İspanya’da Pablo Hasel protestoları: Mesele ‘bir rapçi’den çok daha fazlası

İspanya yüzde 16’lara gelen işsizlik oranına sahip bir ülke. Avrupa’da Covid-19 salgınından en fazla yara alan yerler listesinin ilk sıralarında yer alıyor. Tüm bunlar bölgesel olarak Katalonya kriziyle birleşse de ortaya tüm ülkeyi etkisi altına alan bir öfke çıkıyor. Rapçi Hasel’in tutuklanması, henüz emekli kralın yolsuzluktan kaçan firarı hazmedilmeden gerçekleşince olayın daha farklı gündemleri de içine alması zor olmuyor.

İspanya’da rapçi Pablo Hasel’in (fotoğrafta) monarşi karşıtı ve kraliyet ailesine yönelik ağır ifadeler içeren paylaşımları nedeniyle tutuklanmasının ardından Barselona, Madrid, Valensiya gibi ülkenin büyük şehirlerinde protesto gösterileri düzenleniyor. Tutukluluğun kesinleşmesinin ardından Lleida Üniversitesi’ne sığınan rapçiyi, burada öğrenciler savunurken polisin müdahalesi gelmişti. Hasel yakalanıp tutuklansa da üniversitedeki çatışmalar kısa sürede kampüsün dışına taşındı. Yaklaşık iki hafta önce yaşanan olaydan bu yana İspanya kentleri sokak gösterilerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor.

Türkiye’de ise ‘yandaş kanallar’da birileri, İspanya’nın Hasel’e yönelik tutumunu buradaki uygulamalara örnek göstermeye çalışıyor. Bambaşka bir ülkede bambaşka koşullarda gerçekleşen bir olay eğilip bükülerek okunmak istenildiği gibi okunuyor. Hal böyleyken önümüze konulan da bir ‘haber’ olmaktan çıkıp bir başlığın altının o anın ihtiyacına göre doldurulmasıyla sonuçlanıyor: “İspanya devleti kararlı, kendini üniversiteye kitleyen bu rapçiyi evine gönderdi”, “Zaten İspanya’da da sokağa çok kişi çıkmadı”, “Hani terörü övmek suç değildi”, “AİHM nerede” gibi yorumlarla kendilerince bir ‘iki yüzlülük’ ifşa ediliyor. Bir de kalkıp diyorlar ki: “Gelin İspanya’daki yasaları bire bir buraya uyarlayalım.”

Herhalde “habercilik” adına yapılan bu garip faaliyeti anlamak için en iyisi, gerçek haberin aslını çarpıtmadan aktarmak olacaktır. İnternet haber sitesi Vilaweb’den Katalan foto muhabir ve sol bağımsızlıkçı Albert Salamé (fotoğrafta), son günlerde hareketli geçen protestoları başından beri sokaktan takip ediyor. Biz de merak ettiğimiz soruları kendisine yönelttik. Salamé önce protestoların çıkış yaptığı yerin Katalonya oluşuna dikkat çekti mevcut koşulları hızlandıran nedenlerden bahsederek yaşananların arka planını aktardı ve fotoğraflarını da bizimle paylaştı. İşte anlattıkları…
“Başta Barselona olmak üzere Katalonya’nın ve İspanya’nın diğer kentlerinde yaşananları anlamak için önce Ekim 2017’ye geri dönmemiz gerekiyor. Polis ve Guardia Civil(1), İspanyol hükümeti tarafından yasadışı ilan edilen kendi kaderini tayin referandumuna katılan seçmenlere saldırdı ve böylece milyonu aşkın ve oldukça pasif bir kitleyi kışkırttı. Oysa sadece oy vermek isteniyordu! O günden itibaren devlet tarafından uygulanan daimi seferberlik ve baskı ile Katalonya’da ivme kazanan bir gerginlik var ki Katalan lider Carles Puigdemont’un Belçika, İskoçya ve İsviçre’ye sürgününü de hatırlayabiliriz. Özerk hükümetin geri kalanı ve bazı eylemciler 12 yıla kadar hapis cezası ile karşılaştı, ‘halkı isyana teşvik’le suçlandı. Avrupa ülkelerinde yıllardır gündeme gelmeyen bir suçlama bu. Devlet baskısı o günden beri çeşitli şekillerde yükselerek devam etti. 2019 yılı sonuna doğru bağımsızlıkçı liderlere yönelik ağır cezalar, Barselona havalimanını işgal ve Fransa sınırını kapatma gibi sokaktan şiddetli yanıtlar aldı. Şu anda tüm bu seferberlik süresince 3 bin 100’ü aşkın eylemci bir şekilde yargı ile karşı karşıya.”
Bununla birlikte Covid-19 salgınıyla birlikte ülkede sosyal alanda ve sağlık sisteminde yaşanan krizin derinleştiğini belirten Salamé, İspanya’nın Avrupa Birliği’nin en yüksek işsizlik oranına sahip ülkelerinden biri olduğunu hatırlatıyor: “Her hafta yüzlerce evden çıkarmanın yaşandığı ciddi bir konut krizi yaşıyoruz. İspanya’da aşırı sağ da tam bu sırada konsolide olurken buna karşılık antifaşist yanıt da güçlendi. İnsanlar toplumsal özgürlüklere saldırıyı ve siyasi muhalefete baskıyı demokratik gerileme riski olarak değerlendiriyor. Pablo Hasel’in hapiste olduğunu, bir diğer rapçi Josep Valtonyc’in de İspanya kralının ‘hırsız’ olduğunu söylediği için Belçika’da sürgünde kaldığını ve emekli kral I. Juan Carlos’un yolsuzluk skandallarından kurtulmak için ülkeden kaçtığını unutmayalım. Zaman onları haklı çıkardı ama rejimin kestiği cezayı ödemek zorunda kaldılar.”

‘GENÇLER USLU OLMANIN KARŞILIĞINI ALAMADIĞI İÇİN SOKAKTA’
Her toplumsal ayaklanmanın en merak edilen sorusu sokaktaki kesimlerin demografik ve siyasi yapısıdır. Öyle ki çoğu zaman belli bir liderliğin göze çarpmadığı özellikle son otuz yılın ayaklanmalarında bu soru her zamankinden daha belirleyici bir hale geldi. İspanya’da bugünlerde gerçekleşmekte olan sokak eylemlerine yönelik sık yapılan yorumlardan bir tanesi de göstericilerin büyük çoğunluğunun genç olduğu. Konuya dair Katalan muhabir şöyle diyor:

“Protestoları ilk günden, yani Hasel’in kilitli olduğu Lleida Üniversitesi’nden ve Barselona sokaklarında barikatların yakıldığı andan beri takip ediyorum. Genel itibariyle gençlerin sokakta olduğunu söyleyebiliriz. Her zaman ‘uslu’ davranıp karşılığında hiçbir şey alamadıkları için bıkmış durumdalar. Bahsettiğimiz kesimler bağımsızlıkçı soldan anarşistlere kadar uzanan bir yelpazeyi içeriyor. Ancak içlerinde apolitik kimseler de var ki son dönemdeki toplumsal krizden aynı şekilde onlar da etkileniyor (Barselona’da aç insanların oluşturduğu kuyruklar var.) Ya da tüm belgeleri mevcut olmayan göçmenlerin çocukları ki onlar da polisin gözünde sürekli Afrika kökenleriyle damgalanmaktan yılmış durumda. Sebebi ne olursa olsun, bu bir öfke isyanı.”

Eğer merkez sağ ve aşırı sağ’ın referanslarıyla hareket edecek olursak bu kitlenin aynı zamanda ‘marjinal siyasi eğilimleri temsil ettiği’ görüşünün öne çıktığını görüyoruz. Siyasi bağlılıkların ve toplumsal örgütlerin varlığına dair sorduğumuz soruyu ise Salamé şöyle yanıtlıyor: “Doğrudan ya da dolaylı olarak, yaşananları kaotik kılan spontaneliğe karşın sol ve sosyal örgütlenmeler ilk andan beri varlık gösterdi. Şimdi ise örgütler seferberliğe daha küresel bir anlam katmak adına öncülük etmeye başlıyorlar. Anti kapitalist bağımsızlıkçı parti Halk Adaylığı Birliği’nden (CUP) Komşuluk Birliklerine (Sindicatos Vecinales) örgütlerin tam katılımıyla eylemler daha net bir hedefe sahip olmaya başlayacak.”

‘ULUSAL, SOSYAL VE TIBBİ BİR KRİZ’
Yine sık sorgulanan konulardan bir tanesi de protestocuları sokağa çıkaran gerekçeler. İspanya’da Pablo Hasel’in tutukluluğunun protestoların ardındaki tek neden olduğunu söylemek oldukça güç. Salamé, Hasel’in farklı nedenlerden dolayı biriken bir öfkeyi tekrar alevlendiren kişi olduğunu söylüyor:

“Ülkenin birincil enerji şirketi Endesa’nın 2020 yılında kârını 8’e katlamasına karşın işçi sınıfı mahallelerinde günlerce süren elektrik kesintilerinin yaşanması durumu kısa süre önce ortaya çıktı. 2020 Aralık ayının sonunda 4 göçmen genç, alevler içinde kalarak öldü ve yüzlercesi yerinden oldu. Nedeni ise işgal ettikleri binada soğuktan ölmemek için yaktıkları ateşti.” Hem bölgesel olarak hem de tüm İspanya içerisinde ulusal, sosyal ve tıbbi boyutta yaşanan toplu bir sistematik krizin hakim olduğunu söyleyen Salamé, bunu ‘patlayıcı bir kokteyle’ benzetiyor: “Sistemin bu krize verdiği cevap daha fazla baskı ve Vox’un temsil ettiği aşırı sağ. Halk da kendi yanıtını verdi: Sokak!”

Bugün ülkede sosyal demokrat İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve sol Podemos ile daha solda yer alan Izquierda Unida’nın oluşturduğu hükümet mevcut. Bununla birlikte geleneksel merkez sağ Halk Partisi (PP) ile AB yanlısı sağ liberal parti Vatandaşlar’ın (C’s) oyları büyük bir hızla aşırı sağcı Vox’a kaymakta. Geçtiğimiz haftalarda düzenlenen Katalonya özerk bölge seçimlerinde, bir önceki seçimin galibi C’s son sıralara doğru gerilerken Vox, yüzde 7 ile bölgesel parlamentoya girmeyi başardı. Bununla birlikte Katalonya’da bağımsızlıkçı partilerin toplam sandalye sayısı bir öncekine göre hayli arttı. Tüm bu manzara ülkede sağın şiddetli ve kolay bir şekilde radikalleştiğini gösteriyor. 

Peki bu sokak eylemlerinin rüzgarı nasıl esiyor? Bir anda kitleselleşmesini daha detaylı olarak nasıl okumamız gerekiyor? Başta bahsi geçen bağımsızlıkçılık ve protestoların çıkış noktasının nasıl Katalonya olduğuna dair açıklık getiren Salamé yine 1 Ekim 2017 tarihindeki referandumu işaret ediyor, Pablo Hasel eylemlerinin ‘Ateşe daha fazla benzin döktüğünü’ belirtiyor:

 “Hasel bağımsızlık yanlısı bir eylemci değildi yine de bağımsızlık yanlıları onu kendilerinden gördüler. Onun başına gelen ifade özgürlüğüne vahşi bir saldırıdır ve Avrupa Birliği’nin sözde demokrasisi çerçevesinde bile yer alması düşünülemez. Ülkenin geri kalanında yavaş yavaş yoksul kesimlerin Katalonya’da yaşananlardan etkilendiği görülüyor. Güya ülke tarihinin ‘en ilericisi’ olması gereken İspanyol hükümeti buna dair hiçbir şey yapmadı. Bunun yerine daha güçlü ve dokunulmaz olduğu düşünülen ve kendilerini takip eden bir aşırı sağ gördüler ve trene binmeyi tercih ettiler. Görünüşe göre bugün küresel olarak bir liderlik eksikliği var. Hali hazırda karşımıza çıkan yerel kolektifler etrafında organize olan bir öfke. Bu belki de İspanyol solunun da kendini güncellemesi için bir fırsattır. İspanyol hükümetindeki Podemos örneği devlet yapısı ile birlikte çalışmanın bazı sınırlamalar getirdiğini gösteriyor. Bugün belki bağımsızlıkçı ve cumhuriyetçi koalisyon Junts (Hıristiyan demokratlardan komünistlere kadar çeşitli grupları bir araya getiriyor), Podemos’un sözde ‘yeni sol’unu göklere fırlatacak kadar ezber bozan ve demokratik bir şekilde karşımıza çıkıyor.”

İspanya geçtiğimiz yıla göre üç puan yükselip yüzde 16’lara gelen işsizlik oranına sahip bir ülke. Aynı ülke Avrupa’da Covid-19 salgınından en fazla yara alan yerler listesinin de ilk sıralarında yer alıyor. Tüm bunlar bölgesel olarak Katalonya kriziyle birleşse de ortaya tüm ülkeyi etkisi altına alan bir öfke çıkıyor. Belki en dikkat çekici noktalardan biri gençlerin eylemlere öncülük ediyor oluşu. Hasel’in tutuklanması, henüz emekli kralın yolsuzluktan kaçan firarı hazmedilmeden gerçekleşince olayın daha farklı gündemleri de içine alması fazla zor olmuyor. İspanya’da yaşananlara ‘marjinal’ damgası vurmadan önce tekrar düşünmek gerekiyor…

02 Mart 2021

Kavel Alpaslan

(1) Diktatör Francisco Franco dönemi ile özdeşleşen İspanya’ya özgü, jandarma benzeri bir çeşit askeri kolluk kuvveti. (Fotoğraf: Albert Salamé)

Önceki İçerikKAHVERENGİ TONLU COVİD-19 GÜNLERİNDE (C)EZAEVLERİ[*]
Sonraki İçerik8 Mart Kadın Platformu: Bütün kadınlar için 6 Mart’ta Kadıköy’deyiz