Azerbaycan Sol Gençliği: Düşmanımız Ermeniler değil bizi sömürenlerdir

Karabağ çatışmalarına ilişkin “Azerbaycan Sol Gençliği” imzasıyla yapılan açıklamada “Düşmanımız tanımadığımız herhangi bir Ermeni değil, ülkeyi ve insanları sömüren iktidardır” denildi.

Dağlık Karabağ çatışmaları derinleşirken “Azerbaycan Sol Gençliği” imzasıyla 30 Eylül’de Left East internet sitelerinde yayımlanan 17 imzalı açıklamada, “Düşmanımız tanımadığımız herhangi bir Ermeni değil, ülkeyi ve insanları sömüren iktidardır” denildi.

“Biz, Azerbaycan’daki aktivistler olarak, ülke gençlerinin bu anlamsız savaş için daha fazla seferber ve heder edilmesini hiçbir koşulda desteklemiyoruz. Diyaloğu yeniden kurmak birincil hedefimizdir” denilen açıklamanın tamamı şöyle:

“Dağlık Karabağ’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan son tırmanış, ulus devlet sisteminin bugünün gerçekliği açısından ne kadar modası geçmiş olduğunu bir kez daha gösteriyor. İnsanları yalnızca doğum yerlerine göre insan ve insan olmayan diye ayıran ve ardından ‘insanların’ insan olmayan ‘diğerleri’ üzerindeki üstünlüğünü, belirli bölgesel sınırlar içindeki yaşam için tek olası perspektif olarak sabitleyen düşünce üstesinden gelmemiz gereken, mücadele etmemiz gereken tek işgalcidir.

Milliyetçi hükümetlerimiz tarafından dayatılan anlatıların ve fikirlerin ötesinde düşünmek zihinlerimizin ve kapasitelerimizin meşguliyetidir. Bu, kendi ülkelerimizdeki sömürücü yaşam koşullarını, ‘millet’ bizi ‘düşmana karşı’ korunmaya çağırır çağırmaz unutturan da bu düşüncedir.

DÜŞMANIMIZ 20 YILDIR BİZİ SÖMÜRENLERDİR

“Ancak düşmanımız, hayatımızda hiç tanımadığımız ve muhtemelen asla tanımayacağımız herhangi bir Ermeni değildir. Düşmanımız, yirmi yıldan fazla bir süredir ülkemizin kaynaklarını ve insanlarını sömüren ve onları kendi çıkarları için yoksulluk içinde bırakan belirli isimleri, rütbeleri ve yüzleri olan iktidardaki insanlardır. Hiçbir siyasi çelişkiye tolerans göstermediler ve farklı düşünenleri devasa bir güvenlik aygıtının yardımıyla bastırdılar. Doğal alanları, kıyıları, plajları ve doğal kaynakları kendi zevkleri ve kullanımları için işgal ettiler ve sıradan vatandaşların bu yerlere erişimini kısıtladılar. Çevreyi tahrip ettiler, ormanları ağaçsız bıraktılar, suyu kirlettiler, kısaca özelleştirme ile sermayelerini arttırdılar.Ülke çapında tarihi ve kültürel alanların ve nesnelerin yok edilmesinin suç ortağıdırlar. Eğitim, sağlık ve sosyal yardım fonlarını emperyalist hırslı kapitalist komşularımız olan Rusya ve Türkiye yararına orduya yönlendirdiler.”

İLK MERMİ ATILIR ATILMAZ GERÇEKLER UNUTULUYOR

“Garip bir şekilde, herkes bu gerçeğin farkında, ancak Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınır hattına ilk kurşun atılır atılmaz ani hafıza kaybı herkesi vurur.

Tıpkı Saramago’nun aynı adlı romanındaki karakterler gibi körleştirilmiş şekilde, hemen kendi kendilerine zarar vermeye döner, ‘kutsal’ dava için ‘şehitlik’ adına gençliğimizin ölümünü alkışlarlar.

Bu mesele hiçbir zaman hem Azerbaycan hem de Ermenistan hükümetlerinin varlık nedenlerinden başka bir şey değildi. Onları iktidarda tutuyor ve toplumların sonsuz militarizasyonu ve daha da fazla kan dökmeleri için meşrulaştırıyor.

Halkı suçlamıyoruz: İki ulus arasındaki savaş ve çatışmayı gözler önüne serecek alternatif yorumların yokluğunda, milliyetçi ideoloji tartışmasız kalıyor. Finanse edilmeyen eğitim kurumlarımızın en iyi yaptığı şey nefret ekip milliyetçi propaganda yayması. Çünkü nefret asla bireysel psikolojinin bir ürünü değildir; nefret, mevcut güç ilişkileri içinde inşa edilir ve üretilir.

‘Nefret eden’ ve ‘nefret edilen’ arasında doğrudan temasın olmadığı bir bağlamda, ‘nefret’ eden kitleye ‘nefret edilen’den nefret etmeleri gerektiğini sürekli olarak hatırlatmak gerekir. Hele de nefret edenler kaynak ve hizmetlerin adaletsiz dağılımı nedeniyle ekonomik zorluklar içinde ayakta kalma mücadelesi veriyorsa. Nefret üretilmeli: ‘Bizim’ toprağımızı çaldılar, diyoruz ve bu yüzden onlardan nefret ediyoruz. Bu topraklarda azınlığın münhasır mülkiyetini iddia etmediği koşullarda yaşamanın sayısız başka yolu olması önemli değil.

‘GERÇEK BİR ERMENİ Mİ GÖRECEKSİN!’

“Bir arkadaşımız, ergen kardeşinin (ağabeyinin) yurt dışındaki Ermeni meslektaşlarıyla iş görüşmesi için beklediğini duyunca “GERÇEK bir Ermeni mi göreceksin” diye hayretle haykırdığını söyledi.

Bir düşünün, nesillerce insanlar, yüzyıllarca aynı yerde birlikte yaşadığımız insanlarla temas edilmeyen bir boşlukta büyüdüler. Zihnimize ve yaratıcı yeteneklerimize bu tür bir varoluş izolasyonu nasıl bir şiddet yükler?

Söylemeye gerek yok, bu aynı zamanda ‘öteki’yi insanlıktan çıkarmak için mükemmel bir reçetedir. Hayatım boyunca hiç karşılaşmadığım insanlara tüm kötü özellikleri atfetmekten daha kolay ne olabilir?”

İKİ TARAF DA YILLARDIR SİLAHLANIYOR

“Bişkek anlaşmasının imzalanmasının (1994) taraflar arasında ateşkesle sonuçlanmasından yıllar sonra, Ermenistan ve Azerbaycan hükümetleri, ciddi miktarlarda biriktirdikleri ölümcül silahları, şimdi birbirlerine karşı kullanmaya hazırlanıyorlar.

Ülkeler barış kararına en son 2001 yılında, Minsk Grubu eş başkanlarının -Fransa, Rusya ve ABD- ara buluculuğuyla Key-West barış görüşmeleri sırasında yaklaştı. Ancak, hakim milliyetçi duygular ve iki tarafın liderlerinin uzlaşmaya hazırlanmamış olmaması nedeniyle barış görüşmeleri başarısız oldu. Ve (barışa) hiçbir zaman, 21. yüzyılın başında olduğu kadar kararlı bir şekilde yaklaşılmadı. Mevcut durumda bölgede başka bir savaştan kaçınmanın yollarını bulmanın son derece zor olduğunu görüyoruz.

HER İKİ TARAFA DA NEFRET SÖYLEMİ HAKİM

“Özellikle televizyon kanalları, resmi açıklamalar veya endişe verici yoğunlukta dolaşan sosyal medya paylaşımları söz konusu olduğunda, her iki tarafın da anlatısına yaygın nefret söyleminin hakim olduğunu görüyoruz.

Her iki taraf da doğrulanması zor ve dolayısıyla korku, karşılıklı nefret ve güvensizlik ortamı yaratan iddialarda bulunuyor.

Her iki taraftaki insanlar -krizlerin beraberinde getirdiği zorluklara ayak uydurmaya çalışarak- salgın ve ekonomik durgunluktan mağdur oldular ve buna katlandılar, ve şimdi Dağlık Karabağ sorununun olası bir yapıcı çözümünü geciktiren askeri bir çatışmaya sürükleniyorlar.

Reklam

Ayrıca, çatışmayı sürdürmek için büyük miktarda ekonomik kaynağa ve insan kaynağına ihtiyaç duyuluyor, böylece her iki tarafın da elitleri, bu durumdan yararlanmaya devam ediyor. Azerbaycan’ın 2020 askeri bütçesi 2.3 milyar dolara yükselirken, Ermenistan için bu 634 milyon dolardır ve her iki ülkede de GSYİH’nin yüzde 5’ini oluşturmaktadır.”

İKİ ÜLKENİN GENÇLERİ OLARAK ÇÖZÜMÜ ELE ALMAKTA GECİKTİK

“Biz Azerbaycan ve Ermenistan gençleri olarak, bu çağ dışı çatışmanın çözümünü kendi elimize almakta çok geciktik. Artık sorun, amacı çatışmanın çözümünden ziyade -ekonomik ve politik- sermaye biriktirmek olan takım elbiseli adamların eline bırakılmamalıdır. Ulus-devletin çirkin deli gömleği ait olduğu tarihin çöp sepetine atılmalı ve barış içinde birlikte yaşamanın yeni yollarını hayal etmeli ve yaratmalıyız. Bunu yapmak için, esas olarak sıradan vatandaşlardan oluşan tabandan gelen siyasi inisiyatifleri yeniden canlandırmak çok önemlidir. Her şeyden önce barış görüşmelerini ve iş birliğini yeniden onlar başlatabilirler. Biz, Azerbaycan’daki sol aktivistler olarak, ülke gençlerinin bu anlamsız savaş için daha fazla seferber edilmesini hiçbir koşulda desteklemiyoruz. Diyaloğu yeniden kurmak birincil hedefimizdir.

GENÇLER ARASINDA GÜVENİ YENİDEN TESİS ETMEK İÇİN ADIM ATMAK İSTİYORUZ

“Bir başka askeri tırmanış ve birbirimize duyulan nefretin canlanması ne çatışmayı çözebilir ne de bizim için bir geleceği sunabilir. Dağlık Karabağ’daki son askeri çatışmalar bölgede barışı yakınlaştırmıyor.

Topyekün bir savaşın içine çekildiğimizi hayal etmek istemiyoruz, çünkü bunun toplumlarımız ve gelecek nesiller için yaratabileceği sonuçları biliyoruz. Ermenilerle Azeriler arasında çatışmayı uzatan ve nefreti körükleyen tüm adımları şiddetle kınıyoruz. Geriye bakıp toplumlarımızla gençlerimiz arasındaki güveni yeniden tesis etmek için gerekli adımları atmak istiyoruz.

Milliyetçi ve savaşı savunan tüm anlatıları, bu topraklarda tekrar bir arada yaşamamızı imkansız kıldığı için reddediyoruz. Barış inşası ve dayanışma girişimleri çağrısında bulunuyoruz. Bu çıkmazdan çıkmanın karşılıklı saygıya, barışa ve iş birliğine yönelme şeklinde başka bir yolu olması gerektiğine inanıyoruz.” 

 Çeviri: Semra Çelik

Evrensel Gazetesi

Önceki İçerikGeleceği kazanmak için, önce kazanmaya hazır olmalıyız
Sonraki İçerikEylül ayında en az 177 işçi yaşamını yitirdi