Dublin Sözleşmesi, iltica sürecinde hangi ülkenin iltica başvurusundan sorumlu olduğuna dair uygulanan bir prosedürdür.
Son dönemlerde Avrupa’ya yoğun bir mülteci akını oldu. Ancak Avrupa Birliği sınırları içine giren bu mülteciler, istedikleri bir ülkede başvuru yapma haklarına sahip değiller. Aynı zamanda bulundukları bir ülkeden olumsuz yanıt aldıp, farklı ülkelerde başvurularda da bulunamazlar.
Dublin Sözleşmesi’ne göre, iltica eden kişinin başvurusundan sadece bir ülke sorumludur. İltica başvurusunda hangi ülkenin sorumlu olduğu Dublin Sözleşmesi (AP ve AB Konseyi’nin 26 Haziran 2013 tarihli 604/213 no’lu Yönetmenliği -III) kriterleri ile değerlendirilir. Bu üçüncü versiyon 1 Ocak 2014 tarihinden bu yana yürürlükte.
Belçika, Danimarka, Almanya, Fransa, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, İspanya ve Birleşik Krallık, 15 Haziran 1990 tarihinde Dublin konusunda anlaşma imzaladılar. Anlaşma 1 Eylül 1997 tarihinde yürürlüğe konuldu. Avusturya ve İsveç de Dublin’e aynı yıl dahil olurken, Finlandiya 1998 yılında, Norveç ve İzlanda ise 1 Nisan 2001 tarihinde dahil oldular.
1 Eylül 2003 yılında Dublin’in ikinci versiyonu yürürlüğe girdi ve böylelikle, Danimarka dışındaki bütün AB ülkeleri bu anlaşmaya dahil edilip EURODAC sistemi uygulanmaya başlandı. EURODAC (parmak izi merkezi) ile, Dublin sistemi, AB prosedürleri ve sorumlulukları açığa çıkarıldı.
1 Ocak 2007’de Bulgaristan ve Romanya, 1 Aralık 2008’de Lichtenstein ve İsviçre, 01 Temmuz 2013’te Hırvatistan Dublin’e dahil oldular. 1 Mayıs 2014’e gelindiğinde ise; Kıbrıs, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polanya, Slovenya, Slovakya ve Çekya AB’ye üye olurken, bu ülkeler otomatik olarak Dublin sistemine dahil edildiler.
Kısacası, bütün AB ülkeleri ile birlikte; İrlanda, Birleşik Krallık, Danimarka, İzlanda, Norveç, İsviçre ve Lichtenstein da bu sözleşmeyi uyguluyor.
Dublin sözleşmesine göre, bir mülteci ilk olarak hangi ülkede kayıtlara geçtiyse (ilk başvuru, yasal giriş veya giriş izni), kişinin iltica başvurusunu o ülke ele almak zorundadır.
Ancak istisnai durumlar da olabiliyor. Bu anlamda her zaman bir uzmanın görüşlerine başvurmak önemlidir. Herhangi bir istisnai durum bulunduğunda, itiraz süreci hemen başlatılmalıdır. Itiraz süreci sonrasinda ilk ülkeye 6 ay (bazı durumlarda 12 yada 18 ay) içinde iade gerçekleşmeli.
İsviçre ve Dublin
İsviçre Dublin Sözleşmesi’ni en sıkı uygulayan ülkelerden biri. Geri alma konusunda düşük, geri yollama konusunda ise yüksek rakamlar sergilemektedir.
Araştırmalara göre İsviçre, Dublin’den yararlanan ülkeler arasında en üst sıralarda yer alıyor. Örneğin Almanya geçen yıl Dublin gereği 3.968 kişiyi başka bir ülkeye yollarken, Almanya’dan 10 kat daha küçük olan İsviçre 3.750 kişi yolladı.
Geri alma konusuna gelince… Almanya 12.000 kişiyi geri alıp iltica başvurusunun yeniden değerlendirilmesini üstlenirken, İsviçre sadece 469 kişiyi geri almak zorunda kaldı.
Uluslararası Af Örgütü Amnesty’ye göre, İsviçre Dublin Sistemi’ni fazlasıyla sık kullanıyor ve Dublin vakası olmayan kişilere bile Dublin varmış gibi davranılıyor. Örneğin, kimi zaman Dublin’den dolayı ilk ülkesine gitmesi gereken, ancak o ülkedeki koşullar buna elverişli olmadığından dolayı İsviçre’den gönderilemeyen kişinin başvurusunun ele alınması gerekirken, İsviçre o kişiyi, “Belki ilk ülkedeki koşullar biraz düzelir de, geri yollarız“ mantığıyla bekletiyor.
Her ne kadar İsviçre insancıl nedenlerden dolayı Dublin’i uygulamak zorunda olmasa bile, bu imkanı neredeyse hiçbir zaman kullanmıyor.
Diğer ülkeler ise, özellikle de çocuklu aileler ya da yardıma muhtaç insanlar söz konusu olduğunda, insancıl davranış haklarını kullanıyorlar.
Federal Göçmenlik Dairesi (SEM) bu suçlamaları reddedip, bütün başvuruları tek tek değerlendirdiklerini iddia etse de, işleyişin içinde olmak ile birlikte, gündelik yaşamda prosedürlerin nasıl yol aldığını görüyor ve hissediyoruz. Diğer yandan, CVP ve SVP gibi sağ partiler bu durumdan son derece hoşnut oldukar için, İsviçre’nin uygulamayı doğru kullandığı, aksi taktirde itiraz hakkının bulunduğu tründen söylemler kullanılıyor.
Ancak, yasaları kendi lehine kullanan İsviçre, maddi sıkıntısı olan mültecilerin itiraz hakkını kullandırmazken, kişilere yönelik keyfi uygulamalarda da bulunuyor. Buna bir örnek;
Dublin’den dolayı kişinin başka bir ülkeye gitmesi gerektiğini kararlaştıran Göçmenler Dairesi veya beş günlük itiraz süreci sonrasında konuyu yeniden ele alan İdari Mahkeme, karar kişiye ulaştığında, kişinin birkaç gün içinde ülkeyi terk etmesi gerektiğini bildiriyorlar. Kişi gönüllü gitmek istemediği zaman, kelepçe takmak veya tutuklamak gibi aşırı uygulamalar da kullanılabiliyor. Bazı durumlarda, kişiler gönüllü gitmek istediklerini belirttikleri halde yine de bu tür uygulamalara maruz kalıyorlar.
Yasada var olan boşluktan dolayı bu duruma itiraz etmek neredeyse imkansız. Bununla birlikte bu kişilere hukuksuz bir şekilde, genel olarak 3 yıl İsviçre’ye ve böylelikle Schengen bölgesine giriş yasağı da konuluyor.
Federal İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (NKVF) raporuna göre, Mayıs 2016- Mart 2017 arasında 40 kez gerçekleştirilen özel taşıma (zorunlu) işlemlerinde 317 kişinin uçuşu gerçekleştirildi. Bu kişilerin yüzde 82’sine kelepçe takıldı. NKVF sözcüsü Leo Näf, böylesi uygulamaların kimi zaman gerektiğini belirtirken, kelepçenin sistematik olarak kullanımının büyük bir sorun teşkil ettiğini vurguluyor ve bu durumu insanların özgürlüklerine ağır bir müdahele olarak adlandırıyor.
Kantonal Adalet ve Polis Direktörlüğü (KKJPD) de NKVF gibi düşünüyor. Direktörlük daha önce Federal Hükümet ile birlikte bir önerge üzerinde çalıştı. 2016 yılından bu yana geçerli olan bu önergede kelepçenin sadece herhangi bir tehlike durumunda kullanılması gerektiği yer alıyor. Ancak pratikte bu önerge hiç de gözönünde bulundurulmuyor.
Diğer ülkeleride ki prosedürleri de gözlemleyen insan hakları kurumları, özellikle İsviçre’deki kelepçe uygulamasının yüksek oranda olduğunu, diğer ülkelere göre aşırı şekilde kullanıldığını bellirtiyorlar. Kurumlar, başka ülkelerde, geri yollanacak olan kişilere durumları açıklandığında, o insanlarla ilgili hiçbir sorun yaşanmadığını da vurguluyorlar.
Kaynak Haber Podium