Suriye savaşı halklarımızın değil, sarayın savaşıdır

Tüm emperyalistler ve gerici devletler Ortadoğu ve Suriye’den hesaplaşmaları yeni bir boyuta sıçradı. Suriye ve Rojava faşist AKP-MHP ittifakının fiilen başını çektiği işgal savaşın halklarımıza ve bölge halklarına kan göz yaşından başka bir getirisi olmadığı açıkça ortada. Bu işgalci, sömürgeci savaşa karşı çıkmak, bu savaş karşısında halkların özgür demokratik, bir arada yaşaması için mücadeleyi yükseltmek ve bu faşist iktidarı yenmek dışında başka bir seçenek yoktur.

Suriye’de süren savaş ve çetelerin İdlib’de toplanmasıyla başlayan Soçi süreci ile çetelerin tasfiye edilmesinde rol alan faşist Erdoğan ilk günden beri çeteleri koruma ve onlara alan açma çabasında idi. ABD Rusya arasında ki, kendi deyimleriyle; “uçurum kenarı” taktiğiyle aradan sıyrılarak çetelerin alanlarını bir yanda genişletmek, diger yanda sağlama almaya çalışan, oradaki varlığını kalıcılaştırmaya çabalayan Türkiye Rusya karşısında ki tüm manevraları Rusya destekli Suriye ordu güçlerinin İdlib’e yönelik başlattığı operasyon ile savaş açıktan başlamış oldu. Birçok Türk noktası çember içinde kalırken Türkiye çetelere Türk askeri üniformaları giydirerek ve kendi askeri güçlerini ön cephelere sürerek koruma ve Suriye ordu güçlerini geriletme taktiği karşısında büyük kayıplar vermesiyle savaş bir üst evreye sıçramış oldu.

Bu yoğun kayıp ve saldırılar karşısında Türkiye bir yanda Türkiye’de ki mültecileri sınırlara taşıyarak bir kez daha insanların çaresizliği üzerinden politika yaparak işgalciliğini meşrulaştırmaya çalışmakta, perdeleme çabasında. Bir yandan da, AB, NATO, ABD’yi yanına çekme ve devreye girmelerini isterken, diger yandan açıkta Rusya’ya tavır almamaya çalışırken, Suriye rejimi üzerinde tehditlerini boyutlandırıyor. ABD, NATO ve AB aradığı desteği bulamayan Türkiye devleti Rusya’yla diplomasiyi sürdürürken çok sayıda Türk askerinin öldürülmesi ve yaralanması olayı şunu bir kez daha teyit etti. Türkiye’nin orada ki niyet ve çabasının bir barışı sağlamak değil, işgalci emellerini gerçekleştirmek olduğudur. Başlattıkları ‘’Bahar Kalkanı Harekâtı’’ ile asıl niyetlerini daha açıkta ifade etmeye başladılar. Ancak bugüne kadar, Rusya ve Suriye’nin açıklama ve tutumu ise tüm yabancı güçlerle birlikte ancak işgalci faşist Erdoğan ve iktidar bloğu tarafından bu mesajlar hep göz ardı edilerek yukarda da belirtiğimiz “uçurum kenarı” taktiğiyle oldu bittiye getirerek Soçi sürecini uzatarak asıl emelini gerçekleştirme çabasına yöneldi.

İşgalci politika ve Yeni Osmanlıcılık hayalleriyle bir bütün Ortadoğu’ya yönelen Türkiye Irak’tan Libya’ya, Suriye’de işgalciliğini kalıcılaştırma çabasını hızlandırdı. Ancak bu yönelim ve verilen mesajların göz ardı edilmesinin bedeli ağır oldu, “uçurum kenarı” politikası onu uçurumdan aşağıya sürüklemeye başladı.

Türk devleti bugüne dek, Suriye ve Ortadoğu’nun çatışmalı kanlı ortamına ABD veya Rusya arasındaki çatlaklardan sızarak yayılmacı emellerine ulaşmaya çalıştı. Ancak bu sürecinde ilelebet sürmeyeceği gün gibi ortadaydı ve bir sonuca gelindi. Artık kendisine argüman ettiği ve bu yayılmacı emellerini ise “Suriye rejimi sivilleri vuruyor. Ülkemizde milyonlarca sığınmacı var ve yenisini kaldıracak durumda değiliz” gibi çok da inandırıcı olmayan gerekçelere dayandırsa da, asıl gerçek bu değildir. Bu tüm uluslararası devletler ve artık sokakta ki herkesçe bilinen bir gerçeklik. Asıl amacının işgal-ilhak ve baştan beri desteklediği-yönlendirdiği çeteleri korumak ve onların alan tutmasını sağlamak olduğudur.

Özcesi, şimdi gelinen aşamada durum çok farklı bir noktaya evrildi. ABD’nin değişen bölge politikaları neticesi Rusya ile anlaşmalara giderek bu fırsattan yararlanarak emellerine ulaşmaya çalışan işgalci Türk devleti, Soçi, Astana vb anlaşmalarla Rusya yönetiminin yanına oturarak yol almaya çalıştı. Efrîne Zeytin dalı, Rojava’ya yönelik “Barış pınarı” gibi işgalci operasyonlar eşliğinde yayılmaya devam etti. Lakin ne anlaştığını sandığı ve uyumlu olduğunu düşündüğü Rusya ve ne de İran, Türk egemen sınıflarına verdikleri tavizlerin geçici olduğunu ya göremedi ya da durumun farkında olduğu halde bölgede patlamaya hazır politik ve askeri derin fay hatlarından kaynaklı kendisine istenmeden verilen tavizlilerin her daim devam edeceklerini sandı. Gidişat hiç düşündükleri gibi olmadı. Rusya’nın bir eyaleti durumuna gelmiş bir Suriye, Rusya’nın rakiplerini geriletmesi ve giderek bölgede ciddi kazanmakla beraber toparlanarak hem yerel cihatçılara hem de cihatçı guruplara hamilik etmekte olan Türk işgalci güçlerine dur demeye ve en sonunda saldırmaya başladı.

Bu politikaların ve işgalci hayallerin, blöfçülerin niyetinin nekadar kötü ve tehlikeli oldugunu ortaya çıkardı. “Vatan, millet, hamaset ve şehitlerimiz var” deyince hazır ol durumunda selam çakıp iktidara biat eden muhalefet partilerinin de desteği ile iktidarda kalabilmek için muhtaç oldukları savaşı harlatmak istiyorlar.

Gelinen noktada Rusya ve Suriye’nin geri çekilmeyeceği ve bu tutumundan da asla vazgeçmeyeceğini anlamak için ödenen bedeller ve yaşananlar yeterli görülmüyor. Faşist şef Erdoğan ve iktidar kliği kendi işgalci emellerini ve iktidarlarını sürdürebilmek için saldırı, savaş kışkırtıcılığı ve blöflerini tırmandırarak bu bataklıkta kendisini kurtarma çabasında.

Bu savaş iktidarın kendi savaşı.

Bu savaş ezilen halkların savaşı değildir.

Bu savaşa karşı çıkmak, savaş karşısında faşist iktidarın politikalarını teşhir etmek olmalı…

Faşist işgalciler ve kan emiciler, halkların yakasından ellerinizi çekin!

Bu savaşın sonuçlarını en ağır biçiminde ödeyen yoksul halklarımızdır.

Bu savaş sürdükçe bunu daha fazlasıyla ödeyecektir.

Bu savaş bölgenin kaynaklarını talan etmek ve ezilen halkları zulüm cenderesinde tutma savaşıdır.

İşgalci faşist savaş karşısında devrimci savaşı geliştirmek halklarımızın özgürlük umutlarının kapılarını açmaktır.

Faşist saldırı işgaller karşısında tek yol devrim.

Önceki İçerik2020’LER: İSYANLARDAN DEVRİMLERE…
Sonraki İçerikKanlı ellerinizi mültecilerin üzerinden çekin!