Garibe Gezer, avukatı Jiyan Tosun’a gönderdiği son mektupta cezaevinde uğradığı işkenceyi ve cezaevi şartlarını anlatıyor: “Bütün gün size anlattıklarımı düşünüyorum. Sanki anlattıklarımı ben yaşamamışım da içimde ikinci bir kişi ben olmayan biri yaşamıştı.”
Garibe Gezer mektubunda yaşadıklarını şöyle dile getiriyor:
“Sizinle görüşmemden sona hücreye geldiğimizde öyle bir dalgındım ki yanlış koridora saptım. Gardiyanlar, ‘yanlış gittin, geri gel’ diye defalarca seslenmesine rağmen ne dediklerini duymuyordum. Sözlü olarak anlatmak çok daha zormuş. Bütün gün size anlattıklarımı düşünüyorum. Sanki anlattıklarımı ben yaşamamışım da içimde ikinci bir kişi ben olmayan biri yaşamıştı. Görüş yaptığımız gün battaniyelerimi idareye yıkamaya gönderdim. Akşam sayımında koridora bıraktılar. Oradan alıyoruz. Sayıma geldiklerinde koridordan battaniyelerimi almak istedim. Gardiyanlar battaniyelerimi havalandırmaya attılar. Almama izin vermediler. Aldığım zaman da gardiyandan biri omzuma vurup, almama izin vermiyordu ve olay çıkarmak istedi.
Susmadığımızda saldırganlaşıyorlar
Anlayacağınız bu taciz-işkencenin üstünde susmadığımız dönemlerde daha bir saldırganlaşıyorlar. Ağustos ayının son haftasında görüşe halamı almadılar. Ailenin getirdiği kıyafetleri bile almamışlardı. Sorduğumda ‘kotan doldu’ dediler. ‘Alıp depoya koysaydınız, değişim için alırdım’ dediğimde depoda bekletme hakkımın olmadığı tarzında konuşmalar yaptılar.
Tedavi hakkı engellendi
Yaklaşık bir aydan fazladır hücreye götürülen arkadaşlarımızın eşyaları verilmiyor. Haftalarca hiçbir ihtiyaçları verilmeyip, ağır tecrit koşullarında işkence altında, hücre cezası yatıyorlar. Hastaneye giden arkadaşların sevklerine engel olunuyor, tedavi haklarımız elimizden alınıyor. Telefona çıktığımızda isim söyleme dayatmasında bulunuyorlar. Ellerindeki evrakta isimlerimiz yazılmasına rağmen ‘ismini söyle’ diye emir veriyorlar. Söylemediğimizde olay çıkartıp, telefon hakkımız engelleniyor.
Keyfi uygulamalar
Hijyen malzemesi eksik veriliyor. (Sıvı savun-çamaşır suyu) tek veriliyor. Neredeyse bütün mektuplarımız sansürleniyor. Yeni çıkarttıkları yönetmenlikle iki ayda bir kargodan kitap alabiliyoruz. Ama yönetmelikte kitap sayısı belirtilmediği halde, idare keyfi olarak üç tane kitap sınırı getirmiş. Dergilerimiz verilmiyor. Buna da abonelik şartı getirmişler. Abone olduğumuz halde, dergilerimizin eski ve yeni sayıları verilmiyor. ‘İnternet çıktısı verilmez’ diye yönetmenlikte hiçbir ibare belirtilmemesine rağmen onları da alamıyoruz.
İtiraz ettim daha yüksek geldi
Bana getirilen elektrik faturaları dört kişilik bir ailenin harcayacağı kadar yüksek. Elektronik eşyalar olarak sadece TV ve semaverim var. Bunları da beli saatlerde ve kısıtlı kullanmama rağmen 50-80 TL elektrik faturası getiriyorlar. Hapishane bütçesinden karşılansın diye dilekçe yazdım. Cevap alamadığım gibi daha yüksek elektrik faturası ile karşılaştım. İşin en komiği de ‘ücret kesilsin’ diye dilekçe yazmadığımız halde ve onayımız halde hesabımızdan elektrik faturası kesiyorlar.
Öldüğümüzde hakkımız aranıyor
Ortaokul ve açık öğretime başvurdum, kaydım yapılsın diye. Üç aydır kaydım yapılmadığı gibi bahane üstüne bahane uydurup onu da sürünceme de bırakıyorlar. İntihardan kaynaklı psikolojik sorunum olup olmadığını sormuşsunuz. Taciz ve işkenceden psikolojim etkilendi evet. Ancak intihara bilinçli olarak başvurdum. Çünkü ancak öldüğümüzde hakkımız aranıyor.
Yasal hale getirildi
Kadın katilleri ve tacizcileri korunup ödüllendiriliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra devletin eliyle gerçekleştirilen, taciz ve katliamları yasal hale getirildi. İntihar girişim eylemseldir. Şimdi böyle deyip, görüşmek dileğiyle diyorum. Zarfın içinde bana verilen cezaların evrakları ve 12.07.2021 tarihli dilekçem var. Tacizci ve işkencecileri ödüllendirmek için bana verilen cezalar…
Sevgilerle, umutla kalın.”