Kadın Özgürlük Gücü yayınladığı mesaj ile kuruluşunu ilan etti. ” Dünyanın dört bir yanında emperyalizme, faşizme, erkek egemenliğine karşı düşen ve dövüşen kadınlara selamımızla! ” başlığıyla başlayan mesajın ” Binlerce yıllık sömürü düzenine isyan bayrağını çeken kadınların savaş gücünün, Kadın Özgürlük Gücünün ilanı ” olduğu belirtildi. Mesajın tam metni şöyle:
KADIN ÖZGÜRLÜK GÜCÜYLE ZAFERE
Dünyanın dört bir yanında emperyalizme, faşizme, erkek egemenliğine karşı düşen ve dövüşen kadınlara selamımızla!
Bu metin binlerce yıllık sömürü düzenine isyan bayrağını çeken kadınların savaş gücünün, Kadın Özgürlük Gücünün ilanıdır.
Bugün sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz dünya yolunda, kadınların kurtuluşu için bulunduğu her alanda, erkek egemen sistemi ve onun dayanaklarını hedef alan kadınların devrimci zor örgütünün tarih sahnesine çıkış günüdür. Kadın özgürlük gücünün temel hedefi patriarkal terörü yok etmektir.
Çağımız insanlık tarihinin en karanlık çağıdır. Biz, dünyanın yarısını oluşturan kadınlar erkek egemen sistemin en gelişmiş aygıtlarının saldırısı altında varoluş mücadelesi sürdürmekteyiz. Çünkü kapitalizm, nasıl ki iktidar gücünün hâkim olduğu en gelişkin düzeyse, patriyarka da iç içe geçtiği kapitalizmle birlikte en aşağılık aşamasındadır.
Bütün devlet biçimleri, iktisadî alt yapısı, ulusları, sınırları, kültür-ahlâk ve hukukuyla kapitalist sistem, nasıl işçi sınıfının kanından besleniyorsa, kadınları da aynı araçlarla ezmekte ve sömürmektedir.
Çağımız kadınların emek, beden ve kimliklerinin son haddine kadar sömürüldüğü, emperyalist çağdır.
Patriyarka, kadınları sınıfı, etnik kökeni, ideolojisi, yaşı, inancı ne olursa olsun ikincil cins olarak konumlandırıp, kadın kimliğinde buluşturmaktadır. Kadını nereden sömürüyorsa, oradan tanımlamaktadır; iyi bir köleliğin bütün sıfatlarını kutsar, özgür bir kadın olmanın bütün niteliklerini tecrit eder.
Modern hukuk yapıları, gelişkin zor aygıtları, eğitim sistemleri ve dünyayı saran medya ağlarına rağmen, kadın bedeni sürekli saldırı altındadır. Her şeyin meta hâline geldiği sistemde kadınlar, bütün dünyanın gözü önünde pazarlarda satılmakta, tacize-tecavüze uğramaktadır. Fiziksel/cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet, en yaygın hâliyle ev içinde ve kamusal alanda uygulanmaktadır. Erkek ve devlet şiddetiyle yaşam hakkı ellerinden alınan kadınların sayısı gün be gün artmaktadır. Bugün kadın bedeni kocanın, babanın, devletin, modern orduların özel mülkü altındadır. Dünyanın hâkimleri, kadını bir cins olarak erkeğin mülkiyetinde köleleştirmiştir.
Kadın emeği, kapitalistlerin ellerinde bir oyuncağa çevrilmiştir. Esnek ve güvencesiz çalışma, neoliberal politikalar, krizler, savaşlar; fabrikada, tarlada veya şirkette en çok kadını sömürmektedir. Kapitalizmin can damarı olan emek-gücünün yeniden üretilmesi yükü, görünmeyen emeğiyle dünya kadınlarının omuzlarına yüklenmiştir. Çin’den Pakistan’a, Tunus’tan Nijerya’ya, Yunanistan’dan Brezilya’ya ve bütün dünyada kadın işçi orduları, yoksulluk, sefalet ve açlık altında yaşamaya ve yaşatmaya çalışmaktadır.
İşte tam da bu nedenledir ki kadınların kurtuluşunun yolu işçi sınıfının ve dünya halklarının kurtuluşundan geçmektedir.
Ve yine bu nedenledir ki savaş, emperyalist işgal ve sömürüyle kan gölüne çevrilmiş Ortadoğu’da, kadınların devrimci zor dışında erkek egemenliğine karşı kullanabilecekleri bir yöntem, silahlı örgütlenmeden başka bir araç bulunmamaktadır.
Çünkü bedenimiz, Filistin’de, Lübnan’da, Irak’ta, Afganistan’da, Kürdistan’da savaş alanı ilan edildi. Onurumuz sömürgeci orduların ayakları altında ezildi. Çünkü kimliklerimiz, dilimiz yok sayıldı, katlimiz vacip görüldü. Canlarımız adına fetvalar verildi. Halklarımızın kaderi kanla yazılırken, biz kadınlar erkek-devlet şiddetinin, toplumsal cinsiyetin bütün boyutlarını yaşamaya devam ediyoruz.
Bu tarihsel süreçte var olma savaşını veriyor oluşumuz ne kadar netse, düşmanımız ve hedeflerimiz de o kadar nettir. Bugün Türkiye’de kadınlar sokak ortasında öldürülmekte, iş cinayetlerine kurban gitmekte, hayatın her alanında tacize uğramakta. Tecavüz ve cinayetlerin sayısı katlanarak artıyor. Binlerce kadın Özgecan’la aynı kaderi paylaşıyor. Nevin Yıldırım gibi tecavüzcüsünün cezasını kendisi kesen kadınlar tutsak ediliyor, ölen tecavüzcünün babalığını devlet devralıyor. Polisler, jandarmalar, gardiyanlar çocuklara topluca tecavüz ediyorlar. Soma’da ölen kocalarının ardından kadınlar açlıkla imtihan ediliyorlar. Kadınlara karşı açılan bu savaşın sorumlusu yargısı, polisi, hükümeti, adına iktidarda olduğu sermayesiyle açıkça AKP ve başındaki Erdoğan’dır. Kadın katillerini serbest bırakanlar, tecavüzcüleri hapislerde besleyenler, devrimci kadınları işkencelerden geçirenler bilsinler ki, işçi sınıfının ve halkların öfkesi gibi kadınların öfkesinden de tarihsel karşılıklarını alacaklardır.
Ortadoğu halklarının başına bela edilen gerici faşist DAİŞ çetesi de karşısında aktif savaş yürüttüğümüz düşmanlardan birisidir. Faşist DAİŞ, ortaya bırakıldığı andan itibaren Arap, Ezidi, Süryani, Kürt, Türkmen binlerce kadını katletmiştir. Emperyalistler ve başta AKP’nin hükümet etmekte olduğu T.C olmak üzere bölgenin birçok işbirlikçi devleti tarafından ideolojik ve askeri açıdan desteklenen DAİŞ, kadınlara cinsel, psikolojik şiddet uygulamakta, pazarlar kurup kadınları satmaktadır. Kadınların gözleri önünde çocukları, eşleri öldürülmüş; kadınlar, çetelerce tecavüze uğramışlardır. Yakın vakitte Suruç’ta onlarca Türkiyeli kadın devrimci, AKP destekli DAİŞ saldırısıyla şehit edilmiştir. Yine yoldaşımız Kader Ortakaya, Kobanê sınırında Türk ordusu tarafından hedef gözetilerek katledilmiştir. DAİŞ zihniyeti taşıyan, AKP’nin yemlediği binlerce erkek bugün Türkiye sokaklarında ellerini kollarını sallayarak dolaşmaktadır.
Güncel görevimiz, AKP-DAİŞ üzerinde odaklanan düşman hedeflerinin kadınların örgütlü mücadelesiyle vurulmasıdır. Savaşımızın ülke ve bölgedeki siyasal ve askeri hedefleri bütün kurumları, taşeronları ve yandaşlarıyla AKP, DAİŞ ve gerici-faşist güçlerdir. Kadın katilleri, tacizciler, tecavüzcüler bilsinler ki arkalarında devlet de olsa rahat uyuyamayacaklar. Güldünya’dan, Ayşe Paşalı’ya, Gülay Armağan’a kadar kadınların kanını yerde bırakmamak için savaşmak boynumuzun borcudur. Bütün aklımız ve ruhumuzla inanıyoruz ki, örgütlü gücümüzle erkek egemenliğinin bize karşı açtığı savaşı zaferle sonuçlandıracağız.
Bunun için, tutsak edildiğimiz şehirleri, evleri, okulları kurtuluşumuz adına yaşamımızın gerisinde bıraktık. Tarihin bu anlamlı sonucunu kadınların yıllar boyu ödedikleri bedellerden ve zaferlerinden çıkardık. Bayrağımızı Komün barikatlarını inşa eden Parisli kadınlardan, saraylara savaş açan Bolşevik kadın işçilerden; inancımızı Krupskaya’dan, Kollontai’dan, Zetkin ve Rosa Luxemburg’tan aldık. Nazi ordularının, Siyonistlerin, emperyalistlerin, işkence aletlerinin, faşist namluların karşısında dimdik duran kadınlar, bizlere şanlı direniş tarihlerini ve silahlarını emanet etti.
Tanya, Ulrike, Aynur, Zilan, Beritan, Arin, Sibel ve adını sayamadığımız başta Rojava’da düşmüş yüzbinlerce kadın savaşçıya yaraşır bir özgürlük gücü örmenin onurlu yükünü omuzlandık. Bu gücü, evlerde ve sokaklarda direnen analarımızdan, kadın işçilerimizden, üniversitelerdeki kız kardeşlerimizden ve başta cephelerde savaşan kadınlar olmak üzere bütün örgütlü kadınlardan alıyoruz ve bu gücün varlığı zaferimizi kesin kılıyor.
Bu inançla, bütün kadınları, yaşam alanlarını güçleriyle özgürleştirmeye, erkek egemenliğine karşı dayanışmayı esas alan tutarlı ve zafere kilitlenmiş bu onurlu savaşa dâhil olmaya, dünyanın her yanından kadınlarla, savaşı büyütmeye çağırıyoruz. Erkek egemenliğinin her mevziine savaş açıyoruz; bu mevzileri omuz omuza çarpışarak yıkacak, örgütlenerek, savaşarak özgürleşeceğiz
MAHİR YILMAZKAYA