Sinan KUKUL ile Şadan/Arif ÖNGEL’in katledildiği apartmanın kapıcısı ve eşi, katliam gecesini şöyle anlattılar:
Kapıcı: Saat [gece] 11.00 civarında eve geldim. Evde yalnızdım. Aradan 10-15 dakika geçmeden gürültüler, bağırmalar ve silah sesleri gelmeye başladı. Ne olduğunu anlayamadım. Kapıyı açtım, bir komiser duruyordu. Merdivenler polislerden geçilmez haldeydi. “Ne oluyor?” dedim. “Gir içeri” deyip, kapıyı yüzüme kapattı. Apartmanın etrafı da neredeyse 300-400 polisle çevriliydi.
Silahları yoğundu. Bir ara bizim pencerenin dibinden 4-5 el silah sesi geldi. Birini vurmuşlardı. Üst katlardan da “Katil Polisler” diye bağıran bir sesi duyuyordum. Sonradan öğrendim, Arif ağabeyin sesiymiş. Sürekli böyle bağırdı. Sinan ağabeyle, Şadan ablayı pencerenin dibinde öldürdüler.
Son olarak, üst katlardan birkaç el silah sesi de geldikten sonra, sesler kesildi. Bir komiser kapıyı açtı ve bana “Onları nasıl tanıyorsun?” dedi. Ben de “Kimleri tanıyor muyum?” deyince “İki no’lu dairedekiler.” dedi. İnanır mısınız, dizlerim çözüldü. O ana kadar herkes aklıma gelirdi de iki numaradakiler gelmezdi. Kahroldum, sabaha kadar ağladım.
Komisere “Çok iyi insanlardı” dedim. “Kadını bari öldürmeseydiniz.” dediğimde, komiser, “Onlar bizi vuruyor.” diye cevap verdi. Ben de lafımı sakınmadım. “Çok kalabalıksınız, nasıl vuracaklar, içinizde vurulan var mı?” dedim. Komiser sesini çıkarmadı. Beni birçok kez şubeye götürdüler; hep onları soruyorlardı. O zaman da aynı şeyleri söyledim; “Sağcı olmuşlar, solcu olmuşlar beni ilgilendirmez, ama ben şunu bilirim, çok iyi insanlardı. On bir dairenin hepsini öldürseniz böyle yanmazdım. O kadar dürüsttüler ki…” dedim.
Kapıcının Eşi: Bu apartmanda onlarla bir ev gibiydik. Andaç [Arif-Şadan Öngel’in çocuğu] gündüzleri sürekli benim oğlanla birlikteydi. Birlikte oynarlardı. Şadan abla eve gelir konuşurduk. O kadar iyi insanlardı ki, bu apartmanda en iyi anlaştığım kişiydi. Bir gün bize para lazım olmuştu. Bir daireye gittim, onlarda yokmuş. Şadan ablaya söyledim. Yarım saat içinde hallederim dedi. Gerçekten parayı eve getirip, çocuğa bırakmış. Onlar, “Eğer apartmanla sorununuz olursa veya “herhangi bir derdiniz olursa” söyle derlerdi.
Kapıcı: Sinan ağabeyi sık sık görmezdik. Bir gün üst katlara mobilya taşıyordum. O da eve geldi ve bana “Biraz da biz terleyelim.” deyip mobilya taşıdı. Arif ağabey de öyleydi. Dürüst, canayakın, efendiydi. İnanır mısınız on bir daire uçsa umurumda değil, ama onların ölümü çok üzdü bizi…
SHP’nin böyle olduğunu bilmiyordum. Bilseydim bu olayları görmemek için taşınır giderdim. (…) Polis evdeki bütün eşyaları alıp gitti. Kimi kime şikâyet edeceksin ki…
Eşi: Benim oğlan sürekli Andaç’ı sayıklıyor. Onu çok seviyordu. Bakın, o gün çıkan bütün gazeteleri kestim. (Gazeteleri, kupürlerine tek tek bakıp anlatıyorlar. Gazetelerde yazan yalanların kendilerini üzdüğünü söylüyorlar.)
Kapıcı: Onları anlatmak mümkün değil. Ne diyeyim, bir içim su gibiydiler ve onları öldürdüler.
KADİFE TENLİ ZAMANLARA…
şimdi artık vakit yok gülüm
vakit yok ağlamaya, üzülmeye, gülmeye
şimdi artık savaş zamanıdır
bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara
ellerimiz ellerimizin sıcaklığını kaybetmeden
sarılıp soğuk tenine silahın
o kutsal ateşin sıcaklığını
hissetmeliyiz tüm benliğimizle
bilirim bir bahar sabahı
seninle el ele verip
kırlarda dolaşmanın hazzını
bilirim sırt sırta verip türküler söylemeyi
hem de en güzelinden
en çoşkulusundan
en sevdalısından
bilirim bir nisan yagmurunda
sırılsıklam ıslanmaya aldırmadan
kalbinde sevdayla tükenmeyi
adım adım karış karış
bilirim gözlerinin güzelliğini
bilirim bir anne şevkatiyle okşayan sıcaklığını
bilirim çiçeklerin en renklisini en kokulusunu
bilirim bu dünya güzel
bilirim bu dünya yaşanası
bilirdi daha on sekizine varmadan
cephede savaşan cephede ölen çocuklar
bilirdi hiroşimada atomdan kavrulanlar
etiyopyada açlıktan ölenler de bilir
kim bilmez ki…
ama gülüm
ama birtanem
ama sevdiğim
bak yanıyor dünya
bak ölüyor insanlar
şimdi artık savaş zamanıdır
bırakıp sevdamızı kadife tenli zamanlara
ellerimiz ellerimizin sıcaklığını kaybetmeden
sarılıp soguk tenine silahın
o kutsal ateşin sıcaklığını
hissetmeliyiz tüm benligimizle….
Sinan KUKUL