Toplum olarak belliğimiz çok zayıf. Yaşanan katliam ve kıyımlar karşısında ilk anda tepki göstersek de, bir süre sonra yaşanan katliam kıyımların normalmişçesine davranmaya başlıyoruz.
2 temmuz 1993 Sivas katliamının ardından 23 yıl geçti. Bu katliamın hesabını sormak, sorumlularını cezalandırmak (ki bu kıyımcı devletin ta kendisi) yerine, sıradan anmalara dönüştürdük. Oysa ki başka toplumlarda bu tür katliamlar kara gün ilan edilir, sorumluları lanetlenir, katliamın yaşandığı yer tüm topluma ve gelecek kuşaklara ders olması için müzeye dönüştürülür.
23 yıl önce Sivas’ta yaşanan 37 alevi, aydın, yazar ve sanatçıların diri diri yakılmasının sorumlusu bu devletin ta kendisi, maşası şeriatçı dinci yobazlar ve onlara koltuk değneği olan bu günün CHP’sinden başkası değildir.
2 temmuz 1993 Sivas katliamı bu kıyımcı devletin ne ilk ne de son katliamıydı. Toplumsal muhalefetin yükseldiği yönetenlerin yönetemez, yönetilenlerin böyle yönetilmek istenmediği dönemlerde sistem kendi otoritesini yeniden sağlamak ve yönetir durumda olmak için toplumun en dinamik muhalif kesimlerine sindirerek otoritesini pekiştirmeye çalışır.
Bizim ülkemizde azınlıklar, aleviler ve Kürtler bu tür dömelerde hep bu kıyımcı devletin hedefi olmuşlardır.
Bu topraklarda tarih boyunca aleviler bu kıyımın hep ilk hedefi olagelmiştir. Yok sayılan inançlarıyla alay edilen, aşağılanmaya çalışılan alevilerle bu devlet adeta alay edercesine davranmaktadır. Onlardan aldığı vergilerle diyanet işlerini beslemekte. Okullarda alevi çocuklarına kendi şeriatci dini eğitimi dayatmakta, tarihdeki en büyük alevi katliamcısının ismini üçüncü boğaz köprüsüne verebilmekte. Kendi türdevi ve destekcisi olduğu Daiş-çeteleri Suriye’de salt alevi olduğu için insanları katletmekte, alevi çocuklarının kellelerini kesip vücutlarını ailelerin kucağına vermekte. Bugün bu çetenin yöneticisi ve yönlendiricisi olan saray soyratısı bununla da yetinmemiş ki, ülkemizde alevi bölgelerine insani yardım adı altında bu çetelere kamplar kurma adı altında alevileri tamamıyla tasfiye topraklarda göçertmeye çalışmaktadır. Maraş, Sivas, Erzincan ve son olarak Dersim’e yapılmaya çalışılan bu kampların amacı budur. Bunun karşısında başta aleviler olmak üzere herkes bu saray soytarısı ve Daiş-çetelerine karşı ortak mücadelede buluşmak zorundadır.
Tarihte çok derinlere gitmeye gerek yok. Daha dün Sivas, Çorum, Maraş, Gazi bugün tüm Kürdistan’da Cizre, Şınak, Sur, Nusaybin, Gewer vb. birbirinden farkı yok. Hepsi tekci sistemin haklarımıza reva gördüğüdür.
Tüm bunlar karşısında bu tekci kıyımcı devlet her defasında yüzüne farklı maskeler takarak kendini lanse etsede, özü faşist oligarşi sistemdir. Bu faşist sistem karşısında bu topraklarda yaşayan azınlıklar, Kürtler, solcular yek vücut olmadıkça, birlikte faşizmi altetme savaşını yürütmedikçe bu faşist düzen halkları bölüp, parçalarayak katliam ve kıyımlardan geçirmekten vazgeçmeyecektir. Çünkü onun varlığı kan ve katliam üzerinden şekillenmiştir, ancak onunla ayakta durabilir.
Sivas katliamının 23’üncü yılını yaşadığımz bu günlerde, Kürdistanda Sivas’ın çok daha büyügü yaşanmakta. Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden insanlar diri diri kayılmakta, katledilmekte. Şehirler, kasabalar, köyler ağır silahlarla, uçaklarla bombalanmakta, yerle bir edilmekte. 23 yıl önce bir otel binasında 37 insanımız diri diri yakılırken gereğini yapan, hesap sorma gücünü birlik olma, birlikte savaşmayı gösteremediğimiz için, bugün şehirler, kasabalar içindeki insanlarla birlikte daha vahşice yakılıp yıkılıyor, katlediliyor.
Bugünün yarını artık yok. Ya tüm muhalifler bu sistemin itip kaktığı kesimler birlik olacağız, faşizmi yeneceğiz, ya da faşizme teslim olacağız.
Dünya insanlık tarihide, bugün Kürt halkıda bize çok iyi göstermektedir ki, hızır paşaları yenmek mümkündür. Yeterki faşizme karşı birleşelim, savaşalım, kazanalım.
22 Haziran 2016
Şemdin Şimşir