Öyle görünüyor ki, faşist Türk devleti ve onun başındaki diktatör Erdoğan iktidarını pekiştirmek için daha çok kan dökme peşinde. Neden bu kadar saldırgan ve kan dökücü? Çünkü tamamıyla sıkışmış durumda, her gecen gün dünyada yalnızlaşıyor ve tecrit olmuş durumda. Başta Kürt Özgürlük Mücadelesini bastırmak, devrimci ve toplumsal muhalefeti sindirmek, ülkede yaşayan azınlık ve farklı inançları ezmek için Suriye’de çeteleri destekledi, gelişilirdi, besledi, ihtiyaç duyduğu zamanda ülkede, Kürdistan’da kullandı, kullanıyor. Bugün tam bir çaresizlik içinde NATO’nun ileri karakoluyken, ondan uzaklaşıp Rusya’ya sığınma çabası bu çıkmaz ve çaresizliğinin göstergesi. Ama bununda o kadar kolay olmayacağını iyi biliyor.
Tüm bu uygulamaları ve politikaları bir yandan kendi terörünü meşhurlaştırırken, aynı zamanda haklı ve meşruu mücadeleyi karalama, kendi yarattığı terörle aynılaştırma çabasıdır. Ezilenlerin, yok sayılanların haklı, devrimci, özgürlük mücadelesini sıradanlaştırmak, terörle damgalamak, çeteleriyle aynı kefeye koyup itibarsızlaştırmaktır.
Bunun için kendisini mağdur gösterme ve tüm dünyaya, “bakın bende saldırı altındayım, bana da saldırıyorlar” diyerek, mazlum rolü oynama çabasında ve bunun bedelini halklarımız ödüyor, ödeyeceğize benziyor.
Bu saldırılarda Türkiye halklarının yanı sıra ülkeye gelen, ya da ülkede yaşayan yabancıları bilinçli olarak hedef alıyor ki dışarıda mağdur rolüne destek bulabilsin. Daha önce Türkiye’de Aksaray, Taksim ve bugün Reina saldırısında çok sayıda yabancı katledildi.. Bu saldırı, dünya’yı imdadına çağırmak ve yalnızlıktan kurtarmak için organize edilmiştir. Dün olduğu gibi bugünde onların döktüğü gözyaşı timsah gözyaşıdır.
Bugün faşist TC ve onun başındaki Erdoğan’nın kullandığı yöntem ve uyguladığı tarz klasik faşizmin, Hitlerin, Musolini‘nin tarzıdır.
Bu tür dönemlerde “korku” hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır. Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden “düşmanın” ortadan kaldırılması için insanlar galeyana getirip muhaliflere karşı kışkırtılır. Herkes düşmandır. Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik, ya da dinsel azınlıklar, liberaller, devrimciler, kendilerine muhalif olan herkes vardır.
Faşist zihniyet ve faşist hükümet, ülke içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Polise neredeyse sınırsız yetki verilir. Toplumdan genellikle polisin suiistimallerine göz yummayı ve hatta vatanseverlik adına özgürlüklerden feragat etmeye razı olması istenir.
Uyguladığı terör katliamlarını, meşrulaştırır, vatanının ve milletin geleceği için bunun kaçınılmaz olduğunu topluma empoze etmeye çalışır. Bugün OHAL, kanun hükmünde karar nameler ve seferberlik safsataları da bundan dolayıdır.
İşte bunun zeminini hazırlayanlar kendileri ve bu yöntemleridir. Günlerdir sokaklarda, Noel ve yılbaşı kutlamalarının nasıl günah olduğu, Müslümanların buna karşı çıkması gerektiği konusunda vaaz verenler kimdi? Ya da en ufak bir hak talebi için sokağa çıkanları linç edenler, meydanlarda bu bildirileri dağıtanlara karşı çıkan, halktan insanlara saldırarak onlara kol kanat geren kimdi? Bu devletin polisi değil miydi?
Diyanet’in yayımlanan Cuma Hutbesi’nde Yılbaşı kutlaması için ‘‘değerlerimizle örtüşmeyen, insan hayatına katkısı olmayan gayr-i meşru tutum ve davranışlar sergilemek bir mümine asla yakışmaz. Yeni bir yılın ilk saatlerinin başka kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israf edilmesi düşündürücüdür”.
Bunu diyen sahtekâr yobaz katliam sonrası ne diyor;
„…Bu gece yapılan bu terörü diğer olaylardan ayıran tek fark toplumda fitne oluşturarak yaşam biçimlerine göre toplumu bölmek ve karşı karşıya getirmektir. Gün terörün her çeşidine karşı milletçe kenetlenme günüdür. Hiçbir Müslüman vicdanın asla kabul etmeyeceği bu katliamı yapanları şiddetle tenzih ediyor, hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum... (Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez)
Ya da her fırsatta diğer azınlıkları karalayan, hedef gösterenler kimlerdi; Diyanet işleri Başkanının Aleviler hakkında ki fetvaları, çirkin saldırıları unutmadık. Bugün de utanmadan kalkmış saldırıyı, kınıyor ve yaşam biçimine müdahale diyor. İşte bunların iki yüzlü, faşist karakterleri bu. Önce kışkırtır, zemin hazırlarlar sonrada sahte kınamalarla timsah gözyaşları dökerler.
Yaptıkları katliamlara, demagojilere, sahte gözyaşlarına kanmayalım. Bunlar kendi gelecekleri, kendi çıkarları için her türlü yalanı, alçaklığı yapanlardır. Bunların yalanlarına kanmamalı, katilikleri yüzlerine haykırılmalı. Yoksa başlattıkları bu kan, vahşet üzerinden gelecek şekillenmeleri daha çok cana mal olacaktır.
Bu pisliği ortadan kaldırmak, yalan ve demagojileri yerle bir etmek, halklarımızın seçeneksiz ve çaresiz olmadığını bu katiller sürüsüne göstermek, hak ettikleri yanıtı vermek için susma, sinme yerine daha gür sesle haykırmalıyız, katil devlettir…
Şemdin Şimşir
1 Ocak 2017