Kimlik Siyasetinin Sınıfsal İşlevi: Sermaye Düzeninin İdeolojik Kalkanı

Kapitalist Üretim Biçimi ve Bilincin Tahakkümü

Kapitalist üretim biçimi yalnızca ekonomik bir sistem değil, aynı zamanda bir bilinç üretim mekanizmasıdır. Marx’ın ifadesiyle, hâkim fikirler hâkim sınıfın fikirleridir. Bu nedenle kapitalizmin sürdürülebilirliği yalnızca artı-değer üretimine değil, bu sömürünün meşrulaştırılmasına da bağlıdır.

Modern burjuva ideolojisi, bu meşrulaştırmayı günümüzde kimlik siyaseti üzerinden yeniden kurmaktadır. Kimlik, sınıfsal konumun üzerini örten, toplumsal antagonizmayı kültürel alana hapseden bir ideolojik form işlevi görmektedir.

Bu süreç, Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramıyla açıklanabilir: Egemen sınıf, zor aygıtları kadar rıza üretim aygıtlarını da kullanarak iktidarını sürdürür. Kimlik siyaseti, bu rızanın güncel biçimidir; emekçilerin ortak düşmanını unutturmanın en incelikli yöntemidir.

Kimliklerin Görünürlüğü: Sermayenin Liberal Maskesi

Kapitalizm, üretim ilişkilerinden doğan sömürü gerçeğini gizlemek için insanları kimliksel farklılıklar etrafında örgütler.

Liberal ideoloji bu durumu çoğulculuk, temsilde adalet ve çeşitlilik gibi söylemlerle meşrulaştırır. Oysa bu kavramlar, üretim araçlarının özel mülkiyetine dokunmadığı sürece, sömürünün biçimini değil yalnızca görünümünü değiştirir.

Bir politikacının kimliğini açıklaması bireysel bir hak olabilir; ancak bu açıklama sınıf eksenine oturmadığında, düzenin içinde temsili çoğulculuktan öteye geçmez.

Kimlik siyaseti, sınıfsal eşitsizliği kültürel bir fark meselesi gibi sunarak mücadeleyi üretim alanından temsiliyet alanına taşır.

Böylece sermaye-emek çelişkisi, farklı kimliklerin bir arada yaşama sorunuymuş gibi yeniden çerçevelenir.

Bu, klasik anlamda bir ideolojik aygıt işlevi görür: Sınıf bilincinin yerine kimlik bilinci geçirilir.

Egemen Kimliğin Sınıfsal Niteliği

Her toplumda egemen kimlik, o toplumun egemen sınıfının ideolojik biçimlenişini yansıtır.

Türkiye özelinde makbul vatandaş kimliği —Türklük, Sünnilik ve heteronormatif ataerkil değerlerle örülmüş hâkim kimlik— sermaye düzeninin tarihsel sürekliliğinin taşıyıcısıdır.

Bu kimlik, yalnızca kültürel bir norm değil, sınıfsal bir hegemonya aracıdır.

Devletin ideolojik aygıtları (eğitim, medya, din, hukuk vb.) bu egemen kimliği yeniden üretir. Alt kimliklerin görünürlüğü ise bu yapının istikrarı açısından her zaman tehdit olarak kodlanır.

Bu nedenle kimlik temelli talepler düzen açısından iki şekilde işlev görür:

Radikal sınıf mücadelesinin önünü kesen bir emniyet supabı,

Sistemin kendi meşruiyetini güncellemesine yarayan bir reform alanı.

Tarihsel örnekler bu işlevi açıkça gösterir. Osmanlı’nın son döneminde “Ermeniler şımardı” söylemi, bir ulusal güvenlik meselesinden çok, mülk sahibi sınıfın eşit yurttaşlık talebine duyduğu korkunun ürünüdür.

Cumhuriyet dönemi boyunca da benzer biçimde, “irtica”, “bölücülük” veya “komünizm” suçlamalarıyla emekçi sınıfların örgütlenme girişimleri bastırılmıştır.

Bugün “kimlik siyaseti ülkeyi böler” diyenlerin argümanı da aynı sınıfsal refleksi taşır: Sermaye düzenini sarsacak bir eşitlik düşüncesinden duyulan korku.

Kimlik Mücadelesinin Sınırları: Temsilden Devrime

Kimliklerin eşitliği, demokratik mücadelenin zorunlu bir parçasıdır; ancak bu eşitlik, üretim araçlarının mülkiyet ilişkilerine dokunmadığı sürece devrimci değil, reformist bir karakter taşır.

Kapitalist sistem, kimliklerin görünürlüğünü tanıyarak değil, sömürü ilişkilerini sürdürerek yaşar.

Kürt ya da Alevi kimliğine sahip birinin sermaye sınıfına ait olması, Kürt ya da Alevi bir bürokratın varlığı, işçi kadınların, yoksul Kürtlerin ya da emekçi Alevilerin yaşam koşullarını değiştirmez.

Bu, Lenin’in deyimiyle, burjuva demokrasisinin biçimsel eşitliğinin ötesine geçemez.

Gerçek özgürleşme, kimlikler arası tahammül kültüründe değil, sınıf ilişkilerinin köklü dönüşümünde yatar.

Tahakkümün maddi zemini üretim sürecindedir; bu nedenle kimlik temelli mücadeleler, sınıf mücadelesiyle birleşmediği sürece sermayenin ideolojik alanında çözülmeye mahkûmdur.

Sonuç: Sınıfın Birliği, Kimliklerin Gerçek Özgürleşmesi

Marksist-Leninistler tarihsel görevi, kimliklerin eşitliğini reddetmek değil, bu eşitliği sınıf mücadelesinin organik bir parçası hâline getirmektir.

Lenin’in ifadesiyle, ezilen ulusların özgürlüğü, ancak tüm ulusların proletaryasının birliğinde mümkündür.

Aynı ilke kimlik siyaseti için de geçerlidir: Kimliklerin gerçek özgürleşmesi ancak sınıfın siyasal birliğinde gerçekleşebilir.

Gerçek demokrasi, üretim araçlarının kolektifleştirilmesiyle; gerçek eşitlik, sömürünün ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

Kimliklerin kardeşliği ancak sınıfın enternasyonal birliğinde vücut bulabilir.

Kimlik siyasetinin yarattığı yanılsamayı dağıtmanın tek yolu, sınıf bilincinin yeniden inşasıdır.

Çünkü kimlikler sermayenin bölme stratejisidir; ama sınıf, insanlığın birleştirici gerçeğidir.

Önceki İçerikBir Fotoğrafın Anlattıkları: DEM Parti’nin Yüzleşemediği Gerçek
Sonraki İçerikFHKC Ateşkesle ilgili açıklama yaptı