Zeytin Dalı’nda olduğu gibi muhalefet, Türkiye sınırlarının altında Kürtlerin liderliğinde bir özerklik oluşumunu önlemeye endeksli ‘ulusal dava’nın arkasında sıralanmak durumunda kalacak ve siyasal gündem ipotek altına alınacak. Mart seçimlerine seferberlik ve ‘fatihan’ havasında giren iktidar korktuğu tabloyu tersine çevirebilecek. En önemli hesap bu. 2015’ten seri maalesef sandığın yönünü ‘barut’ belirliyor!
Fırat’ın doğusuna müdahale niyetleri, birkaç ay içinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadeleriyle, “Bir gece ansızın gireriz” uyarısından, “Hazırlıklarımızı tamamladık” kararlılığına, oradan da “Harekâta birkaç gün içinde başlayacağız” sinyaline ulaştı.
Sahadaki askeri konuşlanma düzeni ve arz ettiği büyük riskler dikkate alındığında YPG ile ortaklığı ilerleten ABD ile zımnen de olsa mutabakat sağlanmadan bir kara harekâtına başlanması beklenmez. Normal mantık bunu buyurur. Lakin ne normalin ne de mantığın hüküm sürdüğü koşullardayız. “Nasıl ki Fırat Kalkanı ile Cerablus’a ya da Zeytin Dalı ile Afrin’i girdiysek pekâlâ Fırat’ın doğusuna da gireriz” çıkarımı kamuoyunda yok satıyor.
2016’da Cerablus-Çobanbey-El Bab üçgenine müdahale özünde YPG’nin Kobani’den Afrin’e yol almasının önünü kesmeye yönelik olsa da “IŞİD’e karşı” diye çerçevelendiğinden ABD’nin itirazı yoktu, Rusya’nın da yeşil ışığı vardı. Afrin’de ise Astana’da şekillenen ortaklığın getirileri üzerine hesaplar yapan Rusya’nın onayı alınmıştı. En basitinden operasyonu mümkün kılan Rusya’nın hava savunma kalkanını kapatmasıydı. ABD’nin Kürtlere taahhüdü IŞİD’den kurtarılan bölgelerle sınırlı olduğu için Afrin’le ilgili pozisyon alma gereği duymadı.
BASKI MEKANİZMASI OLARAK TEHDİT
Erdoğan epey zamandır ABD üzerinde baskıyı artıracak çıkışlar yapıyor. Kullanışlı tarafları olan bir baskı. Gerilim bu dönemin en büyük sermayesi.
Evvela sınır ötesi harekatın iç siyasette iktidar lehine getirisi başat motivasyon. Zeytin Dalı’nda olduğu gibi muhalefet, Türkiye sınırlarının altında Kürtlerin liderliğinde bir özerklik oluşumunu önlemeye endeksli ‘ulusal dava’nın arkasında sıralanmak durumunda kalacak ve siyasal gündem ipotek altına alınacak. Mart seçimlerine seferberlik ve ‘fatihan’ havasında giren iktidar korktuğu tabloyu tersine çevirebilecek. En önemli hesap bu. 2015’ten seri maalesef sandığın yönünü ‘barut’ belirliyor!
İkincisi, operasyon baskısı Washington’da Halkbank davası ve S-400’ler dahil Türkiye ile ilgili diğer dosyalar üzerinde Ankara’nın pazarlık gücünü artırıyor ve manevra alanı kazandırıyor.
Üçüncüsü, Erdoğan, ABD’yi “NATO’daki müttefikinle mi yoksa terör örgütüyle mi birliktesin” sorusu karşısında seçim yapmaya mecbur edeceği bir noktaya itiyor. ABD ise o noktaya gitmemek için teskin politikaları güdüyor. Menbic’te ortak devriye mekanizması bu politikanın bir uzantısı.
Ayrıca Erdoğan operasyon tehdidiyle Başkan Donald Trump’ı “Önümüzdeki 30 gün içinde IŞİD kalmayacak” sözü üzerinde sabitlemeye çalışıyor. Yani IŞİD’le savaşın bir ayda tamamlanacağına dair perspektifi YPG ile ilişkilerin kesileceği yönünde bir taahhüde dönüştürmek istiyor.
Trump’ın bu sözlerinden Suriye’den çekilme niyeti olduğu sonucunu çıkarmak zor. Amerikan askeri varlığı artık üç hedefle ilişkilendiriliyor: IŞİD’le savaş, İran’ı bölgeden tasfiye ve Suriye’de siyasi geçiş. Yani plan uzun vadeli. Nitekim 6 Aralık’ta Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, Suriye’nin kuzeyinde 40 bin kişiyi eğitip donatacaklarını ve daha programın yüzde 20’lik kısmını tamamladıklarını söyledi. 30 bin kişilik ordu planı geçen ocakta deklare edilmişti.
KISMİ BİR OPERASYON MU?
Şimdi Erdoğan neredeyse operasyon için tarih verdiğine göre ABD, Ankara’yı teskin etme adına Fırat’ın doğusunda kısmi ve noktasal bir operasyona yeşil ışık yakar mı?
Hiç kimse olur ya da asla olmaz diyecek durumda değil. Konuştuğum Kürt kaynakların da bu konuda şüpheleri var. Kısmi operasyon ihtimali üzerinde duruluyor.
Eğer kısmi operasyon olacaksa hedef olarak öne çıkan yerler Kobani gibi ‘Kürt kaleleri’ değil Arap yoğunluklu ya da Kürtlerle Arapların aynı oranlarda bulunduğu bölgeler. Özellikle Tel Ebyad (Girê Spî) ve Ras el Ayn (Serekaniye) üzerinde duruluyor. Son aylarda Türk medyasına sızdırılan operasyon planlarında da bu yerlere özel vurgu yapılıyordu. Bu iki yerle ilgili Erdoğan’ın boğazında düğümlenen bir şeyler var.
Serekaniye, Temmuz 2012-Şubat 2013 arasında Türkiye topraklarından geçirilerek sınırdan sokulan Özgür Suriye Ordusu şapkasını kullanan İslamcı örgütlerin YPG tarafından defalarca püskürtüldüğü yerdi. Tel Ebyad da 2014-2015’te IŞİD’in Türkiye sınırlarından beslendiği ana hatlardan biriyken YPG ve Arap ortakları tarafından kurtarılırken Erdoğan’ın “Arap ve Türkmenlere yönelik etnik temizlik yapılıyor” diye uluslararası toplumu ayağı kaldırdığı bir yerdi.
Epey zamandır her fırsatta Fırat’ın doğusuna operasyonu dillendirilirken bu iki yerin Arap kimliğine vurgu yapılıyor. Tabii yedek gündem olarak Türkiye’deki mültecilerin bir kısmını buraya gönderme planları da var. Burada Afrin’de olduğu gibi Arapları yerleştirerek sınır hatlarında ‘sakıncalı’ Kürt yoğunluğunu seyreltme amacı güdülüyor.
ABD NE YAPAR?
Yine de kısmi operasyona yeşil ışık yakılıp yakılmadığı belirsiz. MİT Başkanı Hakan Fidan geçen hafta Washington’a giderken ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de 7 Aralık’ta Ankara’ya geldi. Fırat’ın doğusu kuşkusuz ana gündemdi. Jeffrey daha sonra Gaziantep’te Menbic devriyesinin eğitim kampını ziyaret edip Suriye’ye geçti. Bu temaslardan ABD’nin tutumunu değiştirecek bir şey çıktı mı, bilmiyoruz. Ama ortada olan tutum az çok biliniyor:
Normal koşullarda, ABD operasyona karşı olduğunu, geçen ay TSK’nin Tel Ebyad, Kobani ve Zor Muğar’a sınırdan top atışları yapmasının ardından Türkiye-Suriye sınır hattına 12 gözlem noktası kuracağını ilan ederek göstermişti. Bu tür bir müdahalenin Deyr el Zor’un kuzeyindeki Hacin, Şaafa ve Susa bölgelerinde IŞİD’e karşı devam eden operasyonu sekteye uğratacağını belirterek bu karanlık gücün yeniden güç kazanmasından Türkiye’yi sorumlu tutabileceğinin işaretlerini verdi. Ayrıca ABD, Suriye’deki askeri varlığını önemli ölçüde İran unsurlarının varlığını bitirme hedefine endekslemiş durumda. Haliyle İran politikasının başarısızlığında Türkiye’ye de bir fatura çıkartabilir.
Amerikalılar daha önce TSK’nin havadan YPG’nin Karaçok’taki medya binasını vurması ve sınır ötesi top atışlarında bulunması üzerine sınırda devriye gezip bayrak gösterse de bunları ilişkileri rayından çıkartacak bir meseleye dönüştürmedi. Fakat bu sefer masaya konulan plan bir kara harekâtı.
Erdoğan’ın dünkü çıkışının arifesinde Pentagon sınırdaki gözlem noktalarının tamamlandığını açıkladı. Bu bir önceki tutumun tekrarı sayılır.
Konuştuğum Kürt kaynaklar da halihazırdaki yapıların hızlıca gözetim noktasına dönüştürüldüğünü ve bu noktalarda Amerikan ve Fransız askerleriyle birlikte YPG’lilerin de bulunduğunu söylüyor. Pentagon’un YPG ile ortaklığın sürmesi gerektiği yönündeki görüşü Trump döneminde de Suriye politikasının tayininde etkili oldu. Şimdi yanıt bulması gereken bir sürü soru var:
Trump, Pentagon’a rağmen Türkiye’yi memnun eden karar alır mı?
ABD’nin rızası yoksa Türkiye sınır hatlarında Amerikan ve Fransız askeri varlığına rağmen bir kara harekâtına kalkışır mı?
Bir papaz gerilimiyle ekonomisi alabora olan Türkiye, ABD ile yeni ve daha ciddi bir restleşmeyi göze alır mı? Yoksa hedef Fırat’ın doğusunu gösterip Menbic’te istenilen sonucu almak mı?
ABD operasyonun önünü almak için Menbic’te Erdoğan’ın iç kamuoyuna “İkinci Afrin zaferi” sunmasına imkân verir mi?
Her iki tarafı da kestirmek güç. Savaş gibi olabilecek en ciddi meselede bile ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ parolasıyla tabanını sarhoş edenlerin rotasını kestirmek artık kâhinlerin bile yanaşmayacağı bir iddia.
Fehim Taştekin
Gazete Duvar