Devrimcilik; bilmek, yapmak ve öğrenmektir. Bu üç kavramın bir arada ve aynı anda bulunması, birbirini tamamlaması ve geliştirmesi, aynı zamanda devrimcilerin, devrimci mücadelenin pratikte ete kemiğe bürünmesi, yaşam karşısında bir anlam ifade etmesi demektir. İşte Orhan yoldaşta bunları en iyi yerine getirenlerdendi.
27 Nisan’da İstanbul kan kestiğinde, faşizmin kuşatmasında bulunan, devrimci hareketimizin önder kadrosu, komutan Orhan yoldaşın vakur tereddütsüz umut, direniş, kararlılık ve inancın ezilen halkların, devrimin sesi olarak yankılandı İstanbul semahlarında; “…İsmim Orhan Yılmazkaya. Teslim olmayan bir feda devrimci kuşağının layığı olmaya çalışacağım. Devrimci Karargâh savaşçısıyım. Türk ve Kürt Halkının mücadele birliği için savaşıyoruz. Emekçilerin mücadele birliği için savaşıyoruz. Emperyalizme karşı, Siyonizm’e, faşizme karşı savaşıyoruz. YAŞASIN DEVRİM VE SOSYALİZM! YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ YAŞASIN TÜRK VE KÜRT HALKLARININ MÜCADELE BİRLİĞİ. Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü gibi. Thomas Müntzer’lerden, Şeyh Bedreddinlerden bu yana sürdüğü gibi. Mahir Çayanlardan, İbrahim Kaypakkaya’lardan Deniz Gezmiş’lerden bu yana sürdüğü gibi…“ (ORHAN YILMAZKAYA’nın 27 Nisan 2009 da Bostancıda çatışma sırasında yaptığı telsiz konuşması)
Kavga da halı dokumaya benzer, sabırla ilmek ilmek dokunur. Sınıflar mücadelesi ve devrimcilikte inanç, kararlılık ve bir halı dokumacısının sabrını gerektirir. Orhan yoldaş bunu hep en iyi yapanlardan oldu.
Tarihin akışı nehir sularının akışı gibidir. Sürekli ileriye doğru bir hareket içindedir. Nehir suları kendi akışı içinde bir yenilenmeyi doğurur hep. İşte devrimci hareketimiz ve onun öncü komutanı Orhan yoldaşta gelenekten geleceğe şiariyle tarihin akışının devamcısı olarak o tarih önüne çekilen setleri parçalayarak yol açan oldu.
Bugün ölümsüzlüğünün 12’nci yılında Komutan Orhan Yılmazkaya’yı anarken;
Orhan yoldaş devrimci mücadelenin, sosyalizm değerlerinin yaratıcısı, fedai bir devrimci geleneğin ete kemiğe bürüneniydi. Onun bizlere miras bıraktığı bu geleneği devrime, sosyalizme taşımak bizlerin onur sözüdür.
2009 yılında Bostancı’da fedai kuşağın devamcısı olarak şehit düşen Orhan Yılmazkaya yoldaş sadece sinmişliğe ve silahlı mücadeleyi tasfiye etme çabalarına son vermedi. Kürt özgürlükçülüğü ile buluşmaktan hep kaçınan “fakat ve lakin’lerle” uzak kalanlara Orhan yoldaş Kürdistan dağlarında yolu açtı, bir patika açtı. Onun açtığı bu patikadan biz Devrimci Karargâh savaşçıları olarak devam ediyoruz. Onun açtığı bu patikayı büyütmeye ant içtik. Onun bize bıraktığı bayrağı Rojava topraklarının özgürleştirilmesi ve Rojava devrimini korumak için dalgalandırdık. Ondandır ki ardından Kürdistan dağları ve Kobanê’ye, Rojava’ya Türkiye devrimci hareketi o patikayı izleyerek ulaştı. Ve biz Devrimci Karargâh olarak o bayrağı Türkiye metropollerinde Türkiye devrimi için dalgalandıracağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
2009 yılında Bostancı’da şehit düşen Orhan yoldaşın sergilediği destansı direniş sayesinde, 1 Mayıs’ta işçiler, emekçiler ve Türkiyeli devrimciler Taksim alanını zapt ettiler. Çünkü Bostancı’daki destansı direniş Türkiyeli devrimcilere, işçilere, emekçilere ciddi bir moral ve motivasyon oldu. Bu moral ve motivasyonla Taksim alanı zapt edildi. Şimdi yeniden 1 Mayıs yaklaşırken, bir taraftan yasalcı, oportünist, legalist akımların ve sarı sendikalar Türkiyeli işçileri, emekçileri, devrimcileri sistem içine çekmeye çalışıp silahlı mücadeleyi tasfiye etmeye çalışırken, diğer taraftan da Marksist-Leninist sınıf bilincini pusula edinen, devrimci savaş çizgisinde ısrarcı olan devrimcilerin mücadelesi devam ediyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, sosyalizmin inşası ancak silahlı mücadeleden geçer. Dolayısıyla bizim mücadelemiz sadece faşist TC devletine karşı değil, aynı zamanda oportünizme ve reformizme karşı da mücadele ediyoruz. Buradan çağrımız; gençliğe, kadınlara, işçilere ve emekçilere devrimci savaş perspektifinde hareket etmeye ve devrimci mevzilerde yer almaya davet ediyoruz. Ve bu perspektifle 1 Mayıs alanını kızıllaştırıp, Taksimi zapt etme şiarımızdan asla vaz geçmeyeceğiz.
Bugün komutan Orhan Yılmazkaya’nın bizlere yürünecek yolu ve direniş geleneğini miras bırakarak aramızdan fiziken ayrılışının 12’nci yılındayız. Yaşanan tarihin, halkların dünden yarına umudu olan ve uğruna çokça bedeller ödenen ve daha da ödenecek, sosyalizm umudunun yeniden canlandığı bugünkü koşullarda, şehitlerimizi sahiplenmek, onların açtığı yolda yürümenin yolu sosyalizm bayrağına daha sıkı sarılmaktan geçiyor. Bugün devrimci hareketimizin Kızıldere’den başlayan direniş geleneği, Mart’lardan Nisan’lara, Nisan’lardan Mayıs’lara doruğa bayraklaştığı hattından hiç geri durmadık. Tüm zorluk ve olumsuzluklara rağmen mutlaka ama mutlaka bunu başaracağız. Tarihimizden kanıtlanmıştır her zorlukta daha inançlı, kararlı, motive ve coşkulu ilerleyişimiz.
27 Nisan Komutan Orhan Yılmazkaya’nın direnişi yaşanan koşullarda, direniş geleneklerimiz üzerinde yeniden ayağa kalkış, onun bizlere bıraktığı mirası, devrettiği bayrağı layıkıyla taşıma, daha yükseklere çıkarmanın tek yolu, yükselen tasfiyeci-reformist dalga ve emperyalizmin dünya halklarına dayattığı kölelik ve umutsuzluk karşısında, sosyalizm ideolojisine ve sosyalizm kavgasına daha bir sarılmak, sahiplenmekten geçtiğini çok iyi biliyoruz. Tüm olanaklarımızla, sistemin dayattıklarında sürüklenen değil, profesyonel devrimci kişiliğin görev ve sorumluluklarını disiplinli, planlı eyleme geçiren ve mutlak başarıyla sonuçlandıran insanlar olduğumuz noktada bu geleneklere layık, onlara yeni gelenekler katan, geliştiren olabiliriz.
Bugün faşist devletin kendi hukuk normlarını dahi hiçe saydığı, çete devlete dönüştüğü, insanı adeta insanlığından utandıran politikalarıyla her alanda saldırıyor. Toplumsal olarak yaşanan kirlenme, bunun karşısında alternatif, tutarlı bir gücün olmayışı nedeniyle hızla yayılan çürüme, tüm devrimcileri derinden etkilemektedir.
Bugün ülkemizde faşizmin her türlü vahşeti karşısında barış-demokrasi-insan hakları söylemleri kimilerinin kulağına hoş gelmektedir. Ancak bunca baskı ve katliam, dizginsiz sömürü ve sefaletin yaratıcısı kim? Bu faşist sistem değil mi? Tüm bu zulmün, sömürünün yaratıcılarının sahte, iki yüzlü söylemlerine bel bağlamak, devrimcilerin işi olamaz. Böylesi bir beklenti ideolojik donanımdan yoksunluk, sınıf çelişkisini gözden kaçırma, kendi özgücüne ve ezilen halklara güvensizlik, karşı devrimin saldırıları karşısında direnme gücünü gösterememenin sonucudur.
Yolumuz ve hedefimiz bellidir. Tarihten devraldığımız miras ve Komutan Orhan yoldaşın zenginleştirerek önümüze koyduğu hattır. Çünkü Orhan yoldaş, Spartaküs’lerden, Demirci Kawa’lardan, Şeyh Bedreddin’lerden, Marks, Engels, Lenin, Stalin, Rosa’lardan bugünlere kesintisiz devam eden eşitlik ve özgürlük kavgasının yiğit savaşçılarından biriydi. Orhan Yılmazkaya, Ernesto Che Guevara’nın yürüdüğü patikalardan, Mahir Çayan’ların Deniz Gezmiş’lerin, İbrahim Kaypakkaya’ların, Nurhak ve Kızıldere şehitlerinin, Mazlum’lardan, Agit’lerden, Sabo’ların, Sinan’ların, Bedri’lerın, Gülcan’ların bayrağını devralarak yürüdü.
Komutan Orhan Yılmazkaya, halka bağlılığın, mücadeleye adanmışlığın, proletarya enternasyonalizmine inancın, Türkiye devrimci hareketi ile Kürt Özgürlük hareketinin ortak mücadelesine ve ortak zaferine olan sarsılmaz inancı ve sömürgeciliğe duyduğu sönmez kinle Hâkî Karer’lerin, Kemal Pir’lerin yarattığı destana yeni ve görkemli bir direniş sayfası ekledi.
Orhan Yılmazkaya, devrim ve sosyalizm davasına sarsılmaz bağlılığın, teslim olmayı, diz çökmeyi reddeden iradenin adıdır ve yürünecek yol bizler açısından çok nettir; Kızıldere’den 27 Nisan’a önderlerimizin bizlere bıraktıkları mirası tereddütsüz sahiplenmek ve devrime taşımaktır.
Yolumuz devrim yolunda bayraklaşanların yoludur!
Mart’tan Nisan’a, Nisan’dan Mayıs’a gelenekten geleceğe yürüyoruz.
Komutan Orhan Yılmazkaya ölümsüzdür!
KAVGA SÜRÜYOR!
Devrimci Karargâh
Merkez Komitesi
25 Nisan 2021