27 Nisan
27 Nisan’ı bugün Kürdistan’ın özgür alanlarına yerleşmiş birden fazla Türkiyeli devrimci grubun varlığında anıyoruz.
Bu önemlidir, anlamlıdır.
Kürt özgürlükçülüğünden Türkiye devrimci hareketinin 90’lardan sonra yeniden “devrimcileşme”sine , 30 Mart’ların öncü kadro eylemciliğinden 1 Mayıs’ların kitle eylemciliğine kurulan Nisan Köprüsü’nün üzerinden artık geçenler var.
Oysa bu köprü kurulamasın diye oligarşik devletin bütün gücüyle, binlerce yıllık bezirgân taktiklerin tümüyle, gazeteci, solcu, sosyalist kimliği altında liberal ihanetin bütün aşağılık figürleriyle üzerine saldırılmıştı.
Çok da başarısız oldukları söylenemez.
Devrimin güncel ihtiyaçlarına cevap vermek üzere kendini gerekçelendiren Yılmazkayacı öncü atılımın önünün kesilmesinin sonuçlarını bugün Gezi Haziranı’nın görevlerinin altında kalarak, seçimler gibi kitle siyasetinin güncel tezahürlerinde devrimi doğrudan bir faktör olarak devreye sokma gücü gösteremeyerek, Kürt devrimini liberallerle ittifak kurmaya mecbur bırakarak ödüyoruz.
Ama olay şudur ki, Yılmazkayacı öncü atılım kendini kendine ait kimi öznel gerekçelerle gerekçelendirmediği için, esas olarak tarihin gidişini öngörebilen bir kurmay aklına ait olduğu için, tarihin rüzgârından beslenmeyi esas aldığı için Nisan köprüsü çok zorlandı belki ama yıkılmadı.
Ve bugün bu köprüden geçenler var.
Şimdi görev bu geçişleri kolektifleştirmek, kitleselleştirmektir.
Bu görev 27 Nisan’ı bugün artık bir üst düzeyden konuşuyor olmaktır.
Öncü ve komutan görevini yapmıştır.
Bugün 27 Nisan artık bu görev bilinci ve yönelimiyle kavranmalı ve anlamlandırılmalıdır.