İnsanlık her yenilgiden, yıkımdan ve zaferden kendini yeniden üretmiştir

Faşist TC e ve onun başında ki RTE ülkeye hakim kılmaya çalıştığı dini motifli faşist dikta rejimini pekiştirmek için her türlü saldırganlığa başvurmaktan kaçınmıyor. Bir yanda ‘’teröre karşı seferberlik’’ demagojisiyle tüm saldırı ve katliamlarını meşrulaştırmaya çalışırken diğer yanda da savaşı dışa taşıma çabasını sürdürüyor ki içteki uygulamaları ve mahlifleri „vatan millet ve milliyetçilik“ kisvesiyle baskı altına almaya, sindirmeye çalışıyor.

Toplumda insanları yaşam tarzlarına müdahale, sindirme baskı ve OHAL, KHK’larla dayattığı işsizlik, yarınına iş korkusu ile toplumu teslim alamaya çalışıyor. Ve kendisinin suç ortağı ve yandaşı Feto ile girdiği uyuşmazlık ve iç çatışmanın ardında darbe karşı darbe ikileminde asil hedefin onlar olmadığı artik sağır Sultancıda bilinmektedir. Onlara karşı tedbir alıyormuş, mücadele ediyormuş görünümüyle asil olarak ezilenlere, sömürülenlere, kadanalar, halklara karşı yasalar çıkarmakta, her gün yeni dayatmalarda bulunmaktadır.

Ülkeyi adeta bir açık cezaevine çevirirken, cezaevlerinde her turlu işkence, baskı yetmiyor, tek tip elbise dayatmasını gündeme getiriyor. Topluma dayatmaya çalıştığı tekçi zihniyetinin cezaevleri ile birlikte yaratmak istediği toplumun ta kendisidir. Sık sık vurguladığı; “Tek din” diyerek Alevileri ve diğer inançları dışlıyorduysa, “tek millet” diyerek Kürt halkını ve diğer azınlık halklarını dışlıyorduysa “tek tip elbise” politikası ile de cezaevindekileri toplumdan dışlayarak, tutsakları toplum gözünde “insanlıktan çıkmış yaratıklar” durumuna getirmek, itibarsızlaştırmak, siyasal kimliklerini yok etmek istiyor. Bu ayni zamanda bir mozaikler topluluğu olan ülkemize ve haklarımıza dayatılan “tek tipleştirme” tamda RTE Faşizmine ta kendisidir.

Bugün ülke ve coğrafya bir tarafta kan gövdeyi götürürken, birçok bölge yakılırken, cezaevlerinde siyasi tutuklulara işkence yapılırken, sokaklarda kendi geleceğine sahip çıkmaya çalışan duyarlı insanlar darp ediliyorken, faşizmin borazanı haline gelen medya TV-programları ile hiç bir problem olmadığını, ülkenin diriliş ile küllerinden geçmişte ve yeniden doğduğunu demagojisiyle mutlu bir tablo sunulmaya çalışılıyor.

Kürdistan’ın yerle bir edilip yok edilirken, Dersimin dört bir tarafında operasyonlarla birlikte yakılıyorken, yaklaşık on gündür Pülümür, Hozat, Nazmiye ve Ovacık ilçelerinde devam eden yangınlar binlerce hektarlık alanı yok etti. Halkın yangınlara müdahalesi “güvenlik” gerekçesiyle engellenirken, ormanlık alanlardaki binlerce yaban hayvanı ve doğa yok oluyor.

Diğer yanda bu gün F tipi Hapishanesi’nde tutsaklar ve toplumsal muhalefete Nuriye ve Semih açlık grevlerinin dalgası büyüyor. Tek tip elbiseyle birlikte bu önümüzde ki günlerde gündemin yoğunluğu olacak hem de toplumsal muhalefetin odak noktası olacaktır.

Siyasi tutsaklar tek tip elbise uygulamasıyla ilk karşılaşmıyor,12 Eylül faşist cuntasının tek tip elbise dayatmasına karşı direnen devrimci tutsakların bizlere devrettiği önemli bir mücadele deneyimi var. Anacak bu deneyde öğrenmek ve o dönemin hata ve yanlışlarına düşmemek açısında önemlidir. Çünkü o dönem ilk tek tip elbise gündeme geldiğinde bir kısım sol çok keskin tavır alışla sonrada dönüp onu giymek durumunda kalmıştır. (İstanbul cezaevlerinde o dönem sadece Devrimci Sol, TİKB ve Partizan Yolu (16 Haziran) tutsakları tek tip elbiseyi giymedi ve yürütülen direnişle tek tip kaldırıldı.) Bugünde çok iyi biliyoruz ki devrimci tutsaklar o paçavraları o gün nasıl paspas yapmıştıysa bugünde bunu yapacaklardır. Bu konuda karamsar ya da farklı ruh halinde olanlar bunu hatırlatmakta fayda vardır ve soruna yaklaşırken o günde sağlıklı dersler çıkarmalıdır.

Bu kadar saldırganlık ve barbarlık karşısında direnmekten başka seçenek yok, ezilenlerin, sömürülenlerin, muhaliflerin elinde, bu çok açık, tartışılmaz. Çünkü artik ne ülke, ne hakım sınıflar, nede biz muhaliflerin düne dönme dün gibi düşünme, hareket etmenin ne koşulu nede gerçekliği vardır. Tek yol kalmıştır direnmek ve bu saldırganlığı faşist diktayı alt emektir. Yaşanan durgunluk ya da cılızlaşmış görünümlü muhalefet ve kitle hareketlerinde ki katılımdaki görünürdeki düşüler bizleri karamsarlığa yitmemelidir. Tam tersi bu kadar zulme rağmen bunun nedenlerine kafa yormalı, kitlelere dokunma, onlara temas etmedeki eksiklerimizi hızla görüp gidermeliyiz. Yoksa sürecin sertleşmesi ve çatışmanın sertleşmesi karşısında zikzaklar çizmek, geçmişe özlem duymak olmamalıdır. Dün artik yoktur sadece dünde çıkarılması gereken dersler ve geleceğe ışık tutacak deney tecrübe vardır. Dünde bize kalan birikimlerdir. Çünkü sürecin karakteri ve mücadele tarzı artık çök değişmiştir. Bugünün artık konuşma tarzı başka olmak zorunda.

Unutmayalım İnsanlık tarihi; savaşları, yenilgileri, zaferleri, ilerleme ve gerilemeleriyle, sorunları, çözümsüzlükleri, yıkımları ve yeniden başlangıçlarıyla bir bütün. Eğer insanoğlu; her yıkımın, sorunun, çözümsüzlüğün, tıkanmanın ve yenilginin altında kalan bir tarihe sahip olsaydı, insanlığın bu muazzam gelişimi ve bugünkü tarihi de olmazdı. İnsanoğlu; her yenilgiden, yıkımdan ve zaferden kendini yeniden üreterek, sürekli bir gelişim göstermiştir. İşte bunun içindir ki Başaracağız…

Şemdin Şimşir

14 Ağustos 2017

 

Önceki İçerikİsviçre’de faşizme karşı mücadeleyi yükseltme çagrısı
Sonraki İçerikHBDH: Tek tipleştirme saldırısını direnişle püskürtelim