“27 Nisan 2007” unutulmaya çalışılan feda devrim geleceğinin hatırlatılmasıdır. Türkiye devrim mücadelesi köşe taşlarına düşülen tarihi bir nottur.
27 Nisan Bostancı direnişi, teslimiyete karşı savaş çağrısıdır…
Komutan Orhan Yılmazkaya direnişiyle hepimize verdiği bir devrim dersi, hatırlattığı devrimci görev ve sorumluk çağrısıdır. Nasıl ki onun son sözleri olan; ‘’… Teslim olmayan bir feda devrimci kuşağının layığı olmaya çalışacağım. Devrimci Karargâh savaşçısıyım. Türk ve Kürt Halkının mücadele birliği için savaşıyoruz. Emekçilerin mücadele birliği için savaşıyoruz. Emperyalizme karşı, faşizme karşı savaşıyoruz. YAŞASIN DEVRİM VE SOSYALİZM! YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ, YAŞASIN TÜRK VE KÜRT HALKLARININ MÜCADELE BİRLİĞİ. Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü gibi. Thomas Münzerlerden, Şeyh Bedreddinlerden bu yana sürdüğü Mahir Çayanlardan, İbrahim Kaypakkayalardan Deniz Gezmişleiden bu yana sürdüğü gibi… “
Adları sökülmezcesine bilinçlere kazınan, halkların kurtuluş mücadelesinde bayraklaşan onlar, Mahirler, Kızıldere’nin kan çiçekleri, Thomas Münzerlerden, Şeyh Bedreddin, İbrahim Kaypakkayalar, Deniz Gezmişler, gibi Orhan Yılmazkaya yoldaşta halklarımızın kurtuluş mücadelesinde bayraklaştı.
O tarihi yaşamış, tarihin kendisi olmuştu. Cüceler öyle değil tabii. Onların karanlıktan başka bir şeyi yok ellerinde. Bu yüzden hafife almışlar ateş kuşunu. Bunun içindir ki, Türkiye devrim tarihine tekrardan not düşen önder Orhan yoldaş, o tarihin silinmez bir parçası kendisi olmuştur. Özgürlük, halklarımızın kurtuluş ve sosyalizm mücadelesinde direniş tarihinin fedai kuşağının sürdürücüsü olmuştur. O, kendisinden önceki özgürlük savaşçıları, Mart’tan, Nisan’a, Nisan’dan, Mayıs’ın düşlerinin renkleriyle bağlıydı kavga gününe. Mahirlerden, Denizlerden, İbolardan, Mazlumlardan, fedai kuşak Mart’ın simgesi Kızıldere, 6 Mart Devrimci Sol önderleri Bedriler, 16-17 Nisan Sinanlar, Sabolar… İz düşümünün devamcısının şanlı direnişinin 27 Nisan 2009 1 Mayıs’ın kızlığına evrildi yıllar sonra zapt edildi kızıl Taksim.
Komutan Orhan Yılmazkaya ve Devrimci Karargâh savaşkan sosyalizm ve özgürlük arayışı gelenekten geleceğe süren mücadele devamcısı tarihiydi bu; “ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız” … bunu vurgulayarak başlamayı ben kendi adıma doğru buluyorum. Hep, her yerde bilinir. Her zamanda söylenir. Che’nin takipçileri yani aynı zamanda sosyalizmin ve devrimin takipçileri aynen Che’nin üç dünya konferansında söylediği gibi; “zafer naralarının kulaktan kulağa dolaşacağı, dilden dile dolaşacağı, silahların devrimciler düşse bile elden ele dolaşacağı bir dünyanın” takipçisi oldular. Bizler Türkiyeli devrimciler, bizler şehit Ongan müfrezesinin militanları, bizler Devrimci Karargâhın militanları olarak bu sözü Che’nin nezdinde bir kez daha halklarımıza, Türkiye halklarına, bütün dünya halklarına, diğer yoldaşlarımıza bu çalışmamızla, bu devremizle, bu kayıtlarımızla bu sözü bir kez daha vermiş oluyoruz.
… mangamıza Kartacalı General, Roma ordularını zorlayan Kartacalı General Hannibal’ın bir sözünü asmıştık. Demiştik ki; “ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız” gerçekten de Türkiye devrimci hareketinin içinden geçmekte olduğu dönem dünyanın, ülkemizin ve Ortadoğu’nun içinden geçmekte olduğu dönemde devrimcilerin başka yolu olmadığını düşünüyoruz. Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız. Bu yolu açma konusunda kararlıyız. Bu yolu açma konusunda başka devrimcilerle yan yana gelmeye kararlıyız. Bu yolu açma konusunda devlet güçleriyle içine gireceğimiz çatışma ortamının, vuruşma ortamının altından kalkma konusunda ki hazırlık düzeyimizle, bu yolu açma konusunda kararlıyız. Belki güneşin altında keşfedilmemiş şeyleri keşfetme durumunda değiliz. Türkiye Devrimci Hareketi açısından geçilmemiş, denenmemiş yolları tekrar denemek durumunda değiliz. Ama denenmiş, başarılarla ve başarısızlıklarla sonuçta bizim olan tarihin içerisinde yeni başlangıçlar yapma durumundayız. Yeni moral değerler yaratmak zorundayız. Yeni vuruşlar, yeni siyasal oluşumlara gitmek zorundayız… (Orhan Yılmazkaya)
Orhan yoldaş tamda dediği gibi yaşadı, yaşadığı gibi dövüştü. Son nefesinde düşman karşısında tereddütsüz ve net duruşuyla Türkiye ve dünya devrim tarihine altın harflerle yazıldı. Sadece yeni moral değerler yaratmakla kalmadı, unutulmak istenen, yok edilmek istenen devrimci değerleri yeniden hatırlattı. Zamanın farklı kesitinde mevcut sürgite karşı bir söylem ve eylemin pratiği olarak, berrak bir eşik koydu önümüze Orhan Yılmazkaya yoldaşın destansı Bostancı direnişi, bu topraklarda yeniden anlam buldu.
Düşman kuşatmasında tereddütsüz, duruşu ve purosuz konuşmasıyla biraz sonra ölüme gidecek bir insanın bu pürüzsüz konuşması, sözleri ve duruşu, kuşku yok ki, geleceğe, mücadeleye sosyalizme duyulan sınırsız bir inancın ifadesiydi.
“… biz düşeceğiz ama bu kavga sürecek…” derken, bu söz, kendisi öldürülse de mücadelenin kesinlikle bitmeyeceğini bilmenin inancıdır. Sosyalizm inancın, mücadelenin mutlaka zafere taşınacağı, ezilen mazlum halkların, sömürülen emekçilerin sömürüye, zulme karşı, emperyalist-kapitalist sistemin ve onun kukla yönetimi faşist diktatörlüğün mutlaka yenileceği ve mücadelenin sosyalizmle taçlanacağına olan inançtır.
“Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü gibi…” Emek sermaye çelişkisi var olduğundan beri süren kavganın sürekliği ve kendisinden öncesi İstanbul semahlarında yankılanan Eda’ların, Sabahat’ların, Sinan’ların seslerinin devamıydı. Bu kavga sürecek “orak çekiçli bayrağımız, ülkenin her yerinde dalgalanacak…” bu mücadeleye, sosyalizm zaferine bağlılık, inanç ve feda ruha sahip olmak demektir. Bu kavganın başkenti İstanbul’un semahlarında birbirinin devamcısı olarak yankılanan sesler, gün gelecek özgür, sosyalist ülkenin geleceğinin semahlarında dalgalanacaktır.
Bu bilinç ve ruhla onların devamcıları ve yoldaşları olarak bugün onlardan öğrenmek, onların izinde yürümek, gelecek özgür yarınlara ulaşmak demektir.
Bu direniş ve duruş, halka bağlılığın, mücadeleye adanmışlığın, Marksizm-Leninizm’e inancın, zaferine olan sarsılmaz inancı ve faşizme duyduğu sönmez kinle kendisinde öncekilerin yarattığı destana yeni ve görkemli bir direniş sayfası eklemekti.
Bugün temel görev; öncülerin bayraklaştığı Mart’an, Nisan’a, Nisan’dan yığınların bayraklaştığı Mayıs‘lara ulaşacak Nisan köprüsünü sağlam kurmaktır.
Orhan Yılmazkaya ve onun kurucu öncüsü olduğu Devrimci Karargâh perspektifi devrim ve sosyalizm davasına sarsılmaz bağlılığın, teslim olmayı, diz çökmeyi reddeden iradenin adıdır. Bizler açısından yürünecek yol çok nettir; Kızıldere’den 27 Nisan’a önderlerimizin bizlere bıraktıkları mirası tereddütsüz sahiplenmek ve devrime taşımaktır.
Yolumuz devrim yolunda bayraklaşanların yoludur!
Mart’tan Nisan’a, Nisan’dan Mayıs’a, gelenekten geleceğe yürüyoruz.
Komutan Orhan Yılmazkaya ölümsüzdür!
KAVGA SÜRÜYOR!
26 Nisan 2022