25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününde faşist erk zihniyetin başını çektiği faşizme, işgale, savaşa karşı mücadelede bir adım daha ileriye sıçrama perspektifiyle alanlara akmalıyız.
25 Kasım Kadına karşı Şiddet ve Maria Mirabel… Minerva Mirabel… Patria Mirabel… Kod isimleriyle, “Kelebekler”, ya da “Mirabel Kardeşler” …
Trujillo, 1960 yıllarda Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten faşist diktatörün adı. Mirabel Kardeşler ise, ona karşı verdikleri mücadele ile kadın özgürlük mücadelesinin öncü kadınları.
Eşit insan hakları ve demokrasi için mücadele eden Mirabel Kardeşler ve eşleri, Trujillo tarafından defalarca “terörist” ilan edildi, tutuklandı. Trujillo, mal varlıklarına dahi el koyduğu Mirabel Kardeşleri, “ülkenin en büyük iki sorunu Kilise ve Mirabal kardeşlerdir” diyerek hedef de gösterdi.
Bu cümlenin hemen sonrasında Trujillo yanlıları kimi kaynaklara göre hükümetin gizli polisleri, hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen Mirabel Kardeşler’in aracını durdurdu. Üç kadına önce cinsel saldırıda bulundular sonra kadınları sopa ile döverek öldürdüler.
Faşist sistemin erkek egemen devlet şiddeti sonucunda oluşan cinayetler, basına “kaza” olarak yansıtıldı.
Tarih, 25 Kasım 1960 idi. Öldürüldüklerinde Patria 36, Minerva 34, Maria Teresa ise 24 yaşındaydı.
Onlardan geriye, şiddete karşı mücadele eden kadınların kararlılığı kalırken, faşist diktatör Trujillo ise tarihin çöplüğündeki yerini aldı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999’da 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan etti.
Tarih boyunca gerek toplumsal mücadele de devletler tarafından, gerekse eş, sevgili, baba vb nedenle katledilen tüm kadınlar Mirabel kardeşleri katleden zihniyetle aynıdır. Erkek egemen bir sistem olan kapitalist-faşist sistemin kadına yönelik yaklaşımının sonucudur.
Bir 25 Kasım’ı karşıladığımız bu günlerde, içinden geçtiğimiz süreçte dünya genelinde gelişmeler adeta baş döndürücü bir hızla yaşanmakta. Savaşlar, işgaller halkların başkaldırısı ve uluslararası emperyalist ve onların yerli işbirlikçileri arasındaki çelişki çatışmalarda her gün yeni dengeler, yeni ittifaklar şeklinde yön değiştiriyor. Dünya çapında birbiriyle karşıt iki rakip şeklinde konumlanan ABD-Rusya, Rojava devriminin yok edilmesi noktasında çıkarları temelinde bir araya rahatlıkla gelebiliyorlar. Dünya halklarına yeni bir umut ve kadınların kurtuluşunun simgesi, öncüsü olan Rojava ile simgeleşen kadının kurtuluşu ve öncülüğü boğulmak istenmektedir.
İnsanlığa büyük acılar yaşatan bir ve iki paylaşım savaşından sonra bugün üçüncü paylaşım savaşının yoğun yaşandığı bir dönemdeyiz. Birinci paylaşım savaşı öncesi Lenin’in söylediği, yaptığı değerlendirme “eğer sosyalizm kazanamazsa, kapitalist devletler arasındaki barış yalnızca bir ateşkes, bir fasıl, halkları yeniden boğazlamak için bir hazırlık olacaktır”. Evet tam da bir asır öncesinde Lenin’in ifade ettiği gibi, bugün emperyalist kapitalist ülkeler barış, demokrasi adına her alanda yeniden dünyayı paylaşmak ve yeni alanlar, pazarlar elde etme savaşında halklarımız boğazlanmakta, katledilmekte. Bu savaşta en başta da kadınlar hedef alınmakta. En çok kadınların birlik gücünden korkan bu faşist sistem, kadınlara her türlü şiddeti uygulanmaktadır.
Bu yaşanan çatışmalı süreçte yine en çok katledilen, hedef tahtasına oturtulan kadınlardır. Kuşkusuz ki bunun nedenleri var, son yıllarda giderek yükselen kadın mücadelesi ve birçok alanda toplumsal muhalefete kadın öncülüğünün daha fazla öne çıkması büyük bir etkendir.
Ortadoğu’da başlayarak halkların başına bela ettikleri dinci faşist DAİŞ zihniyetinin insanlık düşmanı, başta da kadın düşmanı yönelimini yerle bir eden, onu yenilgiye uğratan en önemli güç kadınlardı. Kadınları ikinci sınıf, bir meta haline getiren faşist erkek egemen sistem, tüm bu gelişmeler karşısında dünya genelinde giderek yükselen kadın uyanışı ve Rojava deneyiminden bu nedenle faşist egemenler korkuyorlar. Kadınların yeni dönem öncülüğü ve toplumu birleştirici, din, dil, ırk ayrımı yapmadan yaşamı yeniden örgütlemeleri, hayatı özgürleştirme ve özgür eşit bir yaşam için önemli bir dinamik ve öncülük göstermeleridir.
Başta uluslararası emperyalist-kapitalist sistem olmak üzere ülkemizde ki faşist diktatörlük kadının köleliğini, erkek egemen zihniyetini sürdürebilmek için kadına karşı şiddeti ve kırımlarını teşvik etmekte, onların yaşam alanlarını daraltma çabasında. Kadın cinayet ve kırımları cezasız kalmaktadır. DAİŞ zihniyetli dinci faşist Türk devleti içine girdiği yeni süreç ve yönelimle kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet en üst boyuta ulaşmıştır.
Erkek egemen zihniyete Karşı, emperyalist-kapitalist sisteme karşı, kadın cinayetleri ve kırımlarına karşı sadece bir gün değil hayatın her alanında ve yaşamın her anında mücadele etmek, mücadeleyi yükseltmek, halkların, cinslerin ortak özgür yaşamını örgütlemek hepimizin ortak sorumluğudur.
Patriyarka’ya karşı savaş, faşizme karşı savaştır
Jin jiyan e, jiyanê nekuje
Devrimci Cephe
24 Kasım 2019