ABD’nin İran Özel Temsilcisi Brian Hook, İran’ın, Ortadoğu’ya yayılan ve her geçen gün büyüyen vekalet savaşlarındaki aktif rolünü ve konjonktürel boşluklardan yararlanarak Ortadoğu’da egemenlik sahaları yaratmaya çalıştığını belirtmiş.
İran rejiminin Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de teröristleri desteklediğini ve ağır silah tedarik ettiğini belirtmiş. Hook, 13 yıldır devam eden ve 18 Ekim’de sona erecek olan İran’a yönelik Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) silah ambargosunun uzatılması gerektiğini vurgulamış.
İran’ın, sınırlarının dışında egemenlik alanları kurmaya çalıştığı; kendi rejimine yönelik muhtemel bir savaşa karşı, kendi ülke sınırları dışındaki savaşları derinleştirdiği de bir gerçek.
Ancak başka gerçekler de var.
ABD İran Özel Temsilcisin Brian Hook’ın söz etmediği, ABD Suriye Özel temsilcisi James Jeffrey’in hatırlamak istemediği ve üstünü örttüğü gerçekler…
Sözü edilen ülkelerde İran’dan daha çok ve ondan daha önce terör örgütlerine yardım eden ülke Türkiye’dir.
ABD’de hala süren Halkbank davası, ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu sistemli bir plan çerçevesinde ihlal eden Türkiye’ye karşı açılmış bir davadır.
Bolton, “Olayların Yaşandığı Oda” isimli kitabında, Trump ile Erdoğan arasında Halkbank konusunda çok sayıda görüşme yapıldığını; Trump’ın, davaya bakan savcıları değiştirme ve bu davada Erdoğan’a yardım sözü verdiğini anlatıyor.
ABD İran Özel Temsilcisi Hook, bütün bunları bilmiyormuş gibi hala İran’a yönelik ambargodan söz ediyor.
Ortadoğu’da egemenlik sahaları açmak isteyen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Suriye, Irak ve Libya iç savaşlarına müdahil edilen; El Kaide, El Nusra, Heyet Tahrir’uş Şam, DAİŞ ve bunların şemsiyesi konumundaki ÖSO/SMO gibi çeteleri destekleyen de Türkiye’dir.
ABD, Rusya ve AB, Türk devletinin Suriye ve Irak’ta DAİŞ çetelerini desteklediğini; bu çetelere resmi üniformalar giydirerek mobilize ettiğini, desteğin hala aktif bir biçimde sürdüğünü gayet iyi bilmektedirler. ÖSO/SMO adlandırmalarının, El kaide türemesi örgütlerin çatısı olduğu ve DAİŞ’i unutturmak için uydurulduğunu da biliyorlar. Cenevre’de, Astana ve Soçi’de Türkiye ile görüşerek Suriye’nin geleceğine çözüm arayanlar DAİŞ’in partneri ve siyasi temsilcileri ile görüştüklerini gayet iyi biliyorlar.
Bu suç ortaklığını gizlemek ve Türkiye’nin önünü açmak için, “Türkiye’nin Suriye’de desteklediği askeri güçler”, “Türkiye’nin Libya’da desteklediği savaşçılar” gibi kavramlar uyduruyorlar.
“Türkiye’nin Suriye’de desteklediği askeri güçler”in seceresi çıkarılsa listede savaş suçu işlememiş, terörist ilan edilmeyen tek bir fert tek bir oluşum çıkar mı?
Bu yılın başında Türkiye’nin Libya’ya gönderdiği 3.800 El Kaide, El Nusra ve DAİŞ artığı çete nasıl oldu da birden bire “Türkiye’nin Libya’da desteklediği savaşçılar”a dönüşüverdi?
ABD, AB ve Rusya değişik zamanlarda Türkiye’nin terörist örgütlerle ilişkileri olduğunu, bu ilişkinin kabul edilemez olduğunu belirten açıklamalar yapmış ve Türkiye’ye uyarılarda bulunmuşlardır. Ancak Türkiye bu çetelerle ilişkilerini kesmediği gibi, ilişkilerini güçlendirmiş; çete örgütlerinin isimlerini değiştirmiş, Irak ve Suriye’de savaşan ve Kürtlere yenilen bu çetelere, kendi ordusunun resmi üniformalarını giydirmiş, ellerine NATO silahları tutuşturarak kendi milis gücü haline getirmiştir.
Dolayısıyla Irak, Suriye ve Libya’daki savaşlar ve bu savaşlara yapılan dış müdahaleler eleştirilirken, Türkiye’nin çetelerle içine girdiği işbirliği, gerçekleştirdiği işgal ve işlenen savaş suçlarını görmezden gelen tutumlar bu suçların ortaklığı anlamına gelir.
Suriye, Irak ve Libya’da savaşan El Kaide çetelerini “Türkiye’nin desteklediği askeri güçler”ismiyle meşrulaştırmak DAİŞ’i kalıcı hale getirmektir.
Türkiye’yi iç savaşın sürdüğü bu ülkelerde siyasi çözümün bir tarafı haline getirmek; kafa kesen, yağmacı, kadın düşmanı, tecavüzcü, hırsız ve katiller ile birlikte çözüm aramak demektir.
Nitekim Trump, Mike Pompeo, James Jeffrey ve sahadaki ekipleri, Türkiye’nin, cihadist-islamist-faşist çetelerle içli dışlı halini bildikleri halde, Suriye’de ve Irak’ta yaptıkları gibi Libya denklemine de dahil etmek istiyorlar.
Dün yaptıkları gibi, arada göz boyama kabilinde kararlar da alıyorlar:
ABD Maliye Bakanlığı Yabancı Varlıkların Kontrolu Ofisi (OFAC), DAİŞ’e maddi destek verdikleri gerekçesiyle Türkiye’de bir kişiyi terör finansörleri listesine aldı. Karar göre Türkiye’de yaşayan Adnan Muhammed Emin El Ravi isimli şahıs DAİŞ’e yardım ediyormuş. Her nasılsa yardım eden ikinci bir kişi tespit edememişler.
Halbuki bu konuda Pentagon, CIA ve OFAC’ın istihbarat çalışması yapmasına hiç gerek yoktu. Türkiye’de, sokaktaki bir insana sorulsa TSK, MİT, İHH ve SADAT’ın DAİŞ’i eğittiğini, donattığını, lojistik sağladığını ve maaş düzeni içinde rütbelendirerek Suriye, Irak ve Libya’da savaşa sürdüklerini anlatabilirdi.
El Kaide, El Nusra, DAİŞ çetelerini “Türkiye’nin Libya’da desteklediği askeri güçler” örtüsü ile gizlemek ve Türkiye’de, bir tek kişinin DAİŞ’e mali yardımda bulunduğunu tespit ederek(!) yaptırım listesine almak adi bir illüzyon ve bayağılıktır.
Ferda ÇETİN
29 Temmuz 2020
Yeni Özgür Politika