Filistini Tanımak Yetmez, Emperyalist Düzenin korkusu Sokağın gücü

Birleşmiş Milletler’in (BM) 80. Genel Kurulu, Filistin ve İsrail açısından yeni bir dönüm noktası olarak sunuluyor. Fransa ve İngiltere gibi Batı ittifakının önde gelen ülkeleri Filistin Devleti’ni tanıma kararı açıklarken, İsrail’in yalnızlığı derinleşiyor. Ancak bu kararlar, emperyalist düzenin gerçek yüzünü gizleyemiyor: Tanıma, Filistin halkının özgürlüğü için değil, Batı’nın artan halk tepkisini yatıştırmak için atılmış sembolik adımlardır.

1988’de bağımsızlığını ilan eden Filistin’i bugün 157 ülke tanıyor. Son günlerde Kanada, Avustralya, İngiltere ve Portekiz’in yanı sıra Fransa, Monako, Lüksemburg, Malta ve San Marino da Filistin’i tanıdığını açıkladı. BM üyesi olmayan Vatikan’ın da aralarında bulunduğu bu ülkelerin hamleleri, halkların meydanlarda yükselttiği “boykot, yaptırım, silah ambargosu” çağrılarına verilen aldatıcı ve sembolik yanıtlardır. Filistin’in özgürlüğü, emperyalist devletlerin kâğıt üzerindeki jestlerinden değil, halkların sokaklarda yükselttiği mücadeleden geçmektedir.

Fransa ve İngiltere’nin manevralarına rağmen, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesinden yalnızca ABD, Filistin’i tanımayı reddediyor. Washington, İsrail’in işgaline sınırsız destek sunarken, Avrupa hükümetleri de “tanıma” tiyatrosu oynasa da İsrail’e silah satışını sürdürmektedir. Gazze’de süren soykırım, ABD’nin askeri ve diplomatik himayesiyle varlığını korumaktadır.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun sözleri bu emperyalist kibri apaçık sergiliyor. Rubio, “Bu diğer ülkelerin hepsi – Türkiye dâhil – bizim işin içinde olmamız için adeta yalvarıyorlar. İnsanlar istediklerini söyleyebilir ama iş bir şeyin yapılmasına geldiğinde Beyaz Saray’a geliyorlar” diyerek ABD’nin kendini “vazgeçilmez lider” olarak emperyalist şefliğini hatırlatıyor.

Bu söylem, Filistin’in özgürlüğü için değil, emperyalist çıkarların korunması için “barış” adı altında kurulan masaların nasıl işlediğini anlatıyor. ABD’nin “dünyada tek arabulucu güç” olduğu iddiası, BM’nin ve diğer uluslararası kurumların işlevsizliğinin de itirafıdır.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Filistin’i tanımanın koşulu olarak Hamas’ın rehineleri serbest bırakmasını istemesi; Belçika, Hollanda ve Danimarka’nın “Hamas silahsızlandırılsın, İsrail’in güvenliği garanti edilsin” şartları, Batı’nın barış söyleminin ikiyüzlülüğünü bir kez daha gösteriyor. Bu koşullar, Filistin halkının kendi iradesini yok sayan ve işgali meşrulaştıran yeni sömürgeci projelerdir.

Filistin’in devlet statüsünü garanti altına almak için BM’nin en etkili platform olduğu öne sürülse de, örgüt yıllardır İsrail’in suçlarını durduramayan işlevsiz bir mekanizma olduğunu kanıtladı. Gazze’deki katliama dair BM raporları bile yaptırımlar ve gerçek bir uluslararası müdahale ile desteklenmedikçe yalnızca arşivlerde kalmaya mahkûmdur.

Fransa’da belediyelerin Filistin bayrağı asması, İtalya’daki genel grevler, İspanya ve dünyanın dört bir yanında yükselen boykot çağrıları ve kitlesel gösteriler, Filistin halkının gerçek müttefiklerinin devletler değil, halklar olduğunu gerçekliğini gösteriyor. Bu eylemler, emperyalist devletlerin ikiyüzlü manevralarından çok daha etkili bir güçtür.

Uluslararası Af Örgütü’nün de belirttiği gibi, tanıma tek başına “boş bir jest”tir. İsrail’e silah satışının derhal durdurulması, yerleşimci ticaretinin kesilmesi, savaş suçlularına yaptırım uygulanması ve Gazze ablukasının kaldırılması zorunludur. Filistin’in özgürlüğü, emperyalist devletlerin salon diplomasisinden değil, halkların dayanışmasından ve sömürgeciliğe karşı yükselen küresel mücadeleden geçmektedir.

Emperyalizme, faşizme, Siyonizm’e karşı mücadeleyi büyütelim. Gerçek kurtuluş ve özgürlüğün yolu sokakta…

Önceki İçerikBÜYÜK GÜÇLER, BÖLGENİN GERİCİ AKTÖRLERİ VE ROJAVA
Sonraki İçerikHALKLAR AYAĞA KALKIYOR: NEOLİBERAL DÜZENİN DUVARLARI ÇATIRDIYOR