Bir örgüt, öyle sıkça söylendiği gibi yoktan var edilemez. Aksine sistemli, uzun vadeli ve azimli bir çalışma, etraflıca düşünülmüş bir programın uygulanması sonucu adım adım yani, mevzi ve kazanımları sağlayarak maddi bir gerçeklik haline gelir.
Devrimci bir örgüt kolektif bir emeğin uzun yıllar alan bir birikim ve gelişimi sonucu oluşur.
Bu örgütsel çalışmada insan gücüne, insan yeteneğini, yaratıcılığını, ideolojik politik ve pratik gelişimine önem verilmesi, üzerinde durulması şarttır. Devrim iddiasındaysak, dünyayı Türkiye’de sarsacağız diyorsak bunun örgütünü yaratmak zorundayız.
Kimler ne yapıyor ne okuyor, ne tartışıyor, ne düşünüyor, neyle meşgul, hareket ve mücadeleye nasıl bakıyor, çalışma içerisinde tavrı nedir, özel yaşamı ve ilişkileri nedir… Tüm bunları en ince ayrıntısına kadar bilmeyi, insanlarımızla ve sorunlarıyla ilgilenmeye, yanlışlarını düzeltmeye, doğrularını geliştirme, çalışma ve tavırlarına şekil verme, varsa tereddütlerini ortadan kaldırmayı, onlara örnek olmayı ve sağlıklı bir rotaya girmelerini sağlamaya çalışmalıyız.
İnsanlarımızda ilişkilerimizde sağlayacağımız sıkı ve disiplinli bir yaklaşım, ilgilenme, sorma, soruşturma, denetleme çabası mutlaka olumlu sonuç verecektir.
İş verme sonuçlarını sorma ve denetleme, sorumluk ve güven duygusunu geliştirecek, harekete bağlılığı artıracaktır.
İnsana değer vermeyen “bunda bir şey olmaz” diyen, bir çırpıda göklere çıkaran, bir çırpıda kıran ya da yerlere vuran anlayışlarla sağlıklı insan ilişkileri, devrimci ilişkiler geliştirmek olanaksızdır.
İnsanı kendi gelişiminde, mücadelesinden kopuk tarzı ele alan ak ve kara mantığı ile yaklaşan biri anlayışın devrim mücadelesinde insanı kazanması kendisini geliştirmesi düşünülemez.
İnsanlarımızın mücadele içerisinde kendini geliştireceğini unutmadan değerlendirmeler yapmak, olumsuzlukları bu bakışı açısı temelinde gidermeye çalışmalıyız.
İnsanlarımızın gelişiminde kültürel sosyal siyasal- ideolojik yanları dikkate alınmalı ve hangi alanlarda gelişebileceğini düşünerek buna uygun programlar çıkartılmalıdır.
Kapitalizmin çarpık hale getirdiği, ideolojik sosyal ve kültürel anlamda kendine bağlamaya çalıştığı bir yerde, sosyalizm ve devrimci mücadeleyi kabullenen hazır ve nazır insanlar aramak boşunadır.
Aksine bizler bu düzenin çarpık ve kendine bağlı hale getirmeye çalıştığı insanları kazanmak için yoğun bir çaba ve çalışma içerisine girmeliyiz.
Kuşkusuz bu da engin bir insan sevgisi, devrim ve sosyalizm sevgisi, kısacası devrimci bir yaşam sevgisine sahip olmayı gerektirir.
Yaşadığımız zorluklar karşısında olağan üstü kurtarıcı pozisyonda insanlar aramayalım. Kurtarıcılara zavallıların, güçsüzlerin ve ayağı düşmüşlerin, tasfiyecilerin, döneklerin ihtiyacı vardır.
Hiç şüphesiz, onlar bu türlü kurtarıcıları çoktan arayıp bulmuş durumdadırlar. Bugün bizlerinde bu tür kurtarıcılara ihtiyacımız olduğunu söylemektedirler.
Unuttukları, devrim gibi ciddi bir mücadelenin de, bizim de kurtarıcılara, dönek, kaçkın şeflere hiç ama hiç ihtiyacımız yoktur. Bizim bize, kendimize, öz çabamıza, adımlarımıza, yüreğimize, alın terimize, birlik içinde kenetlenmeye, uyumlu ve verimli çalışmaya duyduğumuz ihtiyaçtan başka bir şeye ihtiyacımız yoktur.
Tüm sahte kahramanlar, sahte kurtarıcılar, sistemden medet umanlar, iki yüzlüler, alkışlar, ‘yaşasınlar’lar ve kafaları karışık tüm dönekler bizden uzak olsun.
Bugün devrimci hareketin örgütleyici ve toparlayıcı yaklaşım tarzına, topyekûn bir çalışmaya, ortak bir birikim ve değerleri yaratmayı, yeni bir kişilik, yeni bir kültür ve yeni bir yapılanma oluşturmaya ihtiyacı vardır.
Bu işler kurtarıcıların, döneklerin ve yılgınların yapacağı işler değil. Bir bütün olarak tüm kitlemizin, taraftarlarımızın ve kadrolarımızın yapacağı işlerdir.
Faşizmin bir bütün olarak devrimci hareketleri tasfiye için her taraftan saldırılarını arttırdığı bir süreçten geçiyoruz. Böyle bir dönemde devrim sorumluluğumuz ve üzerimize almış olduğumuz görevlerin hakkını vermek zorunda olduğumuz hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Bazı alanlarda örgütlenme çalışmasında daha işin başındayız. Bizim toparlama, yayılma dediğimiz süreç hareketin her alanda kurumlaşma ve güç biriktirme, iç eğitim, kadrolaşma, yerel ve kitlesel faaliyeti geliştirmektir. Bu aynı zamanda örgütsel işleyişi oluşturmak uzun vadede güçlü bir örgütlülük ve kurumları yaratmak çalışması olarak kavranmalıdır.
Açıkça söylemek gerekirse, bu süreç uzun ve zorlu bir süreç olacaktır.
Her şeyden önce bugün kafamızı kaldırma ve ileriye doğru bakma zamanıdır. Geleceği görmek, buna sıkı sıkıya sarılmak ve bugünümüzü ve geçmişimizi daha verimli, daha gerçekçi ve daha devrimci ele alıp değerlendirilmesini beraberinde getirecektir.
Unutmamalıyız ki, ufuklarını yitirmiş olanların ne geçmişi ne bugün, ne de geleceği aydınlık olabilir. Devrimci iyimserliği ve çok yönlü bir bakış açısının her koşul altında yaşatılması gerekir.
Devrimci hareketin bazı alanlarda yeniden kurumlaşma ve toparlanma süreci ilk aşamalarda zorlayacağı ve çeşitli zorlukla karşı karşıya kalınacağı açıktır.
Burada gerek kendi yeteneklerimizi, gerek düşmanın baskıları, tasfiye çabaları ve sisteme angaje olmuş tasfiyecilerin, liberallerin vb saldırıları önemli bir yer tutacaktır.
Ama sorunun esas noktası kendi yeteneklerimizi aşma, geçmişin küçük-burjuva, hastalıklı çarpık kafa yapısını, yaklaşım tarzını terk etmektir. Gerçek bir devrimci kişilik ve yapılanmayı temel almak sıkı disiplinli ve uzun vadeli bir çalışmayı önümüze program olarak koyma sorunudur.
Gelip geçici heveslerle gayrı ciddi yaklaşımlarla, karamsarlık ve yılgınlık duygularıyla hareket etmeye çalışanların böylesi uzun soluklu ve meşakkatli bir dönemin ağırlığını, zorluklarını göğüsleyebilmeleri zordur.
Nerede ve nasıl, hangi yöntemlerle çalışmalıyız? Nerede nasıl ve hangi yöntemlerle sorunlara, çelişkilere yaklaşmalıyız? Hareketin çıkarlarını, geleceğini, güvencesini her şeyin üzerinde tutularak tüm bunları doğru kavramak gerekir.
Kendini ve yaptıklarını inkâr edenler, bugünü geçmişten farklı olmayanlar ve her defasında aynı kuyuya, aynı çamura düşenler içinde bulundukları mekanikliği, düşünce ve hareket tarzlarını gözde geçirmek, kendi hatalarında ısrarcı olmamak zorundadırlar.
Örgütlenme çalışmasında her şeyden önce örgütlenmesi gerekenler ilk etapta kendimiz olmalıyız.
Sağlıklı bir birlikteliği, kolektif çalışmaya, görev dağılımı ve işleyişe, sarsılmaz bir inanca sahip değilsek ne başkalarını örgütleyebilir, ne de kendimizi mücadeleye sunabileceğimiz olanakları yaratabiliriz.
O halde örgütlenme çalışmasına başlarken uyum ve kenetlenmeyle birlikte sağlam yapılar, çeşitli kolektif oluşumlar, komitelere vb oluşturmak zorunlu bir aşamadır.
Yeni alanlara açılırken atmamız gereken ilk adım budur.
Bireysel çabalarla, bireysel kararlarla ve bireysel hareket tarzı ile hiçbir şey çözülmez, aksine tüm iyi niyetli çabalara rağmen daha fazla karmaşa yaratılacak ve emeklerimizin boşa gitmesine neden olacaktır.
‘Hareket kazan ben kepçe, istediğim gibi hareket ederim’, ya da istediğim gibi yuvarlanıp giderim anlayışı, büyük bir aymazlık ve sorumsuzluktur.
Bu tür düşünce ve davranış biçimleri örgütlü ve örgüte karşı sorumluluğu yadsıyarak kendi bildiğini okumaktır. Bu tür anlayışlara hiçbir biçimde müsamaha gösterilemez.
Aksine bunlara karşı amansız bir mücadele yürütmek gerekir. Devrimci bir örgüt içinde böylesine sorumsuz, aymaz ve laf dinlemez yaklaşımların yeri olmayacağı bilinmelidir.
Örgütlenmede atacağımız ilk adım gerçekliğimizi tüm boyutlarıyla kavrayarak, kendimizi mücadelenin ve örgütlenmenin ihtiyaçlarına sunmak olmalıdır.
Devrimci hareketin insanlarının önü, perspektifleri açık olmalıdır. Örgütçü, sağlam, üretici ve iradi bir yapı sergilemeli, Bolşevik bir disiplin ve kararlılıkla devrimci ilke ve kurallara bağlılığı temsil etmelidir.
Bugün tek hamlelik, ya da birkaç adımlık işleri, kısa vadeli istikrarsız çözümler, gelip geçici başarılar bizlerin terk etmesi gereken, geçmişten beri taşıdığımız sağlıksız anlayışların sonucudur.
Bizler tasfiyeciler gibi günübirlik politika ve atak reaksiyonlar, güç gösterilerinin, imaj dışı düşkünlüğünü peşinde gitmeyiz. Kısa vadeli, gelip geçici umut tüccarlığına soyunamayız.
Birkaç silahlı ekip kurup güç gösterisi yapmak ve bunun adını “savaşıyoruz” koymak Marksist-Leninist bir yaklaşım değildir. Bu silahlı mücadele anlayışını karikatürize etmek, aynı zamanda trajik bir duruma düşmektir. (Kaldı ki devrimci hareketin isterse böylesi karikatürize bir durum yaratacak gücü de fazlasıyla vardır.)
Biz düşmanı küçümseyen, yeterince dikkate almayan, ona köklü ve güçlü bir biçimde yönelmeyi kendine temel edinmeyen bir anlayışın, geleceğinin olmadığını, kendini yaşatma adımlarından öteye gitmeyen bu tür çarpık bir anlayışın ne devamcısı, ne de tekrarcısı olmamayız, olmayacağız da.
Karşımızdaki düşman hafifsenecek ve “bir vuruşta yıkılacak” bir düşman değil, aksine çok iyi örgütlenmiş, bir haliyle deney ve tecrübeye sahip bir düşmandır.
Bizim bakış açımız, hazırlıklarımız, kurumlaşma ve toparlanmaya hizmet etmeli. Çabalarımız daha köklü ve sabırlı, daha uzun vadeli yıllara alacak bu süreci kapsamalıdır.
Bugün acımasız olan katliam ve her türlü sınırsız bir saldırganlığı ve imha politikasını temel alan bir düşmanla karşı karşıyayız. Devrimci hareket olarak çok daha sağlam ve güçlü temellere dayanan kitle bağlarına ulaşmalıyız. Bunun için insan üstü bir gayretle çalışmak, örgütlenmeye hız katmak ve böylesi bir sürecin emek kahramanları olmak gerekiyor.
Gerçek kişilik ve inançlar böylesi bir süreçte sınanacaktır.
Boşa sarf edilen, boşa geçirilen zaman devrimci hareketin örgütlenme ve mücadeleden aynı zamanda da halkımızın geleceğinden çalınan zamandır. Bu, diğer bir yanıyla mevcut olanak ve ilişkileri kötü kullanmak, emekleri yok etmekten başka bir şey değildir.
Sahip olduğumuz zaman ve olanakları sürecin hizmetine kullanmalı, atılgan ve hantallığa son verilmelidir.
Bugün her zamankinden fazla geniş düşünmeye, dikkatli davranmayı, uzun vadeli hareket etmeyi, yapacağımız işlere daha sıkı sarılmaya ihtiyacımız var.
Gelinen noktada yapılacak ciddi hataların affedilecek hiçbir yanı olamaz.
„Yeni tehlikeler ve kurbanlar getiren her yeni mücadele için buna kötü hazırlanan bir örgütü kaçılmaz olarak örgütsüzleştirir’’. Lenin
Bugün çeşitli düzeylerde taşınan dogmatik kolaycılığa karşı durmak gerekiyor.
Coşku ve yargılarımız, kaynaştırmamız, sahip olduğumuz birikimle ve doğru bir hareket tarzı ile yol almamız gerekiyor. Hiçbir başarısızlık bizi duraksatmamalıdır.
Hatalar ve başarısızlıklar karşısında duygularımıza hâkim olalım, soğukkanlılığımızı koruyalım, hatalarımızın düzeltme yollarına bakalım.
Ölçülü, gösterişten uzak, insanların üzerinde coşku uyandıran bir kişilik benimsenmelidir.
Cehennemden geçmek istemiyorsak ve dogmatiklikten kurtulmayı, yaşadıklarımızdan ders çıkarıp deney ve tercübe edinmeyi ilke edinmek zorundayız.
Acele etmemek gerekir. Bir şeylerin kaçtığı şeklindeki aceleci düşünce tarzı yanlıştır, aksine kaçan göçen bir şey yoktur.
Yaşadığımız sürece uygun, sağlıklı bir örgütlenmenin kısa vadeli ve aceleci hesap ve yaklaşımlarla gerçekleşebileceğini düşünmek yanlıştır.
Kimse kısa vadeli başarılar, aceleci hamleler beklemesin ve kendini gereksiz yere bir beklentiye ama aynı zamanda edilgenliğe sokmasın.
Aksine bugünden başlayarak kendi gerçekliği ile birlikte hareketin gerçekliğini kavramaya çalışarak, bu süreçte nerede, nasıl ve ne tür bir çalışma içinde olması gerektiği üzerine düşünmeli, kafa yormalıyız. Bunları yönetici insanlarımızla paylaşmalıyız.
Gerçekten de böylesi bir yaklaşımla, ileriye doğru adımların atılması mümkündür.
Geleceğimizi yaratma çabasında yer alan her insanımız Mahirlerin, Denizlerin, İboların yolunda ant içmiş olanlar, şimdi de tarihsel ve siyasal sorumluğa layık olman sınavında.
Bu sınav ne pahasına olursa olsun kazanılacak. Hiçbir güç, hiçbir engel, hiçbir zorluk bizleri yolumuzdan alıkoyamayacaktır.
22 Haziran 2023