
AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE
TEKİRDAĞ
Şu anda mahkemenizdeki yargılamayı düzenleyen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve diğer ceza yasalarının hiçbir meşruiyeti yoktur. Bunlar Türkiye’li ve Kürdistan’lı devrimcilerin uzun yıllardır karşısında mücadele ettiği faşist egemenliğin hizmetinde olan kurum ve uygulamalardır.
2010 yılından beri İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmalarda kağıt üzerinde lehimize hususlar olmasına rağmen anayasa ve yasalarından faydalanmaya tenezzül etmedik; onları hiç muhattab almadık ve onlara toz zerresi kadar değer biçmedik. Nedeni gayet basit! Yasalarınız, zulüm sahibi devleti ve bu devleti sahiplenen çevreleri korurken hedefine daima ezilen halkları ve devrimcileri aldı.
İşçiler örneğin; sizin yasalarınızda tanınan örgütlenme ve hak arama mücadeleleri verdiklerinde onların direnişlerini engelleyen mahkeme kararlarını ve bunu zorla uygulamaya kalkan polisi, jandarmayı karşılarında buldular.
Kadınlar örneğin; etraflarındaki erkeklerin saldırılarına maruz kaldıklarında devlete sığınmalarının bedelini canlarıyla ödediler; irade sergileyip meşru savunma haklarını kullandıklarında mahkemelerinizce en ağır cezalara çarptırıldılar. Aynı mahkemeler kadınlara kan kusturan erkekleri iyi hal indirimleri ile ödüllendirmekte bir beis görmedi.
Yasalarınızda ifade özgürlüğü var ya güya, sırf buna dayanarak basın açıklaması yapmaya çalışan kitlelere vahşice saldırmaya çalışan sivil ve resmi faşistleri koruyup kollayan mahkemeleriniz, barış talebini yükselten akademisyenleri hapse göndermekten çekinmedi.
Üniversiteli gençlere, çevrecilere, ve demokratik taleplerde bulunan diğer toplumsal kesimlere karşı kör, sağır, ve hissiz bir biçimde tıpkı bir duvar gibi dikildi mahkemeleriniz. İşiniz gücünüz zulüm sahiplerini korumak oldu.
Fakat, o hiç muhatap almayıp değer vermediğimiz yasalarınız tarih boyunca belki de hiç bu günlerdeki kadar ayaklar altına alınmamıştı. Artık bunların, hükmü kalmamış formaliteden ibaret oldukları o kadar açık ki, keyfe bağlı hukuksallık arsızlık derecesine varmış durumda.
Hatırlanacaktır. Yakın geçmişte etrafına topladığı mülki erkana mealen şunu demişti Tayyip Erdoğan: ‘Gerekirse koyun mevzuatı bir kenara, neyin doğru olduğuna inanıyorsanız onu yapın!’ Bu, halka yutturulmak istenen ‘hukuk devleti’ söyleminin palavradan ibaret olduğunun itirafıdır. Zaten anayasaya bağlılık yeminini hergün defalarca çiğneyen, bunu gizlemek bir yana alenen yapan birinden de başka bir şey beklenmezdi.
Şu halde bizim de sizlere ‘Hakim beyler! Koyun şu mevzuatı bir kenara; ezilen kesimlere kan kusturan devletin yanında değil, mazlum halkların yanında saf tutarak kararlarınızı verin’ çağrısında bulunuyoruz. Buna nasıl bir yanıt vereceğiniz sizin bileceğiniz bir iştir. Ancak, yasalarınızın hükümsüzlüğüne ilişkin bütün bu gerçeklikler karşısında ‘mahkemeleriniz, yasalarınız gayri meşrudur, tanımıyoruz’ diyenlere karşı söyleyeceğiniz hiçbir şey yoktur.
Gerçeklik apaçık ortada. Mahkemelerinizin kararları tamamen egemenlik peşinde koşan güçlerin devletteki ağırlıklarına göre belirleniyor. Bu nedenle cumhurun başkanının verdiği emirlerle gerçekleşen tutuklamalar, ona rakip olan başka kurumlarca boşa çıkarılabiliyor. Can Dündar ve Erdem Gül’ün yargılamaları süreciyle bu kapışmanın örneğini hep beraber izledik.
Tabi söz konusu kamplaşma ve çekişme, sıra Türkiye’li ve Kürdistan’lı devrimcilere geldiğinde bir anda dondurulabiliyor. Örneğin Dündar ve Gül için yaşam ve özgürlük hakkını gerekçe gösteren Anayasa Mahkemesi, Tayyip Erdoğan’ın katil sürüleri tarafından Kürdistan’da insanların canlı canlı bodrumlarda yakılmalarına, bölgedeki ‘hukuk dışı’ sıkıyönetimlere onay verebiliyor.
Velhasıl yasalarınız ikiyüzlüdür baylar! Bu nedenle mahkemelerinizde sergilenen beşinci sınıf ortaoyununa figüran olmayacağız. Ayrıca, bu adalet timsali eşsiz(!) mahkemelerinizi daha fazla meşgul etmek istemeyiz; zira yapacak daha mühim işleriniz vardır. Mesela;
Halkın tepesine çöken Tayyip Erdoğan ve şürekasının hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, yalanlarını, katliamlarını onamak gibi;
Mesela milletin bir tarafına koyma fantezileriyle coşan Mehmet Cengiz’lere doğayı talan ihalelerini kazandırmak gibi;
Ve ya şiddet gördüğü kocasını, tecavüzcüsünü öldürerek meşru müdafaa hakkını kadınlara en ağır cezaları vermek gibi;
İşçinin grevini yasaklamak, işkencecileri, faşist mafya artıklarını, Salih Bayuncuk gibi IŞİD’cileri salıvermek gibi, ulvi işleriniz vardır. Şimdi sizleri bu ulvi işlerle baş başa bırakalım.
Bizim savunmamıza gelince: Aralarında hareketimiz Devrimci Karargah’ın da bulunduğu TKP/ML, PKK, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-L, TİKB, DKP, ve MLKP örgütleri devrimci bir ittifaka yönelerek Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ni oluşturdular. Şimdi dışarıda faşist devletinizin burnunu sürtmek için mevzileniyorlar. İlla savunmamızı almak istiyorsanız söyleyelim: Onların pratiğinin üzerine bize söz hakkı düşmez. Birleşik Devrim Hareketi’nin pratiği bizim savunmamızın bizzat kendisidir, altında imzalarımız vardır.
YAŞASIN DEVRİMCİLERİN BİRLİĞİ!..
YAŞASIN HALKLARIN BİRLEŞİK DEVRİM HAREKETİ!..
YAŞASIN DEVRİMCİ KARARGAH!..
4 Nisan 2016
Cemal Bozkurt
Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi