeleştiri vermeleri gerektiği vurgulandı. Dün Pontos Rum, Helen, Ermeni, Süryani, Alevi, Gürcü soykırımlarıyla o günden bugüne Kürt soykırımlarıyla faşist TC soykırım politikaları devam ediyor. Bu soykırımcı sistem karşısında tüm devrimci kurum kuruluşlar, halklar birikim ve güçlerini bir aradanlığı temelinde bir araya getirmek ve birlikte mücadeleyi yükseltmesi gerektiği vurgulandı. Halkların eşit özgürce bir arada yaşamasının biricik yolunun birlikte mücadeleden geçtiği gerçekliği ifade edildi.

Önceki İçerik“Kayıplar Bulunsun, failler cezalandırılsın! Adalet arayışımız sonuç alıncaya kadar devam edecek.”
Sonraki İçerikDirenişçi anneler ve korkaklığımız!