Kanlı, kelle kesme, linçli ve bol kuranlı „demokrasi bayramımız“ kutlu olsun…

 

“Hiç bir diktatör iç savaş çıkarmadan gitmez…” (Lenin)

 

Lenin’inde ifade ettiği gibi, RTE iç savaş çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Darbe, karşı darbe derken, sokaklar, meydanlar şeriat sesleriyle doldu. Camilerde sürekli sela veriliyor. Düne kadar sokağa çıkanları hain ilan eden RTE, şimdi sakın sokakları, meydanları boş bırakmayın diyor. Gerçekten bir tehlike mi var?

 

‘Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır; zamanı geldiğinde trenden ineriz’ diyen Erdoğan demokrasi kahramanı olarak bugün yutturulmaya çalışılıyor.

 

İki gündür tam bir komedi yaşanıyor. Bol kahramanlık hikayeleri ve nasıl demokrasiye sahip çıkıldığının tefrikaları anlatılıyor. Hızını alamayanlar macera filmlerine taş çıkaracak senaryolar sergiliyor. Herkes de kendisini bu havaya kaptırmış RTE’nin oyununa figüran olmakta adeta birbiriyle yarışıyor.

 

Tüm bunlar bir yana, yıllardır yapmak istediğini yapamayan RTE ise, ‘‘demokrasi şöleni” adı altında amacını hızla gerçekleştiriyor.

 

Denetimi altına almadığı tüm kurumları temizleyip, hızla kendi kadrolarını dolduruyor. Bunu yaparken Darbe karşıtlığı ve demokrasiye sahip çıkma adı altında herkesi buna ortak ediyor.

 

Darbe mi değil mi, kimler tarafından nasıl organize edildiği bir yana, bir gerçek var ki, RTE buna çok iyi hazırlanmış. Sivil halk kisvesi altında kimlerin hangi noktalara, hangi kurumları, sözüm ona koruyacağı vb önceden planlanmış. Kürdistan’da görev yapan katil sürüleri, elinde ki tüm belediyeleri vb İstanbul ve Ankara’da sivil halk görünümünde polise destek adı altında sokaklarda naralar atıyor. DAİŞ çetesi içinde Suriye’de savaşanlara varana kadar, hepsi bir tesadüfmüşçesine Genel Kurmay, polis merkezleri, boğaz köprüsünde, kritik noktalarda vb oluyorlar, ne tesadüf değil mi?.

 

RTE iyi organize etmiş ve kendi diktatörlüğünü sağlama almak için, son noktayı koymak için, iyi planlama yapmış. Şu anda DAİŞ çetesinin görüntüleri de farklı değil, sokaklar, meydanlar, Şeriatçıların hakimiyetinde, her tarafta tekbir sesleri, kuranlar vb ile çınlıyor, demokrasi kahramanları meydanlarda kefen giyerek “idam” diye kendini parçalıyor. Polisin, devletin kurumlarının desteğiyle halklara gözdağı veriyor, zaferini ilan ediyor.

 

Suriye mi oluyoruz derken Suriye’den beter olduk değil mi? Nur topu gibi bir şeriatçı yönetimimiz ve diktatörümüz “demokrasi kahramanı” oluverdi.

 

 

Suriye’de ve Irak’da DAİŞ çetesinin kısa sürede”başarı” elde etmesinin temel argümanlarından olan, medyayı iyi kullanmasının yanı sıra, korku hayaletini iyi işlemesiydi. Yakmalar, kelle kesmeler vb uyguladığı vahşetin temelinde yatan halklara korkuyu yaymak ve yenilmez olduğu imajını beyinlere işlemekti, ki bunu büyük oranda da başardığı gerçekliğini herkes iyi biliyor. Biraz filmi geriye sardığımızda, bugünün Türkiye’si tam da bu durumda. Düne kadar kahraman dedikleri, ağaca hazır dur denilse sorgu sualsiz duran, mantık üretemeyen itaatkar askerlerini nasıl linç ettikleri ortada, üst düzey komutanlarına gözaltında yaptıkları işkenceler ve bunların fotoğraflarının servis edilmesi boşuna değil. Çünkü onların hiç bir ahlaki ve değeri yoktur, onlar için her şey amaca ulaşmak içindir.

 

Bu görünümde RTE ile Cemaat arasında bir kavga gibi görünse de, asıl olarak bu tüm halklarımızı teslim almak, onların üzerine korku yaymak, sindirmektir.  Ülkemizi, geleceğimizi karanlığa gömme hamlesidir. İki günde adeta yeni bir ülke kuruldu. Çünkü asıl darbe biz emekçilere, gençlere, kadınlara, azınlıklara, Kürtlere, Alevilere, muhaliflere yapıldı. Teslim aldığı, almaya çalıştığı biziz. Bundan sonra artık tüm muhalifler darbeci olacak, tutuklarken, gözaltına alırken ve sessiz çoğunluğun yine sesi çıkmayacak. Şeriatçı yaşam tarzı ve ahlakı (ahlaksızlığı) yaşamın her alanında bizlere dayatılacak. Yeni Türkiye bu olacak. Ama bizim ülkemiz bizim olmayacak. Biz bunu kabul etmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz.

 

Bu darbe, karşıt darbe, yada ”demokrasi şöleni”, emekçilerin, gençlerin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, diğer azınlıkların, kısaca RTE diktatörlüğüne karşı olan, ondan yana olmayan, özünde herkesi teslim alma bayramıdır.

 

Daha ilk günde devrimcilerin, muhaliflerin güçlü, örgütlü olduğu mahalleler başta olmak üzere, Alevi halkımızın yoğun yaşadığı yerleri baskı altına alma ve hedef haline getirme hamleleri hemen başlatıldı. Bu ”demokrasi bayramı” safsataları altında asıl olarak, biz muhalifleri ve halklarımızı katliamla yok etme bayramlarından başka bir şey değildir.

 

Bu yaratıkların curcuna içinde rövanşa kapılmadan uzun zamandır başlattığı saldırı dalgası, “ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz” sloganını tüm ülkeye uyguladığı gerçeğidir. Baş eğmeyeceğimizi iyi biliyor, bunu Kürdistan’da çok iyi öğrendi. O zaman bu yeni hamleyle sindirebildiklerini sindirmek, sindiremediklerinin de başını alma hamlesidir. Onun için hızla her alanda organize olmak zorundayız. Kürtler bu konuda zaten savaşın en vahşi yanını yaşıyor ve onun karşısında dik duruyorlar. Şimdi tüm direnişi birleştirmek ve her alanda ortaklaşmak durumundayız.

 

Her mahalle, köy, kasaba, okul ve her kesim başta Aleviler, diğer azınlıklar hızla kendi öz savunmalarını oluşturmalı. Aramızda ki farklıkları, ayrılıkları bir yana bırakma, tüm olanak ve güçlerimizle bu kapımıza gelip dayanan faşist, şeriatçı yönelimi bertaraf etmeye seferber olmalıyız. Ben/benim demeden, biz/bizim, diyerek hızla harekete geçmeliyiz. Yoksa gelen bu faşist, şeriatçı yönelimi geri püskürtmemiz mümkün olmayacağı gibi, bedelini çok ağır ödeyeceğiz. Bunun içindir ki, şimdi direnişi geliştirme, şimdi öz savunmamızı hızla örme, şimdi tüm güncelerimizi birleştirme zamanı. Meydanları bu faşist, cihatçı katillere değil, bizler darbe ve saraya karşı sloganlarla doldurmalıyız…

 

İnsanca, özgür, demokratik, halkların birbirine düşman edilmediği, demokratik bir Türkiye ve özgür Kürdistan yaratmak için harekete geçmeliyiz…

 

Şemdin Şimşir

17 Temmuz 2016

 

Önceki İçerikSuriyeli mülteciler, doğru devrimci tutum…
Sonraki İçerikNe darbe ne Saray diktatörlüğü halkımızın geleceğini temsil etmiyor