Hemen şimdi ne yapmamız gerektiğine odaklanalım, eylem bize yolu gösterecektir. Kadın hareketi birleşik mücadelede önemli deneyimler biriktirmiştir. “Kadınlar Birlikte Güçlü” birleşik hareketi bu olumlu deneyime eklenen son halka olmuştur.
Kadınlar, hem cinsel ve hem de işgücü olarak erkek egemen kapitalist sistemin çifte sömürüsü altında. Bu şiddetli sömürünün bilincinde olan, cins ve sınıf olarak buna karşı mücadele eden kadınlar sokak mevzisini terk etmiyor, aile ve devlet özdeşliğinin kesişme alanı olarak her iki düzlemdeki erkek egemenliğinin şiddetli saldırılarına rağmen geri çekilmiyor.
Kadın özgürlük mücadelesi bakımından elde edilmiş olan bu düzey önemlidir ve daha ileriye sıçramak da güncel olarak imkan dahilindedir. Bulunduğumuz coğrafyada bu imkan, faşist AKP-MHP diktatörlüğüne karşı politik iktidar mücadele hattına girmek anlamındadır.
Erkek egemenliğine karşı mücadelede kadınlar lehine farklı nitelikte kazanımlar elde etmek, iyileştirme ve reformlar için savaşmak önemlidir. Ancak kadının çifte sömürüsünün ortadan kaldırılması, kapitalizm sınırları içinde kalınarak başarılamaz. Kapitalizmin, devrimci iktidarlaşma yolundan aşılması, kadın özgürlük değerlerinin egemenlik alanına giriş olacaktır.
Erkek egemenliğinin somutlandığı, üretildiği ve kadınlara karşı saf düzeni alarak, doğrudan cepheden taarruza geçtiği faşist iktidar karşısında, antifaşist saflaşma kadın hareketinin bugün en temel görevlerindendir.
Kadına yönelik şiddete karşı birleşik mücadele hattı somut olarak, kadına yönelik şiddetin merkezi ve üreticisi olan faşist iktidarı hedeflemelidir.
AKP-MHP faşist iktidarına karşı kararlı bir duruş sergileyen, erkek egemenliğine karşı farklı sınıflardan kadını cepheleştirme yeteneği gösterebilen kadın özgürlük mücadelesi karşısında faşist şef Erdoğan’da gerici erkek egemen değerlerin korunması için bir saflaştırma yaratmaya ve kendi toplumsal tabanını buradan sağlamlaştırmaya çalışıyor. Ailenin korunması, nafakanın tartışılmaya açılması yolundan boşanmanın zorlaştırılması, LGBTİ+’lar üzerinden heteroseksist egemenliğin tahkimi, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için yürüttüğü faşist propaganda erkekleri kendi iktidarının koruyucu kalkanı yapma amacı ve ihtiyacı nedeniyledir. Neden? Çünkü İstanbul Sözleşmesi aile kurumuna kısmi bir eleştiri ve ezilen cinsel kimliklerin kabulü, kadınlar ve LGBTİ+’lara yönelik şiddete karşı yasal koruma vadediyor. Faşist AKP-MHP iktidarı cins çelişkisinin devrimci yıkıcı dinamizmini görüyor.
Faşist iktidarın kadınlar karşısında erkekleri saflaştırma siyasetine karşı kadın hareketi de ittifak kuracağı kuvvetleri belirlemeli ve birlikte mücadele imkanlarını zorlamalıdır. Kadın hareketinin bugün temel ittifak kuvveti ezilen sınıflardan erkeklerdir.
Ezilen sınıflardan erkekleri ezen sınıflardan erkeklerin karşısına çıkarmak ve kadın özgürlük değerleri için mücadelede kadınlardan yana saflaşmasını başarmak hem son derece gerekli ve hem de son derece önemlidir.
Çünkü faşist iktidar yıkılmadıkça kadınlar gün yüzü görmeyecektir. Çünkü faşist iktidarın en belirgin karakteri kadın düşmanlığıdır. Çünkü kölelik koşullarında tutulması başarılan kadın üzerinden toplumun kölece yaşam koşullarının sürekliliğinin sağlanabilir. AKP-MHP faşist iktidarı bunun bilgisi ve bilinci dahilindedir. Uyanan, biat etmeyen, rıza göstermeyen ve artık eskisi gibi yaşamak istemeyen kadınlar AKP-MHP faşist iktidarının kabusudur.
Faşist iktidarı şu ya da bu politikasından eleştirmek ve farklı nitelikteki haklar için mücadele hattı faşizme karşı bütünlüklü bir mücadele programıyla birleşmelidir. Kadın hareketinin farklı formlardaki birleşik mücadele formları bu bakımdan mücadele konularını genişletmelidir.
Örneğin, kadına yönelik şiddetle kadın emek sömürüsü konularını birlikte ele almayı ve her iki düzlemde de pratik politika yapabilmeyi kendisine sorun edebilmelidir.
Örneğin, doğrudan AKP vekillerinin mahalinde yaşanan Nadira Kadirova ve Yeldana Kaharmana yönelik ölümcül şiddeti, hali hazırda AKP faşist iktidarına karşı yıkıcı bir karşı saldırıya dönüştürememiş olmak, salt kadına yönelik şiddet karşıtlığında kalmak, açık ki kadın hareketinin yıkıcı perspektifinin sınırlılığıyla doğrudan ilgilidir.
Ya da asker Musa Orhan gibi sömürge devlet politikasının aparatı olan bir katil üzerinden sömürgeci devlet gerçeğine karşı atağa geçememiş olmak yine kadın hareketinin sınırlarına işaret eder. Sınırın kaynağının teorik öncülleri vardır, doğru. Kadın devriminin siyasal stratejinin konusu haline gelememiş olması, kadınların politik iktidar mücadelesindeki özne rol gibi konularda farklı düzlemlerden hareket edildiği aşikardır. Ancak kadın özgürleşmesinin bir devrim sorunu olduğu ve bunun da politik iktidar mücadelesi olduğu gerçeği de aşikardır. Konuyu bir başka yazıda tartışmak üzere şimdilik geçelim.
Hemen şimdi ne yapmamız gerektiğine odaklanalım, eylem bize yolu gösterecektir. Kadın hareketi birleşik mücadelede önemli deneyimler biriktirmiştir. “Kadınlar Birlikte Güçlü” birleşik hareketi bu olumlu deneyime eklenen son halka olmuştur. Ancak bu birleşik mücadele hattı, hem daha geniş kadın özneleri içine katabilmeli ve hem de ezilenlerin birleşik mücadelesinin geliştirilmesinde rol oynamalıdır. Ve kadın özgürlük mücadelesinin politik özneleri, faşist iktidara karşı antifaşist cepheleşme siyasetinde hem kadınları birleştirebilmeli ve hem de ezilen sınıflardan erkeklerle ittifak siyaseti geliştirebilmelidir. Bu temel ittifak kuvveti ile yol yürümeyi hedeflemeli ve antifaşist mücadelenin de öncü ve sürükleyici kuvveti olmayı önüne görev olarak çekmelidir.
Kadınların faşizme karşı mücadelesinin birleşik, kolektif kadın önderliği inşası anlamında KBDH kendine böyle bir rol biçiyor. Ancak, KBDH kendisinin kadın önderleşmesinin biricik formu olmadığını, yer üstünde ve yer altında kadınların faşizmi yıkıcı hareketinin birbirini geliştiren, büyüten ve tamamlayan bir yoldan ilerlemesi gerektiğini biliyor.
Mücadele hattı belli: faşizmin topyekün saldırısına karşı, faşizme karşı topyekün mücadele!
Mirabel kız kardeşlerin şahsında kadınların ve emekçi halkın Dominik faşist diktatörü Trujillo’ya karşı mücadelesinin önünün bir katliamla kesilmek istenmesinin tarihi olarak 25 Kasım’a doğru giderken, kadın hareketi ve ezilenlerin egemenlere karşı mücadelesi durmuyor, durdurulamayacak. Faşist iktidarlar yıkılacak, kapitalizm tarihin çöp tenekesine atılacak ve kadınlar kazanacak, emekçi insanlık kazanacak!
24 Kasım 2020
AVAŞİN STERK