Bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2024 emperyalist haydutlar ve işbirlikçileri için çatışma, kaus ve savaşın yoğunlaştığı bir yıl oldu. Siyonist İsrail’in Filistin halkına karşı başlattığı soykırım süreci başta ABD emperyalistleri olmak üzere uluslar arsı haydutların desteğiyle ve faşist AKP-MHP’nin lojistiğiyle sürüyor. Ticareti kestik yalanları her gün ortaya çıkmasına rağmen iki yüzlüce ticarete devam ediyorlar. Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu soykırımı devletler tarafında desteklenirken halklar dünya çapında Siyonizm’i lanetleyerek Filistin halkıyla dayanışmayı büyütmekte. Tüm engelleme, baskılara rağmen dayanışmayı engelleyemediler.
Diğer yanda Arap baharı ve büyük Ortadoğu projesi (BOP) kapsamında Ortadoğu’yu yeniden dizeyine etmeye çalışan emperyalist güçler bu girişimleri Suriye de istedikleri gibi gitmedi ve yılarca Suriye de yaşayan halklara büyük acılar yaşatıldı. 24 sonlarına geldiğimizde şimdilik Suriye’de “başardılar” cihatçı çeteleri Şama oturtarak Esat yönetimine son verdiler. Ancak bu “başarı” daha çok yeni karmaşaların bir başlangıcı olduğunu söylersek çokta abartılı olmayacak
Bölgede Siyonist İsrail’in güvenliğini temel alan haydutların Şam’daki iktidar değişikliği şimdilik en çok Siyonist İsrail’e yaramış gözüküyor. Suriye’de birçok noktayı işgal ederek Şama 15 kilometre mesafeye kadar yaklaştı.
Ortadoğu, Ukrayna savaşı ve Asya’ya yönelik yeni savaş hazırlıkları 2025’te halkları daha büyük acıların beklediği ortada. Bunun karşısında dünya genelinde anti-emperyalist mücadelenin giderek yükseldiği bir yıl oldu.
Emperyalist-Kapitalist sistemin 2023 yaşadığı kriz, 2024’te daha da derinleşti, 25 dahada derinleşecek. Krizin faturasını halklara yükleme politikaları karşısında dünya genelinde birçok ülkede isyan ve direnişler yükselmektedir. Ezilen halkların yaşam koşularının her geçen gün dahada kötüleşmesi karşısında biriken öfkenin giderek patlama noktasına gelmesi sistemi de korkutmaktadır. Top yekûn saldırılar karşısında dünya çapında topyekûn direniş ve ant-emperyalist, anti-kapitalist mücadeleyi yükseltmek, birleştirmek 25’de bu yanıyla daha önem kazanmaktadır.
Ülkemizde ise faşist şeriatçı AKP-MHP iktidarı yerel seçimlerle yaşadığı oy kaybını gidermek ve iktidarını garantilemek için yeni hamleler peşinde. Açlığın yokluğun, yoksulluğun adeta haklarımıza kadermişçesine sunanlar kendi varlık ve saltanatlarını her geçen gün dahada büyütmekteler. Yaşana ekonomik kriz karşısında halka tasarruf diyenler kendi lüks yaşamlarında taviz vermemeleri bir yana daha büyük lüksler eklemekteler. Faşist şeflik rejimi ülkeyi talan etmeye devam ediyor. 24 son günlerinde açıkladığı askeri ücretle açlık yokluk sinirini yaşanmaz hale getirdiler.
Diğer yanda yerel yönetimlerde kaybettiği mevzileri Türkiye genelinde muhalif belediyeler iş yaptırmama politikasını uygularken, Kürdistan’da her dönem olduğu gibi kayyum politikasını uygulamaya devam etti. Suriye de ki gelişmeler ve Ortadoğu’da ortaya çıkan tablo karşısında Kürtlerin statü kazanmaması için bir yanda savaş ve imhayı yoğunlaştırırken diğer yanda Bahçeli üzerinde yeni bir “barış süreci” gündeme getirdiler. Bu tiyatroyu daha öncede görmüştük yine ayni senaryo uygulanarak Kürt halkının ulusal mücadelesi boğulmak istemekte. Rojava deneyimini yok etme peşindeler.
Dünya çapında yaşana kriz ve halka yönelik baskı sömürünün yoğunlaştırılması ve emekçi halkların ekonomik-sosyal haklarının giderek daha çok yok edildiği yıl da oldu 24. Bunun karşısında dünya çapında emekçilerin direnişleri de giderek yükseldi ve yaygınlaştı.
Yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal saldırıların halkları ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarında yarattığı çöküntü ve güvencesiz iş koşuları, iş cinayetleri tepkiyi de her geçen gün yükseltmektedir. Özelikle ülkemizde ki işçi sınıfının yaygınlaşan direnişler, grevler 25’te dahada artacağı gerçekliği ortada. Ancak dağınıklık, teke tek direnişlerin yaygınlaşması bir gelişme olsa da parçalanmışlık, bir bütünleşmenin olmaması da bir o kadar olumsuz etkilemekte. Bir bütün olarak sınıfın sistem karşısında tek yumruk olmaması küçük küçük kazanımlar elde edilse de sistemin bildiğini okumasının önüne geçememektedir. Sınıfın sarı sendikaların kıskacında öncüsüz, örgütsüzlük gücünü zayıflatmaktadır. Bir bütün olarak devrimci hareketin yaşadığı tıkanıklığı aşamaması, tasfiyecilik, legalizm ve liberalizmle arasına kalın çizgiler koyamaması, görevini yerine getirememesi de büyük bir etken olmaktadır.
Faşist sistemin sadece haklara değil, onlar sömürülerini artırmak, karlarına kar katmak için her şeye düşman oldukları gibi doğaya da düşmanlar. Uluslararası tekeller ve yandaşa daha çok kar sağlamak için ülkemizi adeta bir doğa mezarlığına çevirdiler. Bunun karşısında “doğama sahip çıkıyorum” adı altında direnişte 24 daha büyüdü. 25 de bu yönlü mücadelenin dahada gelişeceği, yükseleceği kesin. Diğer yanda çıkardıkları yasayla bu kıyımlarına hayvan katliamında eklediler. Ortaya çıkan manzaralar insanlığın yüz karası görüntüler yaratılar.
İstanbul sözleşmesinde çekilen faşist iktidar ülkeyi adeta kadın ve çocuk mezarlığına çevirdiler. Devlet destekli kadın cinayetleri her gün giderek artarken kadınların örgütlenmesi ve öfkesi de büyümektedir. İran’da ki mola rejiminin tüm baskı ve idamlara rağmen kadın direnişinin yükselmesi ve dünya genelinde destek bulması, kadın mücadelesinde yeni bir nefes olmuştur. Kürt kadın direnişçiliğini bir parçası olan Jin, Jiyan, Azadî dünya kadınların parolası haline geldi.
Eğitim sistemini tamamıyla çökertenler, eğitimi adeta tarikatlara teslim etmiş durumda. Her geçen gün giderek mutsuzlaşan, gelecek kaygısı içinde olan gençlik bir yanda ülkeyi terke ederken geriye kalanlar ise büyük bir öfke içerisinde.
Sağlık sistemini bir ranta çevirenler yaşana sağlıktaki ranta dayalı bebek ölümleri, çeteleşmeler ve daha çok rant hırsı halkımızı insan olarak değil hastanelerde “müşteri” olarak” bakmakta. Halkımızın sağlığıyla oynamaktalar.
Yıllarca emek veren, değer yaratan emekliler yaşana enflasyon ve kriz karşısında aldıkları ücretle ölüm sınırın da yaşam kavgası veriyorlar. Bu yaşatılanlar karşısında emeklilerin öfkesi alanlara taşınmakta. Bu öfkenin de giderek dahada büyüyeceği kesin…
Sağlık çalışanları çekilmez hale gelen iş koşuları, sürekli şiddete maruz kalmaları çalışamaz hale gelmişlerdir. Eğitimciler, atanamayanlar vb bir bütün olarak halklarımıza dayatılan yokluk, yoksulluk baskı ve sömürü karşısında altan alta yükselen, kabaran öfkenin örgütlülüğe dönüşmesi ve kenetlenmesi için bizlere daha büyük görev ve sorumluklar yüklemektedir.
Ülkede her geçen gün baskı ve terörü artıran faşist sistem tutsak aldığı devrimcilere karşı baskı, hak gaspları ve hasta tutsakları ölüme terk etmekte. İnfaz yasasıyla keyfi olarak içeride tutmaktadır. Tüm baskı, hak gasplarına karşı direnişi yok edememekte, teslim alamamaktadır. Mücadelemizin kaçınılmaz bir parçası olan tutsaklık koşuları ve zindan gerçekliği karşısında en zor koşullarda direnişi sürdüren devrimci tutsakların sesi olmak temel görevimizdir.
Emperyalist, kapitalist sistemin ve iş birlikçilerinin krizlerinin faturasını halklara yüklemesi ve dayatılan savaş karşısında anti- emperyalist, anti-kapitalist, anti- faşist. Ant- Siyonist cepheyi büyütmek elzem bir görev olarak önümüzde.
Biriken öfke ve isyanı örgütlü, sisteme karşı tek yumruk haline getirmek ve tüm dünya haklarıyla birlikte egemen sınıfların korkulu rüyasını ete kemiğe büründürmek için daha çok koşmalıyız, daha çok mücadeleye sarılmalıyız. Bu duygu ve sınıf öfkesiyle dünyayı yaşanmaz hale getirenlere korkulu kâbusları yaşatmak için sosyalizmde ısrar, yeni bir yıla girerken daha coşku, daha bilinçle geride bıraktığımız yılda çıkaracağımız derslerle inadına isyan, inadına mücadele, inadına sosyalizm denmeliyiz.
Yeni yılın tüm dünya haklarına zafer yılı olması dileğiyle…