Şimdi isyanı örgütleme zamanı

Maraş merkezli 6 Şubat akşamı 7.6 şiddetinde ve daha sonra 7.4 şiddetinde 2 deprem yaşandı ülkemizde. Ve aralıklarla artçı depremler devam ediyor. Ülkemiz deprem kuşağı üzerine kuruluydu ve birçok deprem yaşanmış ve her depremden sonra söylenenler hemen unutulmuş. Bu deprem gerçeği yok sayılarak rantçı yaklaşım devam etmiştir.

Onlarda çok iyi biliyorlardı, bu ülke fay hatlarıyla dolu, mimari yapısı da ona göre şekillenmeliydi. Ama onlar bunu yok saydığı gibi oy avcılığıyla “imar afı” ve afet bölgesi ilan edilen alanlar, faşist şef Erdoğan’ın kararlarıyla kaldırılıyor. Çünkü onlar için oy, rant, talan her şeyin üzerindedir.

1999 depreminden sonra bütün bilim insanlarının, jeologların yer bilimcilerin uyarılarına rağmen AKP tam tersini yaptı. AKP iktidarı halkın on binlercesinin bir deprem olduğunda yıkımlar altında can vereceğini bilmesine rağmen kılını bile kıpırdatmadı. Tam tersine depremle ilgili kurumların başına imamlar, imam hatip mezunlarına teslim etti. İşin uzmanı, bilim insanlarını tüm kurumlardan dışladılar. Buraları birer ranta çevirdiler.

Bu nedenle de 6 Şubat depremi ve yarattığı yıkıcı sonucun sorumlusu faşist AKP iktidarıdır. “Asrın felaketi” denerek yaşananın sıradanlaştırılması, ya da her katliamda olduğu gibi; “kader” denerek normalleştirmeye çalıştılar. Ama yaşanan gerçeklik tüm çıplaklığıyla ortadaydı. Yaşanan “asrın felekti” değil asrın katliamıydı.

En aymazlığıysa bunun baş sorumlusu olan faşist iktidar hiçbir yardımda ve zamanında müdahalede bulunmamasıydı. Halkımız enkaz yıkıntılarıyla baş başa bırakıldı. İki gün boyunca ortalıkta olmayan devlet ve kurumları yaşanan yıkımların büyüklüğünü iyi biliyor ve halkın öfkesinden korkuyorlardı. Enkaz altında bekleyen insanlarımızı kurtarma yerine halkımızın dayanışma duygusuyla ortaya çıkan dayanışma ruhuna saldırdılar. Dünyanın birçok ülkesinden gelen kurtarma ekipleri devletten önce deprem yerlerine ulaşırken, bir kısmı ise ortada bırakıldı. Ve katil iktidar telaşla bir an önce, gerçekleri örtbas etme, enkazları ortadan kaldırma telaşına düştü. Halkın tepkisiyle birlikte birçok ülkeden gelen yardım ekibi; “enkazlara kepçe sokuyorlar biz bu suça ortak olmayacağız” deyip ülkeyi terk ediyordu. Ama onlar enkazların başında ihale derdindeydiler. Günler sonra ortaya çıkan AFAD ise insanlarımızı kurtarma yerine nasıl kurtarılamaz, nasıl insan yavaş yavaş ölüme terkedilir bunun en iyi örneğini sergiliyordu. AFAD’ın kimse yok, ses yok dediği enkazlardan madenciler ve dışarıda gelen kurtarma ekipleri canlı insanlarımızı kurtarıyordu.

Yukarda da vurguladığımız gibi, deprem sonrası müdahalede olmayan devlet ilan ettiği OHAL ortaya çıkıp, önce “yağma, talan” provokasyonlarıyla bölgede linçleri örgütledi, ardından halkın öz kaynaklarıyla ortaya çıkan dayanışma ve yardımlara saldırdı, el koydu, kayyumlar atadı. El koyduğu ve sadece AFAD eliyle dağıtılacak dediği yardımları ya yandaş tarikatlara verdi, ya da AFAD’ın depolarına doldurdu.

Giderek yükselen öfke ve yardım feryatları, yaşanan kar kış, soğukta çaresizliklerini haykıranlara saldırdı. Yandaş medyayla “keşke bizde öyle bir yerde otursak” söylemleriyle ne kadar lüks, konforlu çadırlar kurulduğunun reklamını yaparken, bölgede çığlıklar yükselmeye devam ediyor. “Nerde bu çadırlar, devlet nerede” gibi sesler giderek yükselmeye başladı. Özellikle Alevi ve muhalif Kürt köylerine giden hiçbir devlet kurumu olmadığı gibi, yardım götürmek isteyenlerde engellenmektedir. Faşist iktidar bu bölgelerde, depremi fırsat bilerek boşaltama çabasında. Tehdit ve ‘her yere ulaştık’ yalanlarıyla yandaş TV çıkıp hakımızın acılarını yardım adı altında pazarlıyorlardı. Halkın cebinden çıkanı vergilerden oluşanı yardım diye halka yuturulmaya çalışılırken, yandaşa yeni olanaklar, krediler, vergi afları, hibeler sağlıyorlar.

Suçlarını ört bas telaşında olan iktidar, enkazlarda ki canlarımıza moloz muamelesi yapmaya başladı. Kepçeler molozları kaldırırken insanlarımızım parçalanmış cesetleri görülüyordu.

İnsanlarımızı battaniyelere sarıp toplu mezarlara kepçelerle defnedenler, ortadaki yaşanmışlık ve belgelere rağmen inkâr ve saldır politikası izlemekte.

Deprem bölgesinde olmayan sonrada gelen devlet şiddet, işkence, baskı gözaltılar, tutuklamalar ve gelen yardımlara el koyma, kayyumlarla geliyordu.

Faşist iktidar suçlarını örtbas etmeye çalıştıkça daha çok batıyor. Batıkça daha çok çirkefleşiyorlar, çırpınıyorlar, çırpındıkça daha da batıyorlar.

Erdoğan, “Terbiyesiz, terbiyesizliğini bırakmaz. Çıkmış bir tanesi ‘Kızılay nerede’ diyor. Be ahlaksız, be namussuz, be adi… Günde yaklaşık 2,5 milyon insana Kızılay yemeğini ulaştırıyor. Böyle vicdansızlık olur mu?” diyor. Herhalde bu bahsettiği deprem bölgesinde olmadığına göre, oradaki insanlarımızın görmediğine göre, ya sarayda dağıtıyorlar, ya da bunadığından, olması gerekeni hayal ederek görüyor…

Bu lümpen sözler TC Cumhuriyetine sözde hizmet etmekle görevli Cumhurbaşkanı rütbesine sahip, halktan çalan, sarayda yaşayan, altın kaplama musluktan suları akan, halkı kışa mevsimine rağmen aç susuz sokakta bırakan, derme çatma çadır bile çok gören faşist şef Erdoğanındır.   

Devlet yok, kurumları yok diyen tüm halkımıza ediyor bu küfürleri.

Biz yıllardır söylüyoruz; Bu sistem iliklerine kadar çürümüş…

Bu çürüme öyle bir boyuta varmış ki, artık normal konuşamıyorlar…

Adeta ağızlarından lağam boşalıyor…

Bu ahlaksız, çürümüş küfürbazlar bu halkı yönetemez.

Bunlar çukur değil çukurun da dibine saplanmışlar…

Halkımız kış koşullarında enkaz altında, açlıktan, soğuktan ölümleri yaşarken, onlar halkımıza el uzatmadıkları gibi, ortaya çıkan halkın dayanışmasını engelleme derdindeler!

“Notlar alıyoruz, deftere yazıyoruz” tehditleriyle göz dağı veriyorlar. Siz istediğiniz kadar notunu al, deftere yazın, tehditler, küfürler savura durun. halkımız ve halkın adaleti sizi bu kalıntılara gömeceğiz!

O binaları yaparken, binaların kumunu, demirini, çimentosunu hesaplarken, o binaların halkın üstüne çökeceğini biliyordunuz.

Bunun için yandaş müteahhitleriniz kaçıyorlar, kaçırıyorsunuz ve halka saldırıyorsunuz, halka küfür ediyorsun.

Fıtrat diyorsunuz ya evet sizin fıtratınızda var, yandaşların dolarlarlar içinde yüzüp saraylarda lüks yaşam sürerken, halka ise reva gördüğünüz yokluk, yoksulluk ve ölümdür. Binlerce insan enkaz altında açlıktan, soğukta donarak can verdi. Buna kader diyorsunuz ama hissizlikleriniz, lüksünüz “itibar” oluyor.

Hayır diyoruz, hayır! binlerce kez hayır diyoruz.

Ne böyle bir yazgı, nede böyle bir fıtratı kabul etmiyoruz.

Bu ülkenin, halklarımızın kaderini bir avuç sömürücünün ve onların efendilerinin, mafyayla kolkola çeteleşmiş faşist düzenin yazdığı alın yazısı, kaderi kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz…

Onların baskıları, işkenceleri, tutuklamaları, örgütledikleri linçleri ve dayattıkları ölümleri asla kabullenmeyeceğiz. Tüm bunları o faşist sisteminizle birlikte kafanıza geçireceğiz!

Kendi kaderimizi kendimiz çizeceğiz!

Şimdi kimse bize 3 ay sonra kurulacak sandığı göstermesin. O sandıkta başınıza geçecek. Bu vahşi katil sitemi sandıkla kimse aklayamaz.

Bu sadece ülkemizde de değil, dünyada vahşice uygulanan neoliberal politikalarının çöküntüsüdür bir bütün olarak. Bunun yarattığı yokluk, yoksulluk sonucu dünyanın her alanında halklar sokakta, genel grevler örtülemekte.

Sandık ancak bu yaşananları yumuşatmak, biriken öfke ve yaşanan acıların üstünü örtmek, baskı sömürü düzenine nefes aldırmak demektir. Hal bu ki, iliklerine kadar çürümüş, azgın sömürüde sınır tanımayan bu kokuşmuş sistemin tamir edilecek hiçbir yanı yoktur. Bu yaşananların hesabını sormak, insanca bir yaşam, eşit, özgür temelde bu ülkeyi yeniden inşa etmek görevi omuzlarımızdadır.

Bu faşist, gerici, yobaz saldırganlık ve sindirme politikaları karşısında duruş düzen muhalefetinin kuyruğuna takılarak onlara havale etme girişimlerine karşı topyekûn isyanı büyütmektir. Bu yaşananlar karşısında, bu yaşanan çürümüşlük ve sefaleti tarihin çöplüğüne gömmek için sosyalizm perspektifiyle devrim isyanını büyütme seferberliği içinde olmalıyız.

Yükselen çığlıklıları, faşist devlete duylun öfkeyi, düzenin sınırları içinde arayışlara hapsetmek değil, isyanı örgütleme zamanı.

Bölgede yükselen çığlıklar ve devrimcilere duyulan güveni iyi okumalıyız.

Yaşanan bu yıkım ve katliamın yaratıcısı da sorumlusu da bu faşist sistemdir.  Bugün devrimci görev Liberal. Reformist ve burjuva muhalefetin peşinde sürüklenmek değil, Hela bu sistemin onarılması hiç değil tam tersi isyanı büyüterek bu zulüm düzenini, enkazlara gömme zamanıdır.

22 Şubat 2023

Önceki İçerikGenç solcunun enkazın ortasında bulduğu umut
Sonraki İçerikHalkımız can derdinde hırsızlar yağma peşinde…