Gazze’deki Holokost’un ağıt defteri

Filistin’de 1947’nin görüntüleri tekrarlanıyor, 1948’in; Gazze’den ciğerleri sökülmüş toprakları insanlar beyaz bayraklarla terk ediyor.

Büyük bir yalnızlık içinde İkinci Nekbe. Holokost’un 2023 versiyonu; ABD’nin kanatları altında, Avrupa’nın himmetiyle, İsrail’in eliyle. 1933-1945 arasındaki Holokost’un suç ortakları başka bir Holokost’un parçası; paralarıyla, silahlarıyla, kürsüleriyle, medyalarıyla…
Çaresizlik hissi milyonların içini kemiriyor lakin hükümetler, parlamentolar, siyaset baronları, ödenmiş gazeteciler ezberletilmiş kalıplarla İsrail’in müdafaa hakkı adına soykırıma mazeret uyduruyor.

Boğuyorlar!

‘Antisemitizm’ tartışmasıyla ekranları keşmekeşe veriyorlar; Gazze’den gelebilecek herhangi bir görüntüyü etkisizleştiriyorlar.

Gazze’deki savaştan daha büyük bir savaşı dışarıda veriyorlar; hakikati öldürerek, soykırımı önemsizleştirerek, itiraz cephesini terörize ederek.

75 yıla yayılmış sürgün, soykırım, tecrit, abluka, apartheid ve mutlak kötülük süreciyle sebep-sonuç ilişkisi kurmayı reddederek 7 Ekim’deki kanlı kesit üzerinde zamanı donduruyorlar. İsrail’in kafasındaki son kanlı perdeden rahatsız olan herkese kurbanlara dedikleri gibi “barbar”, “ilkel” ve “faşist” damgasını vuruyorlar.

Filistin davasına sempatisi olanları bile yalpalatan bir propaganda gücü: Sanki işgale direnen güçler sivilleri hedef aldığında meşruiyetini yitiriyor ama İsrail’in “kendini savunma hakkı” 2-3 yılda bir binlerce sivili katlederken meşruiyetini yitirmiyor.

İsrail’den yana büyük bir ahlaksızlık; Filistin’den yana müthiş bir çaresizlik!

***

İsrail bağırıp çığıranların hiçbir şey yapamayacağını bildiği için barbarlıkta sınır tanımıyor. “Kudüs düşkünü” Erdoğan mesela; Hamas için gürleyip sadece toz kaldırıyor. İsrail üzerinde zerre miktarı etkisi yok. Neden olsun ki? Adana-Ceyhan Limanı’ndan İsrail’e giden petrolde kesinti mi oldu? Azerbaycan, İsrail’in petrol ihtiyacının yüzde 40’ını karşılıyormuş, ne gam! Karabağ savaşında Azerbaycan ve Türkiye’nin yanındaki üçüncü ortak İsrail değil miydi; şimdi Bakü vanayı mı kısacak ya da Ankara yüklemeyi mi durduracak? Bombanın çeliği de Türkiye’denmiş. İsrail’e en büyük ihracat kalemi demir-çelik iken yalandan da olsa çıkıp “Savaş bitene kadar sana demir de yok çelik de” diyecek halleri yok ya? Nereden çıktı, ne alakası var, ticari ilişkiler ayrı! Aşdod Limanı Erdoğan’ın ailesini az mı zengin etti; “One Minute”, Mavi Marmara, Gazze derken ticaret alıp başını yürümedi mi? Başbakan Benyamin Netanyahu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ne yapıp ne yapamayacağından emin.

Pardon, İsrail elçisini gönderemeyen, kendi elçisini de sadece danışmalar için çağıran iktidarın diplomatik tepkisi çok ileriymiş gibi lafı neden yaptırımlardan açıyoruz ki, hadsizlik işte. Bir de kendi İslamcı tabanının “İlişkileri kesin” çağrısına had bildirdiler ya! İncirlik Üssü’ndeki eylemin “densizlik” olduğunu yüzlerine gaz sıkarak öğrettiler ya! Azarlayan da azarlanan da kendisi. Erdoğan “Netanyahu bizim için muhatap alınabilir biri değil artık. Onu sildik attık. Ama bağları tamamen koparmak, hele hele uluslararası diplomaside öyle bir şey olmaz” demiş. Ama yangında kül bırakmayan çıkışların uluslararası diplomaside mutlaka yeri vardır! İnanmayan abdestinden şüphe edebilir. Siyasal İslamcılar öteden beri günahlarını Filistin şalıyla örter. Tepki gösterirken de tutarsızlıktan yıkılır. Gündüz küfrettiğine gece tapar. Kendi zulüm dünyasındaki mazluma ses olamaz. İçindeki kötülüklere karşı duramaz; hukuksuzluklara, cinayetlere, katliamlara, yolsuzluklara, hiç yoktan yaşatılan felaketlere, tapındığı iktidarın kanlı ellerine! Sadece Filistin’le kendi hiçliğinden çıkar, öfkesini oraya patlatır, vicdanını rahatlatır ve duasına döner; parasına, malına, bencilliğine. Boykotları da birkaç gün sürer. “Hizbuşşeytan” diye lanetlediği Hizbullah’ın gözünün içine bakar; daha fazla füze atmasını bekler. “Neden savaşa girmiyor” diye hayıflanır. ABD’nin bölgenin direnç noktalarını çökerten bütün kirli tezgahlarına ortak olur. Suriye’deki vekalet savaşıyla en fazla İsrail’e hizmet eder. İsrail ve Yahudi lobisinden onlarca madalyayı hak eder. Ama Hamas’ı da sever…

***

Filistin, Arap rejimleri için de kitlelerin bağrında birikmiş öfkenin boşaldığı bir kanaldır, o kadar.

Arap Birliği yok hükmündedir, İkinci Nekbe yaşanırken haftalarca bir zirve bile yapamaz!

Ne Doğu ne Batı İsrail’i zorlayacak bir adıma yanaşıyor. İlişkileri kesen ya da donduran birkaç ülke hariç. Onların etkisi de sınırlı.

Petrol ve doğalgaz zengini Arap ülkelerinin lügatinde “ambargo” sakıncalı bir kelime. Şimdi büyük patron Suudi Arabistan önümüzdeki günlerde üç zirveye ev sahipliği yapacak. Öncesinde sınır çiziyorlar, kimse yaptırımlardan bahsetmesin diye. Yatırım Bakanı Halid bin Abdülaziz, İsrail ve ABD’yi temin etmenin derdinde: “İsrail’le normalleşme hala masada ve petrol silah olarak kullanılmayacak.”

Öldürmeye devam edin, işiniz bitince de arayın lütfen!

Suudiler Gazze’ye yaptıkları yardımların tutarı 100 milyon doları bulmuş diye ümmetten şükran bekliyorlar. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Paris’teki 14. Louis Şatosu’na döktüğü paranın üçte biri bile değil. Batı’nın sessizlik için ayırdığı rüşvet ondan daha cömertçe. Suudi Arabistan’la birlikte Ürdün, Yemen’de yalın ayak Husilerin İsrail’e attığı füzeleri kendi hava sahalarında düşürüyor. Ahali de onlardan büyük bir öfke bekliyor. AB bunu ödüllendirmekten geri durur mu? Soykırımı aklamaktan sorumlu Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ülkesi ayaklarının altından kayıp gidecek diye öfkelenen Ürdün Kralı Abdullah’a 900 milyon dolar çek kesti. Konuş ama oyunda kal! Ürdün Gazzelilerin sürülmesini savaş nedeni saydı ya! Mısır da Sina’nın her bir kum tanesi için binlerce canı feda etmekten bahsetti. Bu iki ülkenin teskin edilmesi lazım. Ve ödüllendirilmeleri.

Konuş ama oyunda kal! Yeter ki İsrail’in öldürme lisansına halel getirme! İsrail’in öfkesi geçinceye kadar cehennemi izle; uluslararası insani hukuku dert etme, savaş hukukunu, Cenevre Konvansiyonu’nu…

Vurulanları da görme; ambulansları, hastaneleri, okulları, kiliseleri, camileri, mülteci kamplarını, ekmek fırınlarını, su depolarını, elektrik santrallerini, iletişim tesislerini…
Paramparça edilen cesetleri, öldürülen BM çalışanlarını, gazetecileri, doktor ve hemşireleri.
Aileleriyle birlikte hedef alınan gazetecileri; eşi, çocukları ve kardeşleri dahil ailesinin 42 ferdini yitiren gazeteci Muhammed Ebu Hasira’yı, 11 aile üyesiyle birlikte öldürülen Filistin TV muhabiri Muhammed Ebu Hatab’ı, eşini ve oğlunu kaybeden El Cezire muhabiri Vail Dahduh’u… Andık ve bitti. “Özgür” medyadan değiller ki, dert etmeye değer mi? Oranın yası bu tarafta tutmaz azizim! Nehrin iki yakasında acılar eşit mi sandın?

7 Ekim’den bu yana 11 bin Filistinli toprağa gömüldü; 4324’ü çocuk, 2823’ü kadın, 649’u yaşlı. 40 bin bina yerle bir; 200 bin bina hasarlı.

İsrail’in güvenliği için hepsi kaçınılmaz kurbanlar. “Collateral damage.” Kanlı kılıf. Elinde hukuk, dilinde hak ve özgürlükler olan “demokrat hegemonya” böyle buyurdu, sen de öyle farz et! Kibrin gölgesinde huzurun kaçmasın, kariyerine zeval gelmesin.

***

İsrail soykırımın yol haritasını çıkarmış, adım adım gidiyor. Ekranlarda, kürsülerde, basın toplantılarında “İsrail uluslararası hukuku çiğniyor mu” sorusu karşısında kıvıran “büyük adamlar” sirkini izliyoruz.

13 Ekim tarihli İsrail İstihbarat Bakanlığı’nın etnik temizlik öneren politika belgesini genişçe yazmıştım.

17 Ekim’de Misgav Ulusal Güvenlik ve Siyonist Strateji Enstitüsü hükümete şunu tavsiye etti: “Şu anda Gazze Şeridi’nin tamamının Mısır hükümetiyle koordinasyon içinde tahliye edilmesi için eşsiz bir fırsat bulunmaktadır.”

Başında Meir Ben Shabbat var. Netanyahu’nun eski ulusal güvenlik danışmanı. Fizibilite raporu çıkarmışlar. Mısır’da 6 milyon insanın yerleştirilebileceği inşaat halindeki binalar, boş binalar ve bina yapılabilecek uygun arazilerin dökümünü çıkarmışlar. Maliyet hesapları yapmışlar. Özetle 5-8 milyar dolar finansmanla sürgün planı biter diyorlar. Mısır’ı planlama masrafından da kurtarmışlar.

2014’te Knesset Başkan Yardımcısı Moshe Feiglin de yedi maddelik etnik temizlik planı önermişti. Çoğunun dilinde ‘işi bitirmek’ var. Bu fırsat kaçmaz! İsrail kabinesinde gerekirse nükleer bomba kullanılması gerektiğinden bahseden bile çıktı. İsrailli subay cephe hattında gaz veriyor: “40 küsür yıllık hayatımın en mutlu ayı. Toprak bizim. Bütün ülke! Hepsi bizim! Gazze dahil! Lübnan dahil! Bütün vadedilen topraklar! Fena halde geri döneceğiz! Guş Katif, ulaşacağımız noktaya kıyasla o kadar küçük.” Guş Katif, Gazze’ye saplanmış Yahudi yerleşim merkezlerinden biriydi. Yerleşimci sağ ve dinci tayfalar İsrail’in 2005’te buralardan çekilmesini asla affetmedi.

Gazze’nin haritadan silinmesine karşı çıkanlar da “Şimdi zamanı değil ama koşullar elverince elbette” diyordu. Sol kanattan tarihçi Benny Morris bunlardan biriydi.

***

Nasıl bitecek, nerede son bulacak?
Bölgeyi üçüncü kez turlayan Amerikan baş diplomatı Antony Blinken “ateşkes” diyen bütün muhataplarının çağrılarını görmezden geldi. Bir de dünyaya sorumlu liderlik gösterisi sundu: “İsrail Gazze’yi yeniden işgal edemez”, “Gazze’yi kontrol edemez”, “Gazze küçülemez”, “İnsanlar yerlerinden sürülemez…”

Netanyahu hepsini yapmakta kararlı, Amerikan desteği de arkasında, sarsılmaz. Kongre’de buna itiraz eden tek Filistinli vekil Rashida Tlaib tasarıyla susturuldu. Temsilciler Meclisi’nde olağanüstü kınama cezasına 234 evet, 188 hayır oyu çıktı. O da “Susmayacağım” dedi, bu da onlara dert olsun.

Amerikan yönetimi BM Güvenlik Konseyi’nde ateşkes çağrısı yapan bütün tasarıları engelledi. Bölgeye gönderdiği iki uçak gemisi ve bir nükleer denizaltı ile İsrail’in güven içinde katliam yapmasını temin etti. Bu savaş için 14 milyar dolar bütçe ayırdı. Ben-Gurion Havaalanı’na silah dolu askeri kargoların biri inip öteki kalkıyor. İsrail’e 1948’den Mart 2023’e kadar yapılan yardımın miktarı 158 milyar dolar. Blinken ya soykırıma ortaklığın utancı ya da İsrail’i yüzüstü bırakmamanın gururuyla yaşayacak!

Doğu Kudüs’te, Hayfa’da, El Halil’de Gazze’de olanı içine sindiremeyen Yahudiler Filistinlilerle ortak çağrıya eşlik ediyor: “Savaşı durdurun!” Sesleri ağlama duvarına çarpıp dönüyor. ABD’de de bazı anti-Siyonist Yahudiler, Yahudi toplumundan aydınlar, siyasiler ve Holokost’tan kurtulmuş olanlar, ‘barış, barış’ diyor ama Hıristiyan Siyonistler hepsinin üzerinden geçiyor.

75 yıldır peyder pey topraklarından sürülenler şimdi insanlıktan da sürülüyor. Bu deliliğe kendini kaptıranların bir kısmı için “en iyi Filistinli ölü Filistinli”, bir kısmı için de onlara ödettirilen bedel “gerekli kötülük.” Sömürgeci ve işgalci olup da İsrail’den başka kendini ‘kurban’ olarak sunan başka bir devlet yok. Filistinliler yegâne ve daimî kurbanın yanında ‘kurban’ bile olamıyor.

Belki tarih patolojik intikamcıların akıttığı kanla yazılacak ama bundan onların düşlediği bir hikâye çıkmayacak.

Fehim Taştekin

Önceki İçerikFilistinli devrimciler: “Direnmek tüm Filistinlilerin görevi”
Sonraki İçerikBangladeş’te tekstil işçilerine polis saldırısı