16 Mart katliamını unutmadık, unutturmayacağız!

Tarih 16 Mart 1978 İstanbul üniversitesi Beyazıt Meydanı kanlı bir katliama sahne oldu. Bugüne gelinen süreçte Türkiye oligarşisi, resmi ve sivil faşist güçlerce düzenlediği tüm saldırılara karşın sınıf mücadelesinin keskinleşmesinin ve işçi hareketindeki ve devrimci gençlik hareketindeki yükselişin önüne geçememişti.

12 Mart askeri faşist darbesiyle ezdiğini düşündüğü devrimci hareket ve toplumsal muhalefet 1977 1 Mayısına gelinceye kadar, ülkenin her yerinde grevler yaşanıyordu. Yeniden yükselişe geçen toplumsal muhalefetin dinamiklerinden olan devrimci gençlik, okullardan, fabrikalara, mahallere hayatin her alanında toplumsal muhalefetin başında yer alıyordu.

Yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek derdine düşen oligarşi, kitlesel geçeceği bilinen 1977 1 Mayısına yönelik günler öncesinde solunda içinde bulunduğu zaaflarda faydalanarak provokasyon zemini için kamuoyunda hazırlıklara başladı.  1977 1 Mayıs’ında, Taksim alanını kızıl kana boğdular.  CIA-kontrgerilla ve sivil faşist çetelerinde kullanıldığın katliamda resmi kolluk küvetleri de panzerleriyle onların yarım bıraktığını tamamlamakta geri kalmadılar.  1 Mayıs 77 katliamı 39 işçinin kurşunlanarak veya polis panzerleri altında kalarak can vermesine ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan katlımlar dizisinin başlangıcı oluyordu.

Bu tarihten sonra kitleleri sindirmek, iyice pasifize etmek isteyen Türkiye oligarşisi, sosyal demokrat postu altına soktuğu CHP’yi sahneye sürmüş. AP-MHP-MSP ortaklığında MC hükümetleriyle Emperyalistlerin ve devletin desteğindeki sivil faşist örgütlenmenin güçlendirilmesi görevini MC hükümeti yerine getir. Sürekli olarak geçmiş dönemlerden dersler çıkartan egemenler, ‘71 sonrasından da yeni dersler çıkardı. Emekçi halkların düzenle çelişkilerinin derinleşmesi; halk muhalefetinin yükselmesiyle birlikte ortaya çıkan bu çelişkilerin önünü almak ve mücadeleyi amaçlarından saptırmak için, sivil faşist terör estirilerek emekçi halk kitleleri pasifize edilmeye çalışıldı.

Devletin sivil faşist örgütlenmesi olan MHP’nin öncülüğünde örgütlenen Ülkü Ocakları, NATO’nun her ülkede oluşturduğu Gladio örgütlenmesinin uzantısı paramiliter silahlı güçleri, işçi önderlerinin ve devrimci gençlik hareketinin üzerine salmaya başlamıştı. Ülkenin her yanı, okular, fabrikalar, mahalleleri faşist baskı ve denetim altına alınması için harekete geçirilmişlerdir.

16 Mart 1978 İstanbul üniversitesi katliamı bu koşulanda gerçekleşti. Katliamın gerçekleştiği gün olay yerinde polis ekibinin başında bulunan Komiser ise yakın tarihimizde de benzer katliam ve provokasyonlarda hep gündeme gelecek çok tanıdık bir isimdir Reşat Altay. (O gün orada görevli olan ekibin başında ki başındaki Reşat Altay Hrant Dink’in katledilmesinde de Trabzon Emniyet Müdürü sıfatıyla adı geçecek)

O gün öğrenciler İstanbul Üniversitesi ana kapıdan çıkıp Eczacılık Fakültesi’nin önüne geldiğinde adı Zülküf İsot olan Ülkücü faşist ‘Kahrolsun komünistler’ diyerek bombayı öğrencilerin bulunduğu alana doğru fırlattır ve taramaya başlarlar. Gerek bombayı atan gerekse ateş edenlerin arkalarından gitmek isteyen polisler ise komiser Reşat Altay tarafından engellenir.

Düzenlenen katliam saldırısında; Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt ölümsüzleştiler, 41 öğrencide yaralandı.

16 Mart katliamı birçok açıdan turnusol işlevine sahip. Katliam faşist Türkiye’nin devlet yapılanmasına ilişkin şifrelerin açığa çıkması adına en kritik duraklardan biriydi. 16 Mart Katliamı; 1977 1 Mayıs’ı başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde meydana gelen, başını ülkü ocaklarından faşistlerle kontrgerilla destekli resmi güçlerin çektiği katliam ve provokasyon girişimlerinin devamı ve yeni katliamların başlangıcıdır. Yükselen toplumsal muhalefet ve devrimci mücadele karşısında halkta derin bir korku ve pasifize olma durumu yaratmayı amaçlıyorlardı. Türkiye oligarşisi bu adımlarla birlikte, toplumun en geniş kesimlerine kadar ulaşan devrimci mücadeleyi ezmeye çalışıyordu.

1977 1 Mayıs ve ardında 16 Mart, kitle katliamlarının bir başlangıcıydı. Bu süreçten sonra, emekçi haklarımıza ve kitlelere saldırılar faşizmin kullandığı bir “yöntem” olarak gündemde kalacaktır. Faşist niteliğe sahip olan oligarşi, 70’ler sonrası yükselen toplumsal muhalefeti bastırmak için, devlet destekli sivil faşist terör aracılığıyla “kendinden olmayan” herkese saldırarak, var olan devrimci örgütlülüğü dağıtmak, insanları bir daha başkaldıramayacak biçimde sindirmek ve kendine taban oluşturmayı amaçlıyordu.

Türkiye devrimci mücadelesinde siyasi dönüm noktaları özelliğindeki tarihlere ve bu tarihler içerisinde gençliğin yürüttüğü anti-emperyalist, anti-faşist direniş çizgisinden zengin dersler çıkarıp öğrenmeliyiz. 16 Mart Katliamı da sınıflar mücadelesi içerisinde önemli bir yeri oluşturmaktadır.

16 Mart katliamını unutmadık, unutturmayacağız!

15 Mart 2022

Önceki İçerikKatliamlar ülkesi Türkiye; Gazi-Ümraniye Katliamı
Sonraki İçerikNewroz Pîroz Be!