Kızıldere ve On”lar emperyalizme, Siyonizm’e, faşizme karşı mücadele çağrısıdır…
On`ların yaktığı ateş yolumuzu aydınlatıyor. On`lar mücadelemizin, kavgamızın yol açıcıları, önderlerimizdi. On`ların bize gösterdiği yolda, onları unutmadan, onları sahiplenerek yarına yürüyoruz!
Kızıldere ve On`larin katledilişlerinin üzerinden 52 yıl geçti. Ama onların bizlere bıraktıkları miras dünden bugüne, bugünden yarına öncülük etmeye devam ediyor. On’ları anmak ülkemizin geleceği, On’ları anmak devrim ve sosyalizm davasına daha sıkı sarılmak onların idelini devrime taşımaktır.
On’lar anmak onların çağrısı, insanlığın gerçek kurtuluşunun biricik yolu olan sosyalizm idealinin gerçekleştirilmesidir…
On’ları anmak ve sahiplenmek emperyalizme, Siyonizm’e, faşizme karşı amansız kavganın savunucusu olmaktır. On’ları anmak ve sahiplenme yerine, On’ların ideallerini faşist sistemin seçim şaklabanlıklarına malzeme etmek, sandıklara hapsetmek değildir. On’ların ideallerini sosyal reformistler ve sınıf uzlaşmacıları sandıklara hapsedemezler.
Kızıldere’de ölümsüzleşen; Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp…
Kızıldere’de emperyalistler, Siyonistler ve onların yerli işbirlikçi faşist uşakları her şey bitti diye ellerini ovuşturuyordu. Amam yanılgıları uzun sürmedi. On’lar daha toprağa düşmeden arkalarından ağıtlar yakılmaya, doğan çocuklara isimleri verilmeye başlandı.
On’ları anmak, Kızıldere’nin çağrısını doğru okumak, ülkenin, halklarımızın ve geleceğine, işçi sınıfının kurtuluşu olan ve onun yüce ideolojisi Marksizm-Leninizm’i sahiplenmektir. On’ları anmak faşizminin kuşatması karşısında devrimci görev ve sorumluluğu üstlenmektir. On’ları anmak halklarımızın tüm geleceğini teslim almaya çalışan faşist tek adam sistemi karşısında devrimci ideallerini örnek alarak, umutsuz olmak değil, umudun adi olmaktır. On’ları anmak emperyalizme, Siyonizm’e ve faşizme karşı mücadele çağrıları ve haklarımızın kurtuluşu olan Demokratik Halk Devrimi ve Sosyalizm çağrısının günceliğini sahiplenmektir.
On’ları anmak, sol içi rekabetçiliği, dar grupsal çıkarları her şeyin önüne koyan değil, devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığının savunucusu, uygulayıcısı olmaktır. On’ların yaşamları ve yönelimleriyle bizlere bunu miras bıraktılar. On’ların farklı ideoloji ve stratejiye sahip olsa da devrimcilerin birbirleri için kendisinin nasil siper edeceğini ve feda edileceğinin gösterenleri oldular.
On’ları anmak bir yanda saltanat içinde, hak edilmemiş kazançlarıyla yaşayan bir avuç tefeci, rantçı, zorba azınlık karşısına dikilmek ve diğer tarafta milyonlarca yoksulluk, sefalet içinde yaşayanların yanında olmaktır. Geceleri aç yatan, gündüzüne işsiz kalkan milyonların umudu olmak, yaşamlarının savunucusu olmaktır…
Yarından umudu kalmamış milyonların yaşadığı sefalet, her gün yaşatılan iş cinayetleri, katledilen kadınlar, geleceksiz bırakılan gençlik, katledilen doğa, talan edilen bir ülke ve geleceksizleştrilen bir halk… işte tam da bu koşularda, yeniden cüret etmektir On’ların izinden yürümek.
On’ları anmak, yeniden ve bir kez daha halkların umudu olmaktır, tıpkı onlar gibi. Çünkü On’ların Kızıldere’de bitmeyen çağrısı bize bunu söylüyor.
Ülkemiz, bugün gerici-faşist bir karanlığa teslim edilmişse, bunun yolu Kızıldere’de ve sonrasında gerçekleşen faşist katliamlarla, darbelerle açıldı. Türkiye, sağ siyaset eliyle emperyalizmin tahakkümüne teslim edildi. ABD’nin tezgâhında yetiştirilen dinci sağ siyasetler hâkim hale getirildi. Bugün, halkın başına bin bir çorap ören bir gericilik ülkeyi kuşatmışsa, bunun nedeni 12 Mart ve 12 Eylüllerle umudun, devrimcilerin yok edilmek istenmesi, ağır yenilgiler yaşanmasının sağlanmasının sonucudur.
Bunun içindir ki Kızıldere, dünde bugün de bu sömürü düzeninin haramilerine karşı bir mücadele çağrısıdır. Kızıldere emperyalizm ve onun yerli işbirlikçi politikalara ve saldırılarına karşı bağımsızlık, eşit-özgür yaşam düşüncesidir.
Bir avuç zorbanın iktidarına karşı halkın söz ve karar sahibi olacağı devrimci bir iktidar düşüncesi vardı. Kızıldere’den ülkenin her köşesine kök salan özgürlük düşü …. Kesintisiz bir biçimde süren bu düşünceler, bugün de başarabilmenin, cüretli olmanın yolunu göstermeye devam ediyor.
Bugün aynı zamanda tüm katliamlara, saldırılara ve her tür yok etme projelerine karşı devrimci mücadelenin köklerinin ne kadar güçlü olduğunun da bir kanıtı olarak görülmelidir.
Kızıldere’de yakılan meşale sonucudur ki ülkemizde, bu uzun dönemde bütün ilerici değerlerin, yönelimleri yok etme, çökertme saldırıları karşısında, tüm devrimci mücadele birikimlerinin inatla yaşatılması, sahiplenmesidir. Bu direniş geleneğinin sonucu olarak gericiliğe-faşizme teslim olunmadı.
İşte bugün bir kez daha On’ların ölümsüzlüğünün yıl dönümünde tarih ve yaşam bizlere On’ların cüretini kuşanmayı bir adım ileriye geçmeye çağırıyor. Kızıldere’nin devrimci ruhu ve yönelimiyle, gericilik ve faşist kuşatma karşısında sistemle uzlaşan değil ona cephede savaş açan olmaya çağırıyor. Sistemin içindeki burjuva kliklere bel bağlayan değil halkın örgütlü gücüne ve devrimci mücadeleye daha sıkı sarılmaya çağırıyor…
On’larda aldığımız güçle, geçmişten geleceğe On’ları sahiplenerek, onların mirasıyla mücadeleyi büyütmekteyiz.
On’ları devrimci mücadele tarihimizin, en büyük güç ve ilham kaynağımız olmaya devam ediyor.
On’ların bizlere bıraktıkları miras ve gösterdikleri yol, bizlere yükledikleri devrimci sorumluluk sürdürdüğümüz mücadelenin her anında, her direnişte yeniden parlayan devrimci önderlerimizdir. Mahirlerin, Ulaşların, Cevahirlerin… On’ların anıları önünde sevgiyle saygıyla eğiliyoruz.
On’lar Kızıldere’de ölümsüzleşirken yaktıkları ateşle ülkenin dört bir yanında karanlığa karşı meşale oldular, yarınların umudu oldular…
Kızıldere Son Değil Başlangıçtır!
Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş!
Tek Yol devrim!
27 Mart 2024