Faşizme Karşı Umut Sokakta, Umut Mücadelede

Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi, bu süreç (seçim) üzerinde çok tartışılacak. Ancak ilk elde bir not düşmek gerekiyor;

İkinci tur seçimleri ve ortaya çıkan durum: Çok klasik olacak ama Stalin’in bildik sözüyle başlamak istiyoruz; “Oyları kimin verdiği değil kimin saydığı önemlidir”.

Her şeyden önce şunu vurgulamakta yarar var; Mücadele devamlılık ister, mücadelede umutsuzluğa yer yoktur. Geleceğimiz için kazanmak zorundayız ve kazanacağız.

Ancak her yönüyle lime lime dökülen, kriz ve bunalımlardan bir türlü kurtulamayan sistem, seçimlerle bir nefes alma ve sistemi kurtarma çabaları için asıl olarak iki cephede saflaştılar. Birinci cephe; şeriatçı-faşist sistem ve onun temsilcisi AKP-MHP ile birlikte yanına aldığı ittifaklar ve burjuvazinin diğer kanadını oluşturan altılı masa denen kesim.

Bu iki seçenek karşılıklı yürüttükleri politika ırkçılığın ve milliyetçiliğinin yarışıyla adeta bu süreci götürdüler desek çokta yanlış olmaz. Bu milliyetçilik, ırkçılık yarışında her iki kesimde Kürt halkını, savaşı ve mültecileri hedefe koyma konusunda birbiriyle yarıştı.

Birincisi; her türlü hırsızlığı, yolsuzluğu dibine kadar yaşayan, adeta devletin tüm olanaklarını sonuna kadar kullanan ve görevde olduğu halde aday olan bakanlar Cumhur İttifakının bakanlar karşısında burjuvazinin diğer temsilcisi Millet İttifakı korkak ve çekimser bir tutumla hareket etti. Herkesçe bilinen, artık her yanıyla ayyuka çıkan faşist şefin politikaları karşısında edilgen bir tutum içinde oldular. Seçim öncesinde olduğu gibi, seçim sürecinde de kitleleri sürekli sokaktan uzak tutumu çabası içinde oldular.

Bu konuda kendisine “sol sosyalist” (siz bunu liberal sosyal reformistler olarak okuyun) diyen kesimlerin ve Kürt özgürlükçü yönelim kendi bağımsız politikasını değil, altılı masanın adayına endeksli bir tutum almasıydı. Özellikle ikinci turda iki kesimin ırkçılık ve milliyetçilik konusunda takındıkları tutum karşısında elini kolunu bağladı. Üçüncü cephe denmesine rağmen, ne yazık ki bu yönelim sadece bir söylem ve propagandadan öteye gidemedi. Dünyanın hiçbir yerinde mücadelesiz, seçimle faşizmin yıkılmayacağı gerçeği bilinmesine rağmen, bir başka faşist kanadın desteklenerek halka sunularak faşizmin yıkılacağı umudu verildi. Bunun karşısında; “bize dayatılan ya İslamcı faşizm ya da faşizm tercihidir” biz ikisinde birini tercih etmek değil mücadeleyle faşizmi yıkılacağın unutulmamalıdır dedik.

Gelinen noktada yaşananları kitlelere iyi anlatmak, doğacak moral bozukluğu ve umutsuzluğu umuda çevirmek görevi omuzlarımızda. Önümüzdeki günler daha zorlu çatışmalara gebe. Ezilen halklarımız ve bizler açısından daha zorlu bir sürecin olacağı kesindir. İyi anlaşılmalıdır ki, sonuç ne olursa olsun halklar açısından bir şey değişmeyecek, her durumda faşizm kazanacaktı. Şimdi bu “maceradan” sonra herkes yeniden silkelenip mücadeleye daha sıkı sarılmalı. Çare ne seçim ne sandık. Çare DEVRİMDE! TEK YOL DEVRİM!

Unutmamalıyız ki Che’nin dediği gibi: “unutma, kaybettiğinde değil, vaz geçtiğinde yenilirsin”

28 Mayıs 2023

Önceki İçerikKilidi kırmak
Sonraki İçerik10. Yılında Gezi Ruhuyla Faşizme Karşı Mücadeleye, Örgütlenmeye