19 Aralık, Maraş ve Roboski katil aynı, DEVLET
Ülkemizde faşist devlet varlığını sürdüre bilmek, tekçilik ve inkâr üzerine kurdukları sistemlerini koruya bilmek için her zaman şiddetti ve zoru ön planda tutmuşlardır. Faali meçhul cinayetler (ki faili açık) katliamlar ülkesi haline getirilen ülkemizin her köşesinde düzenlenen katliamların faillerinin adı ne olursa olsun kimliğinde her zaman devlet yazmaktadır.
Emperyalizmin ve NATO bünyesinde oluşturulan kontur gerilla yapılanmalarıyla oluşturdukları faşist çeteler ve özel birimlerle halkı çeşitli çelişkilere bölerek birbirlerine düşmanlaştırmaktadır. Halk kitlelerinin birbirlerine karşı konumlandırarak böl yönet taktiğini dünya genelinde uyguladığı genel bir taktik ola gelmiştir. Halk kitlelerinin emperyalizme ve oligarşiye karşı mücadelesini önleyebilmek ve hedef şaşırtma arasına setler çekmek için mezhepler, ulusal çelişkiler körüklemektedirler.
İşte ülkemiz tarihinde devlet destekli faşizmin toplu kıyımı olarak tarihe geçen katliamların başında gelenlerde biride Marş katliamıdır.
24 Aralık 1978’de başlayıp günlerce devam eden Maraş katliamında yüzlerce insanımız katledilmiştir. 24 Aralık öncesinde bölgeye geziye çıkan Amerikalı uzmanlar gerekli incelemeleri yapmış faşist MHP bölgeye yığınak yapmıştır.
24 Aralık Maraş katliamı başlamadan önce faşist Ökkeş Şendiller başını çektiği Ülkücü katiller bir camiyi bomba yerleştirerek “komünistler camiyi bombaladı” haberini yayarak ardında katledilen iki TÖP-DER’li öğretmenim cenazesine katılan kitleye saldırdıktan sonra faşist katiller Alevi ve sol kitlenin yoğun olduğu mahallelere saldırarak katliamı başlattılar.
Hamile kadınların karnını deşen, çocukları, önlerine çıkan herkesi katletmeye başladılar. Resmi kayıtlara göre 200 civarda genç yaşlı katledildi. Katliam sürerken iki gün boyunca ortada olmayan devlet Alevi halkımız ve bölgede bulunan devrimcilerin tüm gücünü seferbere ederek katliama karşı direniş örgütlediler. Devlet eliyle organize edilen katliam sürerken ortada olmayan devlet direniş karşısında ortaya çıktı.
İki gün boyunca Alevi ve sol kitlenin güçlü olduğu mahallelere saldıran faşist güruh Maraş’ın köylerinde topladıkları gerici şeriatçı kesimleri katliamda kulandılar. Devlet ve onun kolluk kuvvetlerinin desteğiyle MHP’li Ülkücü çeteler eliyle emperyalist haydutlar ve onun NATO bünyesinde oluşturduğu Gladyo çetesinde bağımsız değildi. Maraş’ta başlatılan katliam daha sonra Çorum, Sivas’ta gerçekleştirilmek istendi. Maraş katliamda ders çıkaran devrimci örgütler Çorum ve Sivas’ta silahlı kitle direnişini örgütleyerek faşist katillerin saldırılarına yanıt verilmesi karşısında oligarşi amacına ulaşamamıştır.
Maraş, Çorum, Sivas’ta ki faşist katliamların Alevi-Sünni çatışması biçimde dönüştürmeye çalışan devlet ülkede kitlelerin bilinçlenmesini, toplumsal muhalefetin yükselmesini önleme çabası peşindeydi. Maraş, Çorum, Sivas’ta Alevilerin yoğunlukta olduğu mahallelere saldırarak esas olarak yükselen sol toplumsal muhalefetin sınıf mücadelesini dinsel mezhepsel çatışmalar dönüştürerek hedef şaşırtmak istiyordu. Emekçi halk kitlelerinin Alevi Sünni biçiminde parçalanarak birbiriyle mezhepleşme çatışmaları içerisine sokmak istendi.
Bu yani ile ele aldığımızda Maraş, Çorum, Sivas gibi iller bu politikanın yaşama geçirmesi için uygun zemin olarak görülmüştür. Faşist terörle kitleleri sindirmek istese de devlet bu yönelimiyle beklediği sonuca ulaşamamıştır. Emperyalizmin akıl hocalığıyla halkı bölerek birbirine düşürmeye ‘kardeş kavgası’ ortamı yaratmaya çalışan devletin politikaları devrimcilerin doğru yönelimleri ve yürütülen anti – faşist mücadele sonucu karşılık bulamamıştır. Ancak her sıkıştığında bu aracı kullanmakta geri kalmamış. Daha sonra Alevi halkımıza karşı Sivas madımak, İstanbul Gazi katliamlarını düzenlemiştir.
Faşizmin korkulu rüyası Ceza evleri ve 19 Aralık katliamı
12 Eylül faşist cuntasının uyguladığı her türlü vahşete rağmen tutsak aldığı devrimcileri teslim alamadı. Devrimci tutsaklar ağır bedeler ödeyerek her dönem faşizmin saldırı dalgasını püskürterek devrimci onuru ayakta tutular. Bunun içindir ki her dönem zindanlara yönelik baskı, katliam, işkence planlarını uygulamakta geri kalmadı. O güne kadar denediği her türlü yöntemi deneyen faşist sistem bu kez de tabutluk olarak nitelendiren F Tipi/hücre zindanlarla tutsakları teslim almanın yoluna gittiler.
Tutsakların F Tipi/hücre tabutlukları red etmesi ve başlattıkları direniş karşısında çaresiz kalan katiler bu kez katliam planları yaparak devrimci tutsakları F Tipi/hücre tabutluklara koymak için 19 Aralık 2000 tarihinde tüm zindanlara asker polis gücüyle katliama başladılar.
Her türlü savaş aygıtıyla zindanlara saldıran devlet dört duvar arasına tutsak ettiği devrimcilerde ne kadar korktuğunun da ifadesiydi bu saldırı. Ölüm aygıtlarını devreye sokarak onlarca devrimci tutsağı katletti, yüzü aşkın tutsağı yaktı ya da silahlarla tarayarak öldürmek amacıyla yaraladı. Sağ kalan tutsakları F Tipi/hücre taşıdılar.
F Tipi/hücre sisteminin çözüm olmadığını, olmayacağını herkes bilmekteydi. Bile bile girişilen bu katliamın, oligarşinin yeniden yapılanma programının bir parçası olduğu, önüne çıkan ve çıkacak engelleri ezme, yok etme politikasıyla bağlantılıydı kuşkusuz ki. Bu konuda en büyük engellerden biriydi zindanlarda ki direniş.
Büyük bir savaş açarak toplu kıyımı, Nazi toplama kamplarından hiçbir farkı olmayan bir vahşetin adına “Hayata Dönüş” adı koyarak topluma “çözüm” diye sundular.
Tüm baskı ve katliamlarına rağmen devrimci tutsakları teslim alamadılar. Bugün zindanlarda her türlü baskı, dayatmaya rağmen devrimci tutsaklar direnişi, boyun eğmeme geleneğini sürdürüyor. İşkence, uyguladığı terörle yok edemediği devrimci tutsakları hastalıkların pençesine teslim ederek, tedavilerini engelleyerek ölüme yollamaktalar. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2024 yılının 11 ayında, zindanlarda 709 tutsak yaşamını yitirdi. Yani katledildiler. Ancak devrimin kızıl meşalesi zindanlarda dalgalanmaya devam ediyor, etmeye de devam edecek.
Bizler devrim ve sosyalizme giden bu yolda mücadeleyi, daha ağır bedellere hazırlanarak, zaferi kazanıncaya dek sürdürmek sorumluluğuyla yer aldık bu kavgada. Bu vahşeti, bu bar-barlığı asla unutmayacağız.
Katliamların hesabını mücadelemizle sorarak, tutsak yoldaşlarımızın sesi olmaya, onların gücüne güç katan olmak ve devrimci tutsakların, onurlu direnişlerini zafere taşımak boynumuzun borcudur.
Kürt halkına dayatılan teslimiyet ve bitmeyen soykırımın adı; Roboski
Cumhuriyet tarihi boyunca hep katliama, soykırıma, asimilasyona tabi tutulan Kürt halkı direnme ve boyun eğmeme geleneğini hiç terk etmedi. Yakılan yıkılan köyler katledilen, asit kuyularına atılan mazlum Kürt halkına bu sömürgeci faşist devletin Kürde reva gördüğünün adidir Roboski.
Roboski katliamı, faşist devletin Kürt halkına reva gördüğü, onun yaşam hakkının yok edilmesinden her türlü katliamı yapmakta geri kalmayacağının adidir. Kürt halkının çocuklarına minicik bedenlerinin bombalarla parçalanmasının adidir.
Robaski; Şırnak Uludere’nin Roboski köyünde, ailelerinin geçimi sağlamak için akrabaları ile sınır ticareti yapan -19’u çocuk- 34 insanimizin o zor iklim koşularında yaşam kavgası verenlerin katledildiği yerdir. Yaşamlarını sürdüre bilmek için her gün geçtikleri yol ve oradan geçip kendi akrabalarıyla sınır ticareti yaptıkları yolculuklardan birinde onları vurdu sömürgeci, işgalci Türk devletinin savaş uçakları. 28 Aralık 2011 tarihinde devletin bilgisi olmasına rağmen savaş uçaklarıyla ölüm yağdılar yoksul Kürtler ve çocuklarına.
Bu katliamın ‘emrini ben verdim’ diyen faşist şef Erdoğan’ın kendisiydi. Düzenlenen katliam için Genelkurmay Başkanı’na bu harekât için teşekkür edende oydu. Bugün Kürdün olduğu her yerde bu işgalci, soykırımcı faşist sistem Kürt halkına yönelik katliamlarına devam etmektedir. Rojava’da her gün sivil halkı çetelerle birlikte katletmeye devam ediyor.
Tüm baskı, asimilasyon, katliamlara rağmen kazanan Kürt halkı olacak, kazana halklar olacaktır.
Faşizm mi kendini aklama katliamları unutturma halkın belleğinde silme çabalarına karşın hiçbir katliam ve Maraş, Roboski, 19’u Aralık unutulmadı unutulmayacak unutulamaz da. Çocukların öldürüldüğü, hamile kadınların karnının deşildiği, linç edilen insanlarımızın sokaklara dizilen cesetleri, adeta savaş sonrası görünümünü andıran o insanlık dişi görüntüler asla unutturulamaz
Bir dönem sivil faşistler ve kontur gerilla maşalarıyla katliamları düzenleyen faşist devlet artık bu güçlere de ihtiyaç duymadan bizzat kendisi katliamları gerçekleştiriyor. Bugünde katliamcı devletin ortaya çıkardığı katliam vahşeti tablosu değişmedi. Karakteri ve temsil etiği sınıf için sistemin insanlık dışı vahşeti bugün de sürüyor.
Kuşkusuz ki onun bu kadar pervasız davrana bilmesinin temelinde devrimci örgütlenmenin dağınık, örgütsüz ve güçsüz yapısında güç alarak daha da pervasızlaşıyor.
Devrimci hareket ve halkımızın örgütlü gücü, mücadele dinamiğini ortaya çıkaramadığımız oranda onlar bu pervasızlıklarına devam edecekler. Faşizme karşı örgütlenmedikçe, mücadeleyi büyütmedikçe bu vahşet son bulmayacaktır. Bunun içindir ki örgütlenmek, mücadele dinamiklerini ortaya çıkarmak, faşizmin kirli savaş yöntemleri teşhirini sürekli kılmak zorundayız.
Maraş, 19 Aralık ve Roboski’yi unutmadık, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz!