Hayır da hayır vardır, tekerlemesini çok sık tekrarlıyoruz ama ne yazık ki her zaman hayır da hayır olmuyor. Bunun için bugün de maalesef hayır da hayır yok. Çünkü dönem devrim dönemi, süreç devrim süreci. Bunun için bu süreci kazanmak istiyorsak, kaçamak dövüşmeyeceğiz, kaçamak dövüşmekle hiç bir savaş kazanılmamıştır, kazanılamaz…
Daha öncede bir çok defalar ifade ettik yine edelim; bugün ya süreç ve Türkiye değerlendirmemiz yanlış, ya da biz yanlış yerde duruyoruz.
Tek adam diyoruz, faşist diktatörlük diyoruz, diktatör Erdoğan diyoruz. Parlamento yok, yasa, hukuk yok, yok oğlu yok. Her şey şeriatçı faşist RTE’nin iki dudağı arasından çıkana bağlı. En radikalimizde en reformistimize kadar hepimiz bunu söylüyoruz. Hatta bazılarımız hızını alamıyor ‘’Erdoğan yargılansın‘’ deyip bir bilinmeze havale ediyor. Seçilmişler tutuklanıyor, belediyelere kayyumlar atanıyor, bir gecede 360 kurum kapatılıyor… Ülke adeta bir açık cezaevine çevrilmiş durumda, bunları sayfalarca sıralamak mümkün…
Peki öncelikle şunu soralım, bu saydığımız sıfatlarda dünyada seçimle yıkılan bir tek diktatörlük var mı?
Yaşananlardan ders çıkarmak toplumsal mücadele yürütenler için olmazsa olmazdır. Einstein der ki “Aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek deliliktir.” Anlaşılan bizler ders çıkarmak yerine tekrardan medet umuyoruz.
Ne oldu, 7 Haziran seçimleri yok sayıldı. Legal siyaset ne yaptı bunu karşısında, onu meşhurlaştırdı, geçici hükümete bakan verdi. Ama o bakanlara bile tahammül edilmedi, üstleri çizildi. Bununla onun bu uygulaması meşhurlaşmış oldu. Kasım seçimlerine gelindi, seçimlere girildi, her türlü hile ve hokkabazlık yapıldı, bizim sivil siyaset ise kalktı seçim sonuçlarına saygılıyız dedi…
Bugün faşist sistem kendisini ırkçılık, tekçilik üzerinden yeniden dizayn ederken, bunun yasa anayasasını oluştururken, biz yine ne yapıyoruz, onunla seçim yarışına giriyoruz. Ne olacak, yine her türlü hırsızlık, hokkabazlığı yapacaklar ve bilmem yüzde kaçla halk onayladı diyecekler. Bizlerde bunu meşrulaştıran olmaktan öteye gitmeyeceğiz.
Yukarda da ifade ettik, aynı yöntemleri tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemek bize has galiba?
Bugün her türlü zulüm, katliamın, yasadışlılığı eline alan bu sitem, kendi yasalarını yok sayarken, bir gün söylediğini ertesi gün yalanlarken ondan hangi ahlaklı ve dürüst davranışı bekliyoruz.
Halklarımıza savaşı dayatan, kendi şeriatçı anlayışını her alanda adım adım ören, hayata geçiren, salt ülkeyi değil, bölgeyi korkunç bir savaşa sürüklemek için her türlü adımı atan bu iktidarla mı seçim yarışı yapacağız?
Başta da belirttiğim gibi tüm buna rağmen hala halkoylamasına katılıp hayır demek onların bu oynadığı tiyatroya ortak olmak, onların, bu gayri meşru iktidarlarını meşrulaştırmak ve bu suça ortak olmak olacaktır.
Gelinen aşamada taktik denilen o parlamenter mücadelenin hiç bir zemini ve dayanağı kalmamıştır. Daha gerilere gitmeden son iki haftadır anayasa çalışması ve oylamalarını hepimiz izliyoruz. Bu yüzsüzlük, bu kepazeliğe ortak olmanın hiç bir açıklaması ve inandırıcılığı olamaz. Bunda ısrarla liberallere teslim olmak, geleceğimizin karanlığa gömülmesine ortak olmaktır.
Bugün bizlere dayatılan ya teslim olmak, ya da kaçamak hiç bir yola sapmada bu rezillik karşısına dikilip savaşmaktır. Diktatörlük ve faşizm diyorsak ve bunda samimiysek, o zaman dünya mücadeleler tarihinin de gösterdiği gibi onlarla seçim yarışına, oyunlarına ortak olmak değil, onlara cephe de bayrak açmaktır. İnsanlık tarihinde bunu yapanlar kazanmıştır. Dün olduğu gibi bugün de tek çözüm bu gidişat karşısında dik durmak ve onu meşrulaştıracak oyunlara gelmede direk ona karşı bayarak açmaktır.
Tersi durumda yarın geleceğimiz karanlıklara gömüldüğünde dünyanın lanetlileri arasında olacağımızı unutmayalım…
Ama dünya insanlık tarihinde de, devrimci mücadele tarihinde de çok iyi biliyoruz ki, faşizm yenilebilir, faşizmi yenmenin tek yolu örgütlenmektir, ona karşı mücadele etmektir, onun şiddeti karşısında devrimci şiddeti geliştirmek, siyasi olarak, hiç bir mücadele yöntemini reddetmeden mücadele etmektir. Devrimci şiddet eylemleri „kor şiddet“ ilan etmek değil. Ya da faşizmin saldırılarını artırıyor demek hiç değil.
Bugün katliam, baskı, işkence, tutuklamalar karşısında halklarımız sinmiş, susturulmuş görünse de bu içiten içe büyük bir öfkenin kabarmasını da beraberinde getiriyor. Yeter ki mücadele ve mücadele yöntemlerinde net olalım ve koşullara uygun mücadele yöntemlerinde ısrarda vazgeçmeyelim. Marksizm’in tahlil metodu daima somut durumların somut tahlili olduğunu hepimiz söyleriz. Ama buna ne kadar uygun davranıyoruz sorusu kocaman bir hiç…
Mahir Çayan, Kesintisizler de: “Bizim gibi ülkelerde ki oligarşik yönetim rahatlıkla işçi ve emekçi kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerinin olmadığı tam bir dikta yönetimi ile ülkeyi yönetebilmektedirler. Buna sömürge tipi faşizm de diyebiliriz. Bu yönetim klasik burjuva demokrasisi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan “temsili demokrasi” ile icra edilir (gizli faşizm) ya da sandıksal demokrasiye itibar edilmeden açıkça icra edilir. Ancak açık icrası sürekli değildir. Buna sömürge tipi faşizm diyoruz. Genellikle ipin ucunu kaçırdığı zaman başvurduğu bir yöntemdir.”
Evet, büyük devrimci önder Mahir Çayan bundan yaklaşık 45 yıl önce yapmış olduğu bu değerlendirmede “sömürge tipi faşizm” tespiti bugünü dahi kavramakta, yorumlamakta bizlere yol göstermektedir. Ama ön yargısız bir yaklaşımla değerlendirirsek, “sömürge tipi faşizm” genellemesinden yola çıkınca, bugün yaşananlar “Sivil Darbe”, “AKP türü faşizm” vb tespitleri değil Mahir’in tespiti tamda yerine oturuyor.
Bugün somut koşulların somut talilinden yola çıktığımızda onların seçim oyunlarına ortak olmak değil, top yekûn bu sisteme hayır deyip, tek yol devrim demenin tam zamanı…
Mahir’le sonlandıracak olursak; „Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkânları bizlere vız gelir. Onlar bir avuç biz ise milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiç bir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır…“ (Mahir Çayan)
Şemdin Şimşir
20 Ocak 2017