Faşizm sloganı “Önce Kadınları Vurun”

Faşizmin parolasıdır; ‘önce kadınları vurun’… çünkü çok iyi biliyorlar, Kadın ayağa kalkmışsa bir toplum da ayağa kalkar.

Bunun en güzel örneklerinden biri de 12 Mayıs 1974’te “Beni öldürün, fakat şu gerçeği de bilin ki, benim öldürülmemle binlerce Kürt uyanacak” deyip idam edildiğinde Leyla Qasım henüz 22 yaşındaydı. O günden bugüne yüz binler Leyla Qasım oldu.

Paris tüm insanlık ve ezilenlerin sınıflar mücadelesi açsından kuşkusuz tarihte önemli başlangıçların şehri. Ama diğer yanda da ezilen halkların ve kurtuluş mücadelesi yürütenler açısından siyasi cinayetler ve suikastlerinda şehri haline dönüştü.

Bir kez daha Kürtler ve devrimci- demokratik kurumlarca Paris’te 9 Ocak 2013’te katledilen Sakine, Leyla, Fidan’ın katledilmesinin onuncu yılında, bu katliamın tüm aydınlatılmamış olmasının öfkesiyle hesap sormaya hazırlandığı bir dönemde 23 Aralık’ta Paris’te Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezine düzenlenen saldırıyla yeni bir katliam yaşandı. Bu sefer Evim Goyi (Emine Kara) Mîr Perwer (Mehmet Şirin Aydın) ve Abdurrahman Kızıl katledildi.

Fransa’nın başkenti Paris’te Kürtlere yönelik gerçekleştirilen bu katliam saldırısı kuşkusuz ki kim ne adına nasıl yaptığı vb açıklamaları sorunun özünü örtbas etmekten öte bir çaba değil. Çok açık ve tartışmasız, başta Fransız devleti olmak üzere bu saldırının faili faşist Türk devletidir.

Kuşkusuz özelikle Kürt özgürlük mücadelesinde özel olarak faşist sömürgecilerce kadınların hedef seçilmesi tesadüf değildir. Bu mücadelenin en önemli dinamiği ve salt bu mücadeleyi değil, dünya çapında kadın mücadelesini etkileyen, ilham kaynağı olan bir dinamik olduğu içindir.

Peş peşe katledilen, suikaste uğrayan, Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Jiyan Tolhildan, Sêvê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Hevrin Xelef, Nagihan Akarsel, Evîn Goyi (Emine Kara)… bunlar sadece birkaçı.

Kürt özgürlük mücadelesinin ilk adımlarının atılışından beri kadınları mücadelenin her alanında büyük bir şevkle ve büyük fedakarlıkla yerlerini almışlardır. Bu mücadelenin şekillenmesinde, gelişmesinde, Kürdistan ve dünyaya yayılmasında emekleriyle çabalarıyla, şehadetleriyle, kahramanlıklarıyla özgürlük mücadelesi aynı zamanda da kadının özgürlük mücadelesi olarak şekillenen bir mücadeledir.

Bu nedenle de Kürt özgürlük mücadelesinde de bu kadar önemli bir rol oynayan kadınlar, her zaman faşist Türk devleti ve Kürt özgürlük mücadelesine düşmanlık yapan bütün güçlerin hedefinde olmuştur. Onların öncüsü ve yaratıcısı oldukları Jin jîyan azadî sloganı tüm dünya kadınları ve muhaliflerin dilinde özgürlüğün parolası oldu.

Kadının tarihteki toplumsal mücadelelerde olduğu gibi, Kürdistan özgürlük mücadelesinde oynadığı rol toplumun değiştirilip dönüştürülmesinde, toplumun kendi öz kimliğine kavuşturulmasında mücadelede oynadığı rol aslında kadının varlığından kadını mücadelesinden kadının ruhundan büyük bir korku yaşamışlardır. Bunun içinde kadınlar öncelikle hedeflenen bir konumdadır. Faşizmin sloganı biliniyor; “önce kadınları vurun”.

Onlar çok iyi biliyor ki; Kadınlar ayağa kalkmışsa bir toplum da ayağa kalkar. Kadının taşıdığı ruh, kadının taşıdığı öz aynı zamanda toplumun ruhudur, toplumun özüdür. Bu yüzden egemenler her zaman kadının şahsında toplumları teslim almaya çalışmışlardır.

Başta emperyalist güçler olmak üzere faşist Türk devleti aslında bu suikastlerle bir zafer elde etmek istediler. 9 Ocak 2013 ve 23 Aralık 2022 tarihinde Kürt halkına ve Kürt kadınlarına korku salmak istediler. Ama aksine gördük ki, bu şahadetler Kürt halkı ve özgürlük mücadelesinin evrenselleşmesinde dünyaya mal olmasına, dünya kadınlarına mal olmasında bir dönemeç oldu. Bu açıdan katliamlar yeni bir evreyi açtı.

Evet faşist Türk devleti özgürlük mücadelesinin öncü kadınları ve bir bütün olarak Kürt halkına karşı bir soykırım yürütmekte. Dört parça Kürdistan’da yaptığı katliam ve soykırımı Kürtlerin ve Kürtlerin özgürlük arayışının olduğu her yere yaymış bulunmaktadır.

Bulunduğumuz her alanda Kürt halkına karşı yürütülen katliam, soykırım karşısında tutum almak ve Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesinin kendi mücadelemiz olduğunu bilinciyle sahiplenmeliyiz. Ve Fransız devletinin de faşist Türk devletinin de bu katliamlarını sessizce kapatılamayacağı şiarıyla hareket etmeliyiz. 9 Ocak 2013 katliamı tüm çıplaklığıyla ortada olmasına rağmen, “devlet sırı” denerek dosyanın örtbas edilmesi 23 Aralık 2022 katliamının önünü açmıştır. Başta tetikçiler olmak üzere, onun suç ortakları, emir verenleri yani Türk devleti ve onun istihbarat örgütü MİT’i yargılamak ve bu cinayetlerdeki tüm rollerini ortaya çıkarmak Fransız adaletinin görevidir.

Bu katliamın planlayıcısı, uygulayıcısı Türk devleti ve onun istihbarat örgütü MİT olduğu noktasında hiç kimsenin en ufak bir kuşkusu yok. Keza bu siyasal cinayetin başta Fransa olmak üzere, Avrupa istihbarat örgütlerinin ve devletlerinin de katkısı ya da göz yumması bir o kadar gerçekliktir.

Hepimize düşen görev hesap sorma bilinciyle bu alçakça katliamların üstünün kapatılmaması ve gerçekliğin ortaya çıkması için mücadeleyi yükseltmektir.

Sakine, Leyla, Fidan, Emine, Mîr Perwer, Abdurrahman onurumuzdur, onurumuzu çiğnetmeyeceğiz, çiğnenmesine müsaade etmeyeceğiz.

Bedel Ödedik, Bedel Ödeteceğiz!

Jin Jîyan Azadî !

Devrim Şehitleri Ölümsüzdür / Şehit Namirin!

6 Ocak 2023

Önceki İçerikNamlusunu kendi içine de çeviren bir faşist terör şebekesi: Sinan Ateş suikastine dair ne biliyoruz?
Sonraki İçerikYOKSULLUK CİNAYETTİR; KATİL İSE KAPİTALİZM![*]