Alman istihbaratı ile kim(ler) ilişkili?

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, TİP Genel Başkanı Erkan Baş hakkında “Alman istihbaratı tarafından yetiştirilip gönderildi” deyince, kimin Alman (ve Amerikan) istihbarat(lar)ı ile ilişkisi olduğuna dair birkaç hatırlatma yapmak yararlı olacaktır. Hem de öyle Google bilgisi şeklinde de değil, doğrudan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’ndan.

*

MHP’nin Avrupa’daki örgütlenmesi olan Türk Federasyonu’nun başkanlığını yapan “eski” MİT görevlisi Enver Altaylı (sonradan Hergün Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni oldu, şu anda ise 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı cezaevinde), Alparslan Türkeş’e yazdığı ve “Saygıdeğer Albayım” diyerek başladığı 28 Nisan 1976 tarihli mektupta, Alman istihbarat örgütü BND’nin Türkiye masasından Hans E. Kannapin ile ilgili şunları yazar:

Şu anda yapılabilecek (şey), bazı gazetelerde ve pek zor olmakla beraber televizyonda lehimize bir şeyler yazdırmak ve söylemektir. Bu konuda kendisi elinden geleni yapacaktır. Gönderdiğiniz kitaplar bu konuda yapılacak çalışmalar için de çok işime yarayacak. Şimdi iki bin adet bastıracağımız bir broşür hazırlayacağız, Bunu Dr. Kannapin’in kendisi yazacak. Muhtevasını kısmen tespit etmiş, önümüzdeki günlerde yapacağımız görüşmelerde geri kalan kısmını tespit edeceğiz. (…)

4 Mayıs 1976 günü Dr. Kannapin Köln’e gelecek, burada beni Alman iç istihbarat teşkilatı Türkiye masası başkanı ile tanıştıracak. Dr. Kannapin’in verdiği bilgiye göre bu şahıs, CDU (Hıristiyan Demokrat) ve eski bir Alman subayı imiş. Şuurlu bir anti-komünistmiş. (MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası İddianamesi, 140)

Altaylı’nın 24 Haziran 1976 tarihli mektubunda ise şunlar yazılıdır:

Dr. Kannapin’le ilişkilerimiz: Alman güvenlik kuruluşları nezdinde bizleri himaye etmekte ve bu kuruluşları çalışmalarımıza engel değil destek olması için teşebbüslerde bulunmaktadır. (…) İyi niyetinin ve gösterdiği çabaların karşılığı olarak kendisini memnun etmemiz gerektiğini düşündüm. (…) Faruk Bey de Dr. Kannapin’i 1 haftalık bir gezi için Kıbrıs Türk kesimine davet ettirdi. Dr. Kannapin’e Faruk Bey vasıtasıyla gidiş-dönüş uçak biletlerini hediye ettirdim. Bir haftalık otel, yemek vs masrafı da arkadaşımız kanalıyla Türk Hava Yolları tarafından karşılanacaktır. Dr. Kannapin, 7 Temmuz günü Frankfurt’tan uçacak, bir hafta Kıbrıs’ta kalacak, 15 Temmuz’la 22 Temmuz arasında da Ankara’da olacaktır. Kendisiyle meşgul olunursa iyi olur. Mesele Türkiye’de gelecekte büyük bir siyasi güç olacağımıza yabancıları inandırmaktadır. (MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası İddianamesi, 141).

Altaylı, 7 Nisan 1976´da yazdığı mektupta ise Kannapin ile aralarında geçen görüşmeyi de şöyle anlatır:

Dr. Kannapin ile görüştüm. Kendisine telefon ettim. Bu günlerde tatil yapacakmış, on gün sonra izinden dönecek. O zaman buluşup baş başa görüşeceğiz. Bana şimdilik şunları söyledi: “Bay Türkeş dostumdur. Lütfen elimden gelen yardımı yapacağımı kendilerine bildiriniz. İzinden dönelim, buluşalım ve birlikte strateji tespit edelim, kendisine yazacağım ve elimdeki belgeleri göndereceğim.” Yapılan menfi propagandalara aldırmamanızı söyledi. Ben de kendisine solun bir gayesinin de çıkartılan haberlerle üye ve sempatizanlarımızı korkutmak olduğunu, karşı propaganda imkanlarımızın zayıf olduğunu söyledim. (Aktaran Uğur Mumcu, Papa-Mafya-Ağca,  149-150).

Türk Federasyonu’nun ilk -Musa Serdar Çelebi’den önceki- genel başkanı olup sonradan MHP’den ayrılan Lokman Kondakçı da Dr. Kannapin’i iyi tanıyanlardandır. MHP’den ayrıldığı için ülkücü arkadaşları tarafından vurularak yaralanan Kondakçı ile CHP hükümetinin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş arasında, 30 Mart 1979 tarihinde şu konuşma geçer:

–Güneş: Genel Başkanın Kannapin ile ilişkisi nedir?

–Kondakçı: Kannapin’e para verirdi, o da bizim ayak işlerimizi hallediyordu. (…)

–Güneş: Rüşvet mi alırdı bu?

–Kondakçı: Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın Almanya’daki ülkücü teşkilatlarla ilgili işlemlerini yapardı. Türkeş’in hesabından ona para verirdik. (Aktaran Uğur Mumcu, Papa-Mafya-Ağca, 152-153).

İstihbarat örgütünden diğer önemli isim ise yine Altaylı’nın 24 Haziran 1976 tarihli mektubunda -örtülü şekilde- geçmektedir:

“İlişikte kopyaları sunulan rapor, tanıdığınız, yabancı bir servis hizmetindeki Türkistanlı soydaşımızdan temin edilmiştir. Dr. Kannapin izinli olduğu için o kanaldan temin mümkün olmamıştır.”(MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası İddianamesi, 141)

Altaylı’nın Türkeş’e “tanıdığınız”, “yabancı bir servis hizmetindeki”, “Türkistanlı soydaşımız” diyerek ismini açıkça yazmadığı kişi; Türkeş’in ABD’de bulunduğu yıllardan arkadaşı, 1959-1970 yılları arasında CIA Türkiye masası şefliği de yapmış olan, Türkmenistan kökenli Ruzi Nazar’dır. Ruzi Nazar -ve Alparslan Türkeş-, aynı zamanda 1968 yılında Enver Altaylı’nın MİT’e girmesini sağlayan kişi(ler)dir. Nazar’ın hayatı, Altaylı tarafından kitap haline getirilmiştir. (Bkz: Enver Altaylı, Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu). İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızılordu’dan ayrılıp Nazilere katılan ve BND’nin kurucusu eski Gestapo Reinhard Gehlen ile de yakın ilişkisi bulunan Nazar, Türkiye’den sonra Federal Almanya’da (Altaylı ile aynı dönemde) çalışmıştır. Altaylı, 7 Nisan 1976 tarihli mektubunda Ruzi Nazar ile ilgili de şu bilgileri verir:

Ruzi Nazar’la da görüştüm. Parlamento hukuk müşavirleri ile bir hafta önce yemek yediğini, onlardan şu hususu öğrendiğini söyledi: Hiçbir MHP’li hakkında resmi makamlar tarafından herhangi bir işlem yapılmayacaktır. Dahiliye Bakanlığı ve hükümete yakın çevreler tarafından da aynı mealde haberler alındığını da söyledi. (Aktaran Uğur Mumcu, Papa-Mafya-Ağca, 150)

MHP ile Alman devletinin ilişkisi, sadece 70’li yıllara özgü değildir. Bunun en önemli kanıtlarından biri, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in -sonradan tutuklanmasına yol açacak olan- ırkçılık/Turancılık faaliyetleri yürüttüğü dönemde Almanya’nın -1942 sonlarında- yaptığı para yardımıdır. Dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Joachimvon Ribbentrop’un Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen’e gönderdiği şu talimat, BND’deki zihniyet devamını açıkça ortaya koymaktadır:

“Türkiye’deki dostlarımızı içinde bulundukları güç durumdan kurtarmak üzere, size 5 milyon altın Alman Markı (RM) iletilmesini emrettim. Bu parayı cömertçe kullanmanızı ve bana raporla durumu bildirmenizi rica ederim.” (Aktaran Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi Cilt 1, 673)

*

Destici’nin (veya bir başka ülkücünün) devrimcileri, sosyalistleri herhangi bir istihbarat örgütü ile ilişkilendirmesi, nafile bir çabadır. Ancak kendilerinin tarihinin ne NATO’dan/CIA’den/BND’den ne de bu ilişkiler bağlamında oluşturulan kontrgerilladan bağımsız düşünülemeyeceği açık bir gerçektir.

25

Özay Göztepe

KY:Sendika.org

Önceki İçerikBölge devrimcilerinden Sudan halkıyla dayanışma çağrısı
Sonraki İçerik1 MAYIS 2023: YİNE TAKSİM’E, YİNE ALANLAR’A![*]