” Türk Askeri Suriye’de Bizim İçin Değil Kendileri için savaşıyor ”
Mülteci trajedisi, insanlığın trajedisi, sorumlusu emperyalist, kapitalist faşist sistemdir.
Bugün Ortadoğu’da yaşanan vahşetin, katliamların ve zulmün durması için emperyalist haydutlar ve onların yerel işbirlikçilerinin it dalaşlarının son bulmasını beklemek değil, aslolan bu haydutların çatışmasından halkların birliği ile karşıt mücadeleyi yükseltmektir. Türkiye de Suriye savaşında çeteleriyle birlikte çıkmaza girdikçe hep tekrar ettiği mülteci kozunu bir kez daha insanlık dışı bir şekilde devreye soktu. Başta Suriyeliler olmak üzere Türkiye’de bulunan mültecilere yaşatılanlar tam bir dram. Savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyeli, Afganlı birçok farklı halktan insanlara yaşatılanların sorumlusu faşist AKP-MHP iktidarı ve uluslararası güçlerdir.
Bir yandan üzerinden duygu sömürüsü yaptıkları “Suriyeli kardeşlerimiz”, ‘’sivillerin kurtarılması’’ vb demagojilerinin nekadar yalan ve iki yüzlü olduğu bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Yaşadığı çıkmaza ve Avrupa emperyalist güçlerin desteğini alabilmek için belediyeleriyle birlikte ülkenin her yanından topladığı mültecileri ücretsiz otobüslerle sınırlara yığdılar. Otobüslerle sınır boylarına taşıma görevi yapan Türk devleti yaşanan trajedi karşısında geri dönmek isteyen mültecileri adeta mafyavari fahiş fiyatlarla yüz yüze bırakmakta.
İktidar mültecileri ahlak dışı bir siyasi malzemeye dönüştürerek sınırlara yığıyor, geride kalanlara da faşist-dinci-milliyetçi gruplar vasıtasıyla saldırıya maruz bırakıyor, şovenizmin hedefi haline getiriyor. Keza Yunanistan’a gitmeyi başaranlar da aynı muameleye oradaki devlet ve ırkçıların saldırılarına maruz kalıyorlar. Devlet destekli ırkçı gruplar mültecilere defolun diyerek linç ediyor.
Bu koşullarda mültecileri sahiplenmek iflasla yüz yüze gelen kapitalist neoliberal politikaların bir bütün olarak çöküntüsünün bedelini savas, göçle halklarımıza ödetmesine sessiz kalamayız. Mültecileri sahiplenmek aynı zamanda onların politikaları karşısına dikilmek, onlara karşı mücadele etmektir. Bugün gerek ülkemizde gerekse bir bütün dünyada sürgün, göçmen, mülteci ne dersek diyelim, göç yollarındaki insanlığın tek dostu emekten yana, hakların özgür bir arada yaşamasından yana olan devrimcilerin, sosyalistlerin olduğu gerçekliğini unutmamak gerekiyor. Bu da devrimci-sosyalist olmanın en önemli sorumluluğu ve görevidir.
Dünya hepimizindir; bunun için tüm dünya mültecilere kapılarını açmak zorundadır. Dünya herkesindir.
Bir bütün dünyada ve özelliklede ülkemizde mülteci düşmanlığıyla görünür olan yeni ırkçı dalganın yakın gelecekte Türkiye siyasetini, politikalarını kökten belirleyecek düzeye yükselme potansiyeli taşıdığını görmemek için sınır boylarında ve Ege denizinde yüzlerce canın daha feda edilmesi, karanlık sulara gömülmesini görmek gerekmiyor. Ülkelerini kan gölüne çevirenler, şimdi o kan gölünden kurtulan insanlara sınır boylarını ve Ege denizini mezarları yapmaya çalışıyorlar.
Başka bir ülkenin toprağında hiçbir meşruluğu olmadan, uluslararası kendilerinin ortaya koydukları hukuku ihlal ederek, hiçe sayarak, o ülkenin sınırlarından içeri girip ve orda silahlı güç bulunduranlar, orayı savaş alanına çevirenler ve onların suç ortakları olan uluslararası emperyalist güçler olduğu geçekliği ortada. Türk Cumhurbaşkanı faşist şef Erdoğan “terörü “, “sivil halkın can güvenliği” vb demagojileri bahane ederek Suriye topraklarını resmen işgal etmiştir. Oradaki insanların yerlerinden yurtlarından edilmesine sebep olmuştur. Şimdide onları sınır boylarında, denizde katlederek yeni bir şovenizm dalgasıyla kendini sağlama almaya çalışmaktadır.
Bu yaşananlar Avrupa ve ABD’nin işine gelmiyor değil. Onları rahatsız eden tek şey besleyip büyüttükleri faşist şef Erdoğan’ın kendilerine karşı şantaj yapması ve oldu bittilerle yüz yüze bırakmasıdır. Çünkü asıl olarak onların amacı bölgeyi istikrarsızlaştırarak, halkları birbiriyle çatıştırmak ve kendi hakimiyetini sürekli kılmak için izledikleri politikadır.
Sınırda yabancı basınla röportaj yapan iki Suriyeli genç aslında tüm gerçekliği yüzlerine çarpmaktadır;
‘’Suriye’ye girerken bizi düşünmediniz kendinizi düşündünüz. Burada Suriyeli göremiyorum, herkes yabancı. Suriyeliler yüzde 25 kadar geri kalanlar Afgan. Biz buraya okumak için geldik. Okumadık, hiçbir şey kazanmadık. 8 yıldır Türkiye’de yaşıyoruz, hiçbir şey yapmadık. Bizim arkadaşlarımız Avrupa’da yaşıyor. Hepsi üniversiteden mezun oldu ama biz hiçbir şey kazanmadık. Orada İngilizce de öğretmişler hem yaşamak da kolay. Burada hem çalışmak hem yaşamak zor. Millet bize ‘bizim askerlerimiz Suriye’de ölüyor, siz ne yapıyorsunuz’ diyor. Sanki biz size dedik ‘gidin bizim yerimizi kurtarın’. Siz bizi kurtarmaya değil, bizi düşünmediniz, kendinizi düşündünüz.”
Sınırda yaşanan insan trajedisi ve aç susuz çocuklarıyla açık alanda korumasız kalan bu insanlara yardım etme yerine bu röportajdan rahatsız olan iç işleri bakanı Soysuz! hemen gözaltı kararı çıkarıyor, bu gençlerden biri göz altına alınırken diğeri aranmakta.
Faşist AKP-MHP iktidar bloğunun mültecilere yönelik insanlık dışı politikaları ve AB’yi baskı altına alabilmek için onları ölüme sürüklemesi ve AB bu trajedi karşısında bugüne kadar bu faşist bloğa sağladıkları desteğin buna sebep oldugunu unutmamalılar. Mültecilere saldırarak, katlederek sınırlara askeri güç yığmakla faşist Türk devletiyle suç ortaklığıdır.
Bugün devletlerin mültecileri sürüklediği ölüm yolculukları ve kan gölüne çevirdikleri Ege denizinde yaşanan insanlığın katledilmesidir. Bu katliamlar karşısında sessiz kalmak, bananeci tavırlar bu politikalara destek vermek demektir.
Bugün görevimiz; tüm insanların istediği her ülkeye özgürce gidebilmeleri için mücadele etmektir. ‘Sınırlara hayır! mülteciler hoş geldiniz! Kanlı ellerinizi mültecilerin üzerinden çekin!’ demenin ve mültecileri sahiplenmenin günü bugündür. Devletlerin ve ırkçı faşistlerin fiilen halklara karşı yürüttükleri savaşın bir yanında mülteci dramı olduğunu unutmamalıyız. Emperyalizme, faşizme her türde ırkçılığa ve savaşa karşı tutum almak, aynı zamanda mültecilere sahip çıkmaktır.
2 Mart 2020