ZALİMİN ZULMÜ VARSA KEMAL’İN MİLİTAN DURUŞU VAR

Kürdistan ve Türkiye tarihi devrimciler için büyük bir miras anlamına gelmektedir. Kürdistan ve Türkiyeli devrimciler ardılları için büyük bir devrim mirası bırakmışlar. Öncü devrimci liderlerimiz bizim için canlarını darağaçlarında, ölüm oruçlarında, bedenlerini meşale yaparak bize büyük ve kutsal bir devrim mirası bırakmışlar. Onların zor zamanlarda bedenlerini feda ederek bize açtığı yollarla bugünlere geldik. Kuşkusuz onların bu büyük mirasını zaferle taçlandırmak en anlamlı sahiplenmek olacaktır. Dedik ya devrimci tarihimiz tam bir devrim hazinesi gibi. Onlar bu yolun ilkleriydiler o yüzden tüm zorlu yolları onlar kendi canlarıyla açıp bize ulaştırdılar. Eğer ki şuan Türkiye ve Kürdistan’da bir devrim meşalesi yanıyorsa, kuşkusuz bu en zor zamanlarda hiç tereddüt yaşamadan eylem kararlığı gösteren ve yaptığı eylemlerle düşmanı kahır ettiren Kemallerin Hayrilerin, Akiflerin, Alilerin ve nicelerinin sayesindedir. Devrimci birey zor zamanlarda doğru karar ve eylem sahibi olabilendir. Kuşkusuz mücadele tarihimiz bize çok değerli bir miras bırakmıştır, takvim sayfalarının her sayfasına sinen bir devrim mücadelesidir. Bu büyük eylemlerden biride 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’dur.

Bilindiği gibi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin gelmesiyle birlikte Türkiye ve Kürdistan’ın tamamı bir üstü açık cezaevi veya askeri kışlaya dönüştürüldü. Halkın tüm özgürlükleri güvenlik gerekçesiyle ortadan kaldırıldı. Ama darbenin gerçek amacı Kürdistan ve Türkiye’li devrimciler idi. Darbeci zihniyet 70’li yıllarda vahşice saldırdığı devrimci örgütlerin küllerinden yeşeren ve 80’li yıllara büyük bir inançla giren devrimcileri bastırmak için darbeyi gerçekleştirmişti. Kürdistan ve Türkiye’de devrimcilere büyük saldırılar gerçekleştirildi ve toplu tutuklamalar oldu. Ankara’da darbeci hükümete bağlı DAL (Derinlemesine Araştırmalar Laboratuvarı) adında bir birim kuruldu. Bu birim nasıl ki pozitivist bilimciler laboratuvarlarda hayvanlar üzerinde deneyler yapıyorsa aynı şeyi vahşet ve işkence yoluyla Kürt ve Türkiyeli devrimciler üzerinde yapmayı amaçladılar. Bunun için de üç pilot şehir seçtiler. Bunlar Amed (Diyarbakır), Ankara ve İstanbul şehirleriydi. Bu şehirlerde de üç pilot cezaevi seçtiler bunlar Ankara’da Mamak Askeri Cezaevi, İstanbul’da Metris Askeri Cezaevi ve Amed’te de Diyarbakır Askeri Cezaevi yada Diyarbakır 5 No’lu Cezaevleriydi. Bu cezaevlerinde aşama aşama devrimciler üzerinde vahşet ve işkence yöntemiyle kimliklerinde soyutlanma gerçekleştirmeyi amaçladır. Buna göre ilk önce dünyanın tüm cezaevlerinde geçerli olan kurallar askıya alınacaktı. Mahkumların her türlü özgürlükleri ve hakları ellerinden alınıyordu. Aşama aşama işkence ve vahşet yükseltilecekti. Bununla beraberde ispiyonculuk yani muhbirlik dayatılacaktı  İşkenceyle beraber ispiyonculuğun dayatılması zayıf kişiliklerin dökülmesine neden olacaktı. İspiyonculukla başlayan özüne inkar ispiyonculukla kalmayacaktı. Bundan sonra itiraf, değerleri satma, kimliğini ve etnik kökenini inkar ve en sonunda da ihanete kadar devam ettireceklerdi. Sistem çok ustaca örülmüştü 12 Eylül Darbesi sadece düğmeye bastı. Bundan sonrada zindanlardaki piyonlar aktif duruma getirildi. Nasıl ki günümüzde Valiler, Kaymakamlar, Emniyet Müdürleri ve İl Jandarma Komutanları sınırsız yetkilerle donatılmışlarsa o zaman zindanlarda idari müdürler sınırsız yetkilerle donatılmışlardı. Ve en son burada Tanrı yok eğer varsa Tanrı bizize kadar getirmişlerdi. İşkence çarkı öyle bir işliyordu ki zayıf ve direnci zayıf olanlar zamanla dökülüyordu. Mahkumlara her şeyi bir işkence malzemesi haline getiren zihniyet iş başındaydı.

Köhnemiş darbeci zihniyet bu görüntüyle dışarıdaki halka bakın güvendiğiniz devrimciler teker teker dökülüyor bunlar mı size devrimi getirecek bunlar mı size Kürdistan’ı kuracak mesajını vermek istiyordu. Dışarıdaki sivil halk ta büyük bir korku ve karamsarlıkla zindanların çığğını dinliyorlardı. Bir anlamda da bu zindanlar Alman Nazilerin’in Gettolarından esinlenerek kurulmuşlardı. Darbeci zihniyet Metris ve Mamak’la Türkiye halkına Diyarbakır Zindanıyla da Kürdistan halkına korku dolu bir mesaj vermek istiyordu. Peki bunun böyle ilerlemesi nereye doğru giderdi çözülüş ve tükenişe doğru giderdi. Bir şey yapılmalıydı ama ne ve nasıl yapılmalıydı? Dönemin koşullarını iyi görüp değerlendiren ve eylem gerçekleştiren Çağdaş Kawa Mazlum Doğan 21 Mart 1982 de Kürt Ulusal Bayramı Newroz Günü’nde bu gidişata dur dedi ve dosta “Direniş Zafere Teslimiyet İhanete Götürür” şmana da “Direnmek Yaşamaktır” mesajını verdi. Bu beklenen bir kıvılcımdı. Bu tüm direnişçiler arasında büyük bir moral ve direniş kaynağı olmuştu. Artık tüm direnişçiler ölüm olacaksa onurlu bir ölüm olsun diye direnişe geçtiler. Mazlum Doğan’ın yaktığı bu meşaleyi Dörtler yani Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık ve Necmi Öner 18 Mayıs’ın ilk saatlerinde İbrahim Kaypakkaya ve Haki Karerlere bir selam verdiler “Kahrolsun Sömürgecilik” sloganlarıyla bedenlerini ateşe verdiler ve meşaleyi bu şekilde teslim aldılar. Artık direniş doruktaydı bununla beraber düşmanın yönelimi de doruktaydı. Düşman direnişçileri esir almaya çalıştıkça daha büyük direnişlerle karşılaşıyordu. Düşman çareler içinde çaresiz kalmıştı. Dümenin kendisinde olduğunu zanneden cellat yanılmıştı, zalimin zulmünden büyük Mazlum’un direnişi vardı. Artık kaybedecek bir şey yoktu, tek çare dışarıya direniş mesajı verebilmek, dünyaya ve kamuoyuna buradaki vahşeti anlatabilmek kalmıştı. Bu sorumluluğu da Mehmet Hayri Durmuş üstlenmişti. 14 Temmuz’da Urfa Grubu’nun mahkemesi olduğu gün Mehmet Hayri Durmuş söz hakkı istedi. Söz hakkı verilmemesine rağmen Hayri ısrarla istedi ve kürsüye yürüdü. Hayri omzunda bir halkın birikmiş sorumluluğuyla konuşmasına başladı. Mahkeme salonunda herkes sustu bir tek Hayri konuştu. Hayri, düşmanı devrimci duruşuyla çaresiz bırakmıştı. Hayri ölüm orucuna başladığı’nı söyledi ve bir daha mahkemeye gelmeyeceğini söyledi. Ondan sonra Kemal, Ali Çiçek ve üç arkadaş daha direnişe katıldığını dile getirdiler. Mahkeme heyeti celseyi apar topar kapattı. Direnişçiler zindana geldikten sonra Akif Yılmaz’ında içinde bulunduğu dört arkadaş daha direnişe dahil olduklarını söylüyorlar. İlk Büyük Ölüm Orucu grubu 10 kişilik bir grupla başlamıştı. Düşman Ölüm Orucu direnişçilerini diğer direnişçiler üzerinde etki bırakmamaları için hücrelere kapattılar. Direnişçilerin duruş ve iradesiyle başa çıkamayan idare kalkıp yalan dolanla direnişçileri direnişlerinden vazgeçirmeye çalıştı. Ama gerçek militan ve kişiliğe sahip her bir direnişçi bu oyunlara gelmeyerek direnişi yükselttiler. Direnişçiler arasında yaşanan anlar ve diyaloglar direnişçilere büyük bir direnç ve moral kaynağı olmuştu. Yıllardan beridir bir ezgi gibi dillere düşen Hayri ve Kemal arasında geçen diyalog hafızalara kazınmış durumda. Kemal Hayri’ye derki “Doktor O Şarkıyı Söyle” Hayri Kemal yoldaşı için o şarkıyı defalarca söyler. Bu bile gösteriyor ki direnişçiler nasıl birbirilerine bağlı ve birbirilerine moral kaynağı olduklarını. Bedenlerini ölüme yatıran devrimcilerin artık pusuya yatmış bir düşmanı daha vardı. Ama direnişçiler amaçları ve sorumlulukları gereği ölümden korkmadılar ve yaşamak için ölüme koştular. Sırasıyla Kemal, sonra Hayri, Hayri’den sonra Akif ve en sonda da PKK’nin Kızılyıldızı olarak bilinen Ali Çiçek ölüme korkmadan koştular. Kemal 7 Eylül de, Hayri 12 Eylül de, Akif 15 Eylül de ve Ali de 17 Eylül de düşmanın çarkını yıkarak şahadete koştular. Sarsılmaz irade ve duruş karşısında düşman yenilmişti. Direnişin mesajı gereken yerlere ulaşştı. 14 Temmuz’un mesajı PKK’ye ulaştı ve 15 Ağustos Büyük Askeri Atılım gerçekleşti. PKK Kürdistan’da askeri mücadeleyi başlattı.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişçilerini anlamak mücadeleyi yükseltmektir. Günümüzde 14 Temmuz ruhu Cizre’de Sur’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Yüksekova’da, İdil’de, Silopi’de, Dargeçit’te, Silvan’da, Lice’de, Derik’te halkla bütünleşti. 14 Temmuz ruhu ile Kobanê’de büyük bir insanlık direnişi yazıldı. Sur Komutanı Çiyager’in duruşu ve Cizre Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un duruşu 14 Temmuz ruhudur. HBDH (Halkları Birleşik Devrim Hareketi) 14 Temmuz ruhunun somutlaşş halidir. Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’i anlamak ve yaşamak devrimci halk savaşını yükseltmektir. Kemal Pir gibi yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevmektir. Hayri gibi mücadeleyle bütünleşip canını feda edip ve son anda bile halkına borçlu olduğunu söylemektir. 14 Temmuz ruhu bizi zafere götürecek en yüce ruhtur. Ve mücadelemizde daima direniş kaynağı ve mirası olarak yerini koruyacaktır…

Mezra BOTAN

Şehit Ferhat Kurtay Akademisi – Mahmur Kampı

 

 

Önceki İçerikHAKİM SINIFLARIN İÇ ÇELİŞKİLERİNE ALET OLMAYALIM
Sonraki İçerikNe faşist AKP-DAİŞ çetesi, Ne askeri faşist Darbe, Tek Yol Devrim