Gazze’deki soykırım operasyonlarına karşı ‘Direniş Ekseni’nden gelen yanıtlar İran ile İsrail arasında vaat edilmiş savaşa dair bahisleri kızıştırırken pek çok taraf reformcu Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın ayak izlerine bakıyor.
Ne değişecek? İran dış politikasındaki ince ayarlar cumhurbaşkanı değişiminden fazlasını gerektiriyor. Pezeşkiyan’ın getireceği nüanslar önemsiz olmasa da teamül “Devamlılık esastır” diyor.
Yeni cumhurbaşkanı ilk yurtdışı gezisini 11-13 Eylül tarihlerinde Irak’a yaptı. Bu tercih dış politikanın yönelim ve önceliklerine dair bir şeyler söylüyor.
Irak dini bağlar ve ticaret potansiyelinin yanı sıra İran’ın bölge politikasında kritik bir kavşak haline geliyor. 2003’ten bu yana İran’ın etkisi artsa da Irak’ın siyasal haritasındaki fay hatları Tahran açısından bütüncül bir karşılık sunmuyor. İran’a yol veren ve bloke eden parçalar aynı masanın etrafında.
İki komşu birbirine hem yakın hem uzak!
Haşd el Şaabi içinde ‘Direniş Ekseni’nin Irak ayağını oluşturan grupların eylemleri İran’la ilişkilerin kılçıklı tarafını oluşturuyor. Yanı sıra İsrail’in gizli operasyonlarına izin verdiği suçlamasıyla Kürdistan bölgesiyle ilişkiler hayli tehditkâr boyut kazandı. Buraya özel bir parantez açıldı; Pezeşkiyan Kürdistan bölgesini ziyaret eden ilk İran Cumhurbaşkanı oldu. Balistik füzelerin bıraktığı cam kırıklarını toplarcasına Kürtçe demeçler verdi. Ve bir hayli yankı uyandırdı.
Dahası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) “Terör destekçisi” diyerek hedefe koyarken Pezeşkiyan, Erbil’den sonra Süleymaniye’ye giderek Talabani ailesini onurlandırdı. Pek çok açıdan bu ziyaret Türkiye’nin Irak’la açtığı yeni sayfayı ilgilendiriyor. Malum Irak, İran-Türkiye rekabetinin şekillendiği yerlerin başında geliyor.
***
Önce Bağdat’taki temaslara bakalım. Tahran artan ilişkileri stratejik bir çerçeveye kavuşturmak istiyor. Bu çerçeveyi şekillendirecek beklentiler söz konusu: Irak’ın Amerikan kontrolünden çıkması; Amerikan güçlerini göndermesi; Amerikan yaptırımlarını gözeten politikayı kenara bırakması; ‘Irak İslami Direnişi’ diye etiketlenen İran destekli Haşd el Şaabi gruplarını tasfiye çabasından vazgeçmesi; İsrail-Amerikan eksenine karşı daha fazla ortaklık sergilemesi; stratejik projelere izin vermesi vs.
Bu çerçevenin Kürdistan ayağında da şu var: İsrail’in Kürdistan topraklarından İran’a yaklaşmasının önlenmesi yani Mossad’ın ayağına yer açılmaması; İranlı Kürt partilerin ‘faaliyetsiz’ kılınması.
Irak siyaseti stratejik çerçeve ile ilgili gelgitler yaşıyor. İktidarda Şii partilerin belirleyici olması Irak’ı sarsılmaz müttefik yapmıyor.
Peki Irak siyasetinde İran’ın etkisinden rahatsız olan kanatlar ne istiyor?
Dedikleri:
– Irak, İran ile ABD arasındaki hesaplaşmanın arenası olmasın.
– IŞİD’e karşı ülkeyi koruyan Haşd el Şaabi tam olarak sisteme entegre edilsin ve İran’ın vekil gücü olmaktan çıksın.
– Gazze’deki savaşın Irak’a sıçramasına izin verilmesin.
– Amerikan üslerine saldırılara son verilsin.
Yemen’deki Ensarullah ve Hamas’ın Bağdat’ta büro açıp Iraklı gruplarla koordinasyonlarını artırması bu çevrelerde rahatsızlık yaratıyor. İki yapı da İran destekli milis güçlerinin koruması altında.
Beri tarafta Bağdat’ta siyasetin etkili bir tarafı İran’ın bölgesel gündemiyle uyumlu. Haşd el Şaabi içindeki bazı milis güçleri, ABD’nin bölgeden çıkarılması konusunda İran’la aynı hedefi paylaşıyor. Gazze ile dayanışmada da bu gruplar öne çıkıyor.
***
Peki Başbakan Muhammed Şiya el Sudani nerede duruyor? Sudani Şii partilerin oluşturduğu Koordinasyon Çerçevesi’nin desteğiyle başbakan oldu ama İran’a dilediğini yazacağı bir boş sayfa sunmadı. İran’la iyi geçinmeye çalıştığı kadar ABD’nin hassasiyetlerini de gözetiyor. İran medyasına baktığımızda Sudani hakkındaki şikayetlerin birkaç noktada toplandığı görülüyor:
ABD adına Haşd el Şaabi’yi dizginleme çabası; İran’a ödemelerde Amerikan yaptırımlarını delmekten kaçınması; Amerikan güçlerini gönderecek ortaklık anlaşması müzakerelerinde yeterince ağırlık kullanmaması.
Ayrıca Sudani’nin bazı tercihleri İran’ı dengeleme çabası olarak görülüyor. Bunların başında Türkiye ile Kalkınma Yolu Projesi ve güvenlik alanında imzalanan mutabakatlar geliyor. Sudani ayrıca Arap komşularla ilişkileri geliştirme yolunda selefinin yolundan ilerliyor. Fakat İran’ı dengeleyen bu yönelimlerin hepsinde “İran karşıtlığı” bulmak mümkün değil. Hatta Araplar arası normalleşmede İran’ın işine gelen boyutlar da var.
Komşularla ilişkileri normalleştirme yöneliminde İran ve Irak’ın tercihleri belli yerlerde çakışıyor. İran tarafından meseleyi ele aldığımızda şöyle bir tablo çıkıyor:
Pezeşkiyan dış politikada reformcu selefi Hasan Ruhani’den çok muhafazakâr selefi İbrahim Reisi’nin bıraktığı yerden ilerliyor. Bu, sistemin belirlediği bir rota. Ruhani’nin önceliği nükleer anlaşmayla ABD-AB kampıyla ilişkileri düzeltip yaptırımlardan kurtulmaktı. ABD nükleer anlaşmayı tek taraflı çöpe atınca Batı ile köprüler kurulamadı. Bunun üzerine İran-Amerikan kapışmasında ABD’den yana duran komşularla ilişkileri normalleştirmek öncelik haline geldi. Tabi “Ne Doğu Ne Batı” parolası da Doğu’dan yana esnedi. Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS de stratejik öncelik haline geldi. Ruhani’nin ikinci döneminde öne çıkan bu eğilim, Reisi zamanında sonuçlar verdi. Özellikle komşularla normalleşmede Irak’ın rolü önem kazandı. Irak, İran’ın Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır’la normalleşme arayışında aracılık yaptı. Bu tür bir arabuluculuk, Irak’a da 2003 sonrasında İran ile Arap ülkeleri arasında yaşadığı sıkışmışlıktan kurtulma fırsatı sundu. Irak, Riyad ile Tahran arasında beş tur görüşmeye ev sahipliği yaptıktan sonra bu çabayı bir anlaşmayla sonuçlandırmak Çin’e nasip oldu. İran ile Ürdün arasında da üç tur görüşme oldu. Henüz sonuç yok. Gazze’deki soykırım savaşının yansımaları bu tarafı da olumsuz etkiliyor. Irak, Mısır ile İran arasında mesajlaşmaya da aracılık etti. Yüz yüze görüşme aşamasına geçilmedi. Irak’ta istihbarat şefliğinden başbakanlık koltuğuna geçmiş olan Mustafa Kazımi’nin Arap başkentleriyle iletişimi güçlüydü. Bağları sayesinde arabuluculuk çabasında hızlı yol aldı. Sudani bu rolü sürdürmek istese de selefi kadar güçlü ilişkilere ve diplomatik maharete sahip değil.
Pezeşkiyan da Batı ile ilişkileri geliştirmek istese de mevcut koşullarda bir açılım şansı yok. İsrail’le yüksek gerilim, Direniş Ekseni’nin artan angajmanı ve Ukrayna savaşında Rusya’dan yana tutum Batı’yla gerilimi besliyor. Ayrıca İran uranyum zenginleştirme ve balistik füze programlarında kendi yolunda ilerliyor. Bu faktörler müzakerelere izin vermiyor. Pezeşkiyan da Batı kapısı kapalıyken mecburen önceliği komşulara veriyor. Ve Sudani’den özellikle Mısır ve Ürdün’le yarım kalan sürece el atmasını bekliyor. Bu arada Riyad, Abu Dabi ve Manama ile kurulan köprüleri sağlamlaştıracak fırsatlar da kollanıyor.
***
Öte yandan ticari ilişkilerde bir sıçrama olmakla beraber ödemelerde sorunlar yaşanıyor. ABD’nin bankacılık sektörüne yaptırımları İran’ın alacaklarına erişimini zorlaştırıyor. Bağdat, yaptırımları delmeyi göze alamıyor. Hatta Irak’ta Merkez Bankası Başkanı Ali Muhsin el Altak dolar transferine kısıtlama getirdiği için ‘Amerikan memuru’ olmakla suçlanıyor. Bu sorun özellikle doğalgaz ve elektrik ithalatından dolayı biriken borçlarla ilgili. Kazımi yaptırımları baypas eden bazı alternatif yöntemlere izin vermişti. Mesela İran’ın Türkmenistan’a olan borcunun bir kısmı Irak tarafından karşılanmıştı. Yine Irak Ticaret Bankası’nda tutulan İran’a ait fonların bir kısmı İran’ın yaptığı ithalat için kullanılmıştı. Kazımi’nin kafasında başka bir proje vardı: Türkmenistan, İran ve Irak arasında üçlü bir anlaşma öneriyordu. Plana göre Irak Türkmenistan’dan gaz satın alacak, bu gaz İran’ın kuzeyine gönderilecek, İran da güneydeki sahalarından çıkardığı gazı Irak’a verecekti. Hem transfer maliyetleri azalacak hem de yaptırımlar atlatılacaktı.
Kazımi ayrıca İran’la stratejik projeleri yönetmekle görevli özel bir birim kurmuştu. Sudani, Kazımi’den daha fazla İran’a yakın ama ne yaptırım atlatmaya yarayan mekanizmalara sıcak bakıyor ne de Tahran’la ilişkilere stratejik boyut kazandıracak bir yaklaşım sergiliyor. Pezeşkiyan’ın 10 milyar dolarlık İran varlığının serbest bırakılması için pazarlık yaptığı aktarılıyor.
***
Ayrıca stratejik çerçeve derken üzerinde durulan konuların başında Basra-Şelemçe demiryolu projesi geliyor. Topu topu 32 km uzunluğunda bir hat ama bir türlü yol alınamıyor. Yol kısa ama çerçeve stratejik. Haliyle ‘bozucu’ faktörler devreye giriyor. İran bu projeyi, Irak’ı İran üzerinden Rusya ve Orta Asya’ya bağlayacak bir rota olarak sunuyor. Proje, İran’ın çok önem verdiği kuzey-güney koridoruyla bağlantılı olarak ele alınıyor. Fakat Irak tarafı önceliği Fav limanını karayolu ve demiryoluyla Türkiye’ye, buradan Akdeniz limanlarına ve Avrupa’ya bağlayacak Kalkınma Yolu’na vermek istiyor. Anladığımız kadarıyla Kalkınma Yolu’nun sabote edilmesini önlemek için İran’a da ortaklık teklif ediyor. İpe un seren Basra-Şelemçe demiryolu projesi de İran’ı Kalkınma Yolu’na bağlayacak çözümlerden biri olabilir. Irak bu hattın sadece yolcu taşımacılığı ile sınırlı olmasını istiyordu. Şiiliğin kutsal mekanlarına akan milyonlarca ziyaretçiyi taşıyacak bir alternatife ihtiyaç var. Kalkınma Yolu Projesi’nde İran’ın yeri belirsiz olduğu için mesele koridor savaşları bağlamında gündeme geliyor. Ziyaret sırasında Basra-Şelemçe’nin tamamlanması konusunda uzlaşıldığı belirtiliyor.
Altına imza atılan 14 belgenin stratejik açılımı karşılayıp karşılamayacağı belirsiz. Şu aşamada kapsamlı stratejik plan geliştirmek için bir çalışma grubunun oluşturulması kararlaştırıldı. Bir sonraki buluşmada ilgili belgenin imzalanması temenni ediliyor. Irak tarafı, Amerikan yeşil ışığını arama gereği duyabilir.
***
Bir diğer mesele; İran Mart 2023’te imzalanan güvenlik anlaşmasına göre daha fazla adım atılmasını istiyor. İran önce Mahsa Jina Amini gösterilerine paralel olarak Kürdistan’da belli hedefleri bombalamış, ardından güvenlik anlaşması imzalamış, Erbil bu anlaşmaya destek vermiş, bu şekilde İranlı Kürt gruplar sınırlara yakın kamplardan çıkartılmıştı. Hedefteki üç grup; İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP), Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve Komala. İran, Kürdistan Özgür Yaşam Partisi’ni (PJAK) Bağdat’tan ziyade Kandil’le konuşuyor.
Bu partiler için Kürdistan güvenli sığınak olmaktan çıkıyor. Tahran, İranlı Kürt partilerin tamamen silahsızlandırılması ve üçüncü ülkelere gönderilmesi konusunda ısrar sürüyor.
Ayrıca Irak’tan 118 örgüt üyesinin iadesini istiyor. Birkaç gün önce Süleymaniye’de yaşayan İKDP üyesi Behzad Hosravi İran’a gönderildi. Yani bu grupların İran içine yönelik faaliyetlerini tamamen önleyecek bir iş birliği istiyor. Kürdistan yönetimi açısından talepler çok sert ama bunlar bu kez Kürtçe olarak dile geliyor. Buradan Kürdistan temaslarına geçelim.
***
Pezeşkiyan Erbil’de Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani, Kürdistan Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani, Başbakan Mesrur Barzani ve diğer hükümet yetkilileriyle görüşmeler yaptı.
Mesut Barzani’yi İran’a davet etti. Pezeşkiyan ile Mesut Barzani’nin ortak bir tarafı var: İkisi de İran’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne başkent olmuş Mahabad’da doğdu. Pezeşkiyan Kürtçeyi doğup büyüdüğü bu şehirde öğrenmiş. Neçirvan Barzani ile ortak basın toplantısında da Pezeşkiyan Kürtçe konuştu. Barzani de Farsçasını konuşturdu. Rudaw’a verdiği röportajın dili de Kürtçeydi.
Neçirvan Barzani ziyareti ve ilişkileri tarihi olarak niteleyip Kürdistan’ın komşu ülkelere yönelik herhangi bir tehdidin kaynağı olmayacağı güvencesini verdi. İran-Irak arasındaki güvenlik anlaşmasına bağlılığı teyit etti. Pezeşkiyan da tüm alanlarda ilişkileri ilerletme ve sorunları çözme sözü verdi. Pezeşkiyan siyasi partilerin yanı sıra dini ve etnik grupların temsilcileriyle bir araya geldi.
Siyasi liderler resmi ziyaretlerde Erbil’le yetiniyor. Fakat Pezeşkiyan, Süleymaniye’ye geçip eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Debaşan’daki mezarını ziyaret etti. Hatıra defterine “Vatanının özgürlüğü ve bağımsızlığı için verdiği mücadelesini anıyor, birlik ve beraberlik için verdiği amansız çabasından dolayı kendisine teşekkür ediyorum” notunu düştü.
Ardından KYB Başkanı Bafel Talabani ile görüştü. Malum KDP ile KYB arasında sert rüzgarlar esiyor. Pezeşkiyan’ın Kürdistan’ın her iki yakasına gitmesi bir denge güdüldüğünü gösteriyor. KDP yıllardır Türkiye ile yol alırken KYB İran’la ilişkileri sıcak tutuyor. İran Devrim Muhafızları’nın balistik füzelerle düzenlediği saldırılar ilişkileri sarsmış, KDP yönetimi saldırıyı “korkakça” diye kınamıştı. Fakat son aylarda KDP de hem İran’la hem de Iraklı Şii partilerle ilişkileri düzeltme yoluna gitti. İran’ın saldırıları ilişkileri gerse de ekonomik bağlar üste çıktı. Paris’teki Uluslararası Tahkim’in tazminat kararından sonra Türkiye boru hattından petrol sevkiyatını durdurunca Kürdistan petrolü tankerlerle İran’a yöneldi. Ayrıca Bağdat’taki bütçe krizini aşmak ve petrolün satışıyla ilgili ortak bir formül bulmak için de Şii yetkililerle ilişkiler önem kazandı. İran da Kürt partilerin Bağdat’la yakın mesaisini kendi hesabına yazıyor.
KYB hem İran hem de Bağdat’taki aktörlerle iyi ilişkileri sayesinde Kerkük’te valilik koltuğunu garantiledi. Bu durum İran’ı memnun ederken Türkiye’nin öfkesini çekti. Fakat Türkiye’nin aksine İran’ın ‘tehditkâr dostluğunun’ istediği sonuçları verdiği görülüyor. Tabii KDP yönetimi Ankara ve Washington’la bağlarını İran’a feda etme eğiliminde değil. Talabani de İran’a yakın dursa da ABD ile ortaklığa önem veriyor. Farklı eksenlerin dayatmaları arasında ilişkileri dengeleme çabası.
Pezeşkiyan’ın temasları Kürdistan’la ilişkileri ısıtabilir. Fakat İran’ın bölge siyasetinin sert tarafına Devrim Muhafızları hükmediyor. Pezeşkiyan’ın Kürtçe ile süslenen dostluğu diğer tarafın pratiklerini önlemeyebilir.
Özetlersek; Irak-İran ilişkileri olgunlaşma sorunu yaşıyor. İlişkiler istikrarlı ve tutarlı bir rota tutturamıyor. Aynı şey güvenlik mutabakatıyla tarih yazdığını sanırken birkaç gün sonra Kerkük’te SİHA’sı düşürülen Türkiye için de geçerli.
Fehim Taştekin