DÊRSİM’İ YAKMAYIN, YAŞATIN, YAŞATIN Kİ BİRLİKTE YAŞAYABİLELİM

 

Mezra BOTAN

Şehit Ferhat Kurtay Akademisi – Mahmur Kampı – 13 Ağustos 2017

Kürdistan coğrafyası boydan boya dağlar, akarsular, verimli ormanlar ve mevsimlik ürün veren bereketli topraklara sahiptir. Bu topraklar insanlığın ikinci evi olmuş ve insanlığı korumuş, beslemiş ve bugüne getirmiş. İnsanlığın en güzel destanları, en güzel aşk destanlarının ve şiirlerinin yazıldığı en güzel anıları ve de en istenmeyen olayları bu topraklar üzerinde yaşanmış. İlk hayvanın evcilleştirilmesi, ilk buğdayın ekilip filizlenmesi, ilk şarkının bestelenmesi, ilk yazılı destanın anayurdu ve de ilk kralların çıktığı topraktır. Bu topraklarda bereket ve lanet, iyilik ve kötülük bir arada mücadele içinde bugüne gelmişler. Hüküm savaşlarının bitmediği bu topraklarda bu toprakların çocuklarına sadece kan ve gözyaşı kalmıştır. Bütün maddi-manevi zenginlikleri yağmalanmış, ferman ve katliamlardan geçilmiş, kültürel ve ulusal kimliği yasaklanmış, inancına ket vurulmuş ve aşağılanmak istenmiştir. İnancı ve kimliğini palavra ve yalanlarla hiçe sayıp çarpıtmalara maruz bırakılmıştır. Kendisi gibi olmayı ayıpmış gibi göstermeye çalışılmış bir coğrafyanın ve o coğrafyada yaşayan halkların gerçeğidir bu.

Kürdistan coğrafyası yani Mezopotamya coğrafyası bin bir güzelliği içinde barındırır. Kürdistan’da nice destanlar yaşanmış ve birçok inançta bu coğrafyadan bahsedilmiştir. Tevrat’ta cennetin tasvir edildiği bölge Mezopotamya topraklarıdır. Tevrat’ta söylendiğine göre Aden Bahçesinden dört nehir akmaktadır, bu dört nehirden ikisi Dicle ve Fırat’tır. Ayrıca yine Tevrat’ta Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’nda durduğunu söylemektedir. Aynı olay Kuran’ı Kerim’de de geçmektedir ama geminin oturduğu dağın Ağrı değil de Cudi Dağı olduğu söylenmektedir. Yine bir çok peygamberin yaşadığı bölgedir. Tabir-i caizse dört mevsimin periyodik olarak yaşandığı, çeşit-çeşit meyve, sebze, otların yetiştiği, dünyada eşi ve benzeri olmayan bir çok yeşillik ve hayvanın yaşadığı bölgedir Mezopotamya.

Kürdistan işgalcileri Kürdistan’ı dört parçaya bölmekle yetinmeyip, Kürdistan’ı yangın yerine çevirdiler. Her işgalci devlet kendine göre politikaları Kürdistan üzerinde deneyip bölgeyi tahrip ettiler. Her yeni uygulamanın amacı bölgeyi insansızlaştırmak ve tarihi gerçeğinden uzaklaştırmaktı ve sonuçta da Kürdistan’ı tahrip ettiler ve hala etmeye devam ediyorlar. Yıllardan beridir bölgedeki elektrik ve enerji ihtiyacını bahane ederek Kürdistan’da onlarca baraj yapıldı ve hala yapılmaya devam edilmekte. Devletin topyekûn imha ve inkar saldırıları çerçevesinde Kürdistan’da dağlar, ovalar ve ormanlar yakılıp harap edilmektedir. Bu yüzden Kürdistan’ın doğal bitki örtüsü tahrip edilmektedir. Var olan doğal denge bozulmaktadır. Kürdistan coğrafyasında yaşayan binlerce hayvan bundan etkilenmektedir. Hayvanlar doğal hayatından koparılıp, doğal dengeyi bozmaktadırlar. Kırsalda yaşamını idame eden köylülerin bağlarını, bahçelerini, mera ve otlaklarını yakarak göçe maruz bıraktırılıyor. İşgalci zihniyet köylerde bile Kürde yaşama hakkı vermemektedir. Bırakın insana doğal yaşamda olan vahşi hayvanlara bile yaşam hakkını çok görmektedir.

 

        İşgalci Zihniyetin İki Yüzlülüğü

Kuşkusuz doğal yaşam olmazsa bizde olamayız. Doğal hayatın bizi koruyup yaşattığı bilinmektedir. Ormanların depremleri engellediği bilinen bir gerçektir. Ayrıca ormanların insanların ve hayvanların yaktığı oksijeni yani karbondioksiti tekrardan oksijene çevirip biz canlılara sunmaktadır. Ormanlar, yani doğal yaşam olmazsa biz de olamayız. Ormanları, dağları yakan işgalci devlet Kürdistan ve Kürtleri yakmakta ve katliamın bir üst boyutudur. Türkiye’de bir orman yangını çıktığında, vatan millet Sakarya diyerek ellerindeki bütün kaynakları kullanarak söndürmeye çalışmaktadırlar. Medya günlerce an be an haber yapar ve olay yerinden haberi izleyicilerine aktarırlar. Bakanlar, komutanlar, valiler yani kısacası tüm devlet yetkilileri yangının söndürülmesi için seferber olurlar. Ama ormanlar bile Kürt görülmekte. Kürdistan’daki orman yangınları Türkiye’deki orman yangınları gibi haber konusu yapılmamaktadır. Hiç haber değeri görülmeyen bir olaymış gibi görülür. Batıdaki orman yangınlarına ciğerlerimiz yanıyor diyerek veryansın yapan yetkililer doğudaki orman yangınlarını görmemekte ve yanıp kül olmasına seyirci kalmaktadırlar. Bırakın sıradan basit bir yanlışlıkla çıkan bir orman yangınını, doğuda devlet ve ordu kendi ormanları yakmaktadır. Türkiye’de ihmal sonucu orman yangınları çıkmakta, doğuda ise devletin kendisi ormanları yakmaktadır. Batıda devlet yangınları söndürmek için tüm imkanlarını kullanmakta, doğuda ise devlet kendisi ormanları yakmakta ve söndürmek için kılını bile kıpırdatmamaktadır. Üstüne üstün bölge halkının kendi imkanlarıyla yangınları söndürmesine bile müdahale etmektedir. Kürdistan’daki halka ayrımcılık yapıldığı bir gerçek ama şimdi görüyoruz ki Kürdistan’daki ormanlar, dağlar ve hayvanlar bile Kürt görülmekte ve Kürtler gibi ayrımcılığa maruz kalmakta. Kürdistan mevzubahis oldu mu devlet vahşice saldırmaktadır.

Bu son zamanlarda Dêrsim başta olmak üzere Kürdistan’ın bir çok bölgesinde yine devlet eliyle ormanlar ateşe verilmiştir. Dêrsim, Cudi, Gabar ve bir çok bölgede devletin ordusu tarafından başlatılıp yaygınlaştırılan bu orman yangınları topyekûn yeni bir doğa soykırımı politikasının başlatıldığını göstermektedir. Askeri açıdan özgürlük hareketini dize getiremeyen ve büyük kayıplar veren faşist Türk Devleti Kürdistan doğasını tahrip ederek hem bitki örtüsünü bozuyor, hem bölge halkını göç etmeye zorluyor, hem de özgürlük gerillalarının bölgedeki hareketliliğini kesmek istiyor. Bilindiği gibi sadece ormanları, dağları, kırsalı bombalayıp yakıp yıkmıyor aynı zamanda tarihi ve turistik yerleri de barajlarla su altında bıraktırıyor. Eğer buna örnek verecek olursak Batman-Hasankeyf’te devam eden Ilısu Barajı’nı verebiliriz. Israrla devam ettirilmeye çalışılan bu barajın amacı hiçbir şekilde enerji veya elektrik ihtiyacı değildir. Bu barajın amacı Kürt tarihinin en bariz örneği olan Hasankeyf’i yok edip sular altında bırakmaktır. Ki bundan önce 90’lı yıllarda yapılan Atatürk Barajı sonucunda MÖ. 8000-9000’li yılları arasında tarihlendirilen Newala Çori baraj gölünün altında kaldı ve yok edilmeye çalışıldı. Şuan Newala Çori sular altında bırakılmış aynı uygulamayı Hasankeyf içinde yapmaya çalışmaktadırlar.

Faşist devletin imha ve inkar politikaları her alanda vahşice devam etmektedir. Kürdistan’daki her uygulamayı kendine mübah gören bu zihniyet hızını alamayıp aynı uygulamayı Güney Kürdistan’da yandaşı ve şakşakçısıyla birlikte Dicle suyu üzerinde yapmaya çalışmaktadır. Şengal’deki Êzidi’lerin kendini yönetme iradesine cevaben yapılmaya çalışılan barajla Güney Kürdistan’la Şengal’i birbirinden ayırmaya çalışmaktadırlar. Bu şekilde PDK yönetimi Şengal halkına “Bana ve efendime biat et” mesajı vermek istiyor. Yapılması gereken Şengal’in iradesine saygı göstermek olacakken buna vahşice saldırılarını her alanda yaygınlaştırdılar.

Kuzey Kürdistan’da Kürt halkına temiz bir oksijeni bile fazla gören bu zihniyet, Kürt halkını her taraftan kıskaca almaya çalışmaktadır. Dêrsim, Cudi, Gabar ve bir çok bölgede başlatılan orman yangınları birbirinden kopuk değil ve yeni bir konseptin başladığını göstermektedir. Türk devleti her başarısız bir girişiminin sonucunda böyle vahşice saldırmakta, ormanları yakmaktadır. Dêrsim’i tarihten bu yana her zaman hedef olarak seçen ama hiçbir zaman Dêrsim’in çığlığını tamamen kesmeyi başaramamıştır. Dêrsim İsyanı’nın büyük önderi Seyit Rıza’nın çok bilinen bir sözü bugün uygulananlara da en güzel cevap olacaktır. “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bana ders oldu. Ama ben de size diz çökmedim buda size dert olsun.” Dêrsim sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedi ona ders oldu. Ama siz de asla ve asla ona diz çöktüremeyeceksiniz buda size dert olsun. Dêrsim’in iradesi, duruşu yakılıp yıkılmakla çökmez, daha da gürleşir.

Başlatılan orman yangınlarıyla elde edilecek olan yine fiyasko ve yüzkaralığıdır. Dêrsim’e kalacak olan onur ve direniş geleneğidir. Dêrsim’i yıkamayacaksınız…

 

Önceki İçerikCüretli Olmak Zorundayız
Sonraki İçerikSiper Yoldaşımız Orhan Yoldaş Ölümsüzdür