Faşizm – 2: Yeni ittifak yolları

Sınıflar mücadelesi ezilen sınıflarla ezen sınıflar arasındaki mücadeleden ibaret değildir. Hatta çoğu zaman mücadelenin bu biçimi derinlerde yatar ve ancak tarihi olarak tayin edicidir; ama güncel siyasi mücadelelerde tali bir önem taşır. Ezilen sınıflar sınıf mücadelesi sahnesine doğrudan çıktıklarında, ancak o zaman temel bir önem kazanırlar; bunun dışındaki hemen bütün durumlarda sınıf mücadelesi esas itibariyle egemen sınıfların şu veya bu kesimlerinin arasındaki mücadele şeklinde sürer.

Bugün de öyle oluyor. Hâkim sınıflar arasındaki mücadelede halklar ancak dolaylı bir özne bile değil sadece nesnedir. İşçi sınıfının devrimci, hiç değilse ilerici bir varlık gösteremediği faşistleşme sürecinde halk, emperyalist tekellerin kendi aralarındaki mücadelede, küçük burjuva sağcılığının biçimlerinin tekellerin siyasi temsilcilerine kitle desteği sağladığı kadar önem taşır.

Görüngü muhtevanın yerine konulduğunda ortaya çıkan çarpık duruma bir kez daha dikkat çekmeliyiz.

İlk bölüme, ABD’ye dönelim: genel kabule bakılırsa geleneksel küçük burjuva sağcılığına yaslanan Trump faşist, ve sırf bu yüzden onun karşısındaki diğer güçler antifaşist veya hiç değilse faşist-değil sayılıyor.

Emekçi sınıfları kapsayan atomizasyon, amorflaşma ve gericileşme Trump’ın destek kitlesinde geleneksel biçimleriyle görülüyor. Ama bugün baskın olan geleneksel olmayan biçimler. Bunlar esas itibariyle mevcut “liberal” iktidarların destek kitlesinde: woke ve iptal kültüründe, “aktivist” zibidiliğinde, muazzam ahlaki dejenerasyonda, kimlikçilikte, vb. ortaya çıkıyor. Neden böyle? Çünkü bu woke kültürü, zibidilik, dejenerasyon vb. düpedüz saldırgan yollardan örgütleniyor. “Ötekileştirme” üzerine bir araba laf ettikten sonra ötekileştirmenin daniskasını bunlar yapıyor; tıpkı hâkim İslami kültürün oruç tutmamayı oruç tutanlara saldırı, namaz kılmamayı namaz kılanlara saldırı, dini eğitime karşı çıkmayı dindarlığa saldırı sayması gibi, liberal etiketli zırvalar da transseksüellerin kadınlara saldırısına, kozmopolitlerin millicilere saldırısına, “aktivistlerin” sanata saldırısına, çokkültürlükçülerin kültürlere saldırısına, emperyalist şemsiye altında devlet hayali kuranların emperyalizmden bağımsızlıkçılara saldırısına vb. yol açıyor.

Üstelik ve daha önemlisi bütün bunlar geleneksel faşist görüngüler arasında değil diye bu akımlar kendilerini antifaşist gibi pazarlayabiliyor da.

Trump’ın destekçileri, esas itibariyle taşra kökenli orta ve küçük burjuvaziden oluşan sağcı örgütler. İşçi sınıfının deklase olan kesimleri de var. Bütün bu kesimler bir varoluş krizi yaşıyorlar ve durum gerçekten de klasik faşizmlerin yükselişindeki kitle tabanını hatırlatıyor.

Ancak küçük burjuva sağcılığının beklentileri, özlemleri, siyasi tasavvurları, rejimin tepesindeki faşist eğilimlerle her zaman örtüşmeyebilir ve hatta çoğu zaman da örtüşmez. Klasik faşizmlerin tarihinin öğrettiği şudur: tepedeki faşist rejim eğilimleri, tabandaki faşist çetelerle yıllarca farklı istikametlerde görünebilir; ancak küçük burjuvazinin varoluş krizinin derinleşmesi, burjuvazinin genel ideolojik krizi, tepede it dalaşı, sermaye birikimi modelinde değişiklik zarureti vb. gibi muhtelif sebepler, muhtelif varyasyonlarla, mali sermayenin (“sanayi ve banka sermayesinin kaynaşması”) “en terörcü…” kesiminin bu serseri hareketiyle ittifak kurmasına yol açar.

Bugün iki farklı türde faşist kitle hareketi var. Birincisi, klasik modele en çok yakınsayan; Trump, Le Pen, VB, AfD, Meloni, Wilders, vb. destekçilerinde görülen türden hareketler. Bu hareketler İtalya şimdilik istisna edilirse iktidarda temsil bulmuyor. Ama ikinci tür faşist kitle hareketi: wokeçuluk, iptal kültürü, ilerici şalına bürünmüş emperyalist işbirlikçiliği, iktidarda doğrudan temsil buluyor: Yeşiller, Macron; Britanya, İsveç, Finlandiya, Hollanda vb. elitinin neredeyse tamamı.

Sanayi sermayesi başka sermaye grupları karşısında rekabet gücünü kaybetme riskiyle karşılaştığında korumacı olur. Bu neredeyse aritmetik bir sabittir. Trump’ın korumacılığı bundan ibaret. Banka sermayesi (NBFI ve varlık fonları dahil) ise gücünü para-sermaye hareketinin tamamen serbest bırakılmasında bulur; böylece hayali sermaye birikimi ve sermaye ihracı azami sınırlarına varır. Demek ki iki farklı menfaat alanının sebep olduğu bir gerilim var ve banka sermayesi sanayi sermayesi üzerinde tam bir tahakküm kurduğunda bile bu gerilim devam eder.

Bir yandan kapitalizmde altüst oluş, hâkim sınıflar kompozisyonunda köklü bir değişim, dolayısıyla bölüşüm modelinin değişmesi; diğer yanda küçük burjuvazi gericileşirken işçi sınıfının deklase olması. Eşzamanlı iki gelişme: bunlar iç içe geçtiğinde, ancak o zaman bir faşistleşme sürecinden söz edilebilir. Bugün Avrupa’nın her yerinde ve ABD’de tam da bu oluyor; ve bu nedenle, “Trump’ın yükselişi faşistleşme süreci anlamına gelir” önermesi yanlıştır; tersine, faşistleşme süreci derinleşirken Trump yükseliyor. Süreci derinleştiren: bütün sermaye gruplarının en teröristi, militaristi, yayılmacısı, müdahalecisi olarak banka sermayesi (çünkü emperyalist sistemin başlıca alametifarikası sermaye ihracıdır) ve onunla kaynaşan, onunla aynı nitelikleri taşıyan, aslında muazzam hayali sermaye birikimiyle ondan da çok balon olan, onunla aynı küresel iktisadi, ideolojik, siyasi hedefleri güden bilişim sermayesidir.

Her faşistleşme sürecinde sermayenin fraksiyonları arasındaki çatışma, taraflardan birinin diğerini yok ettiği mutlak zaferiyle değil tarafların birinin baskın olduğu yeni bir kompozisyon halinde sentezlenmesiyle ortaya çıkar.

Batıda sermaye fraksiyonları arasındaki çatışmanın çözümü için bir dizi yol öngörülebilir.

Birincisi, geleneksel sanayi sermayesinin zaferi ve keynesçiliğe yönelmesi olabilir. Ne var ki keynesçilik tam istihdamı idealize edilmiş bir görev olarak önüne koyar; bu, emekçi sınıfların bağımsız siyasi aktörler olarak ortaya çıktığı bir dönemin iktisat siyasetidir ve sınıf mücadelesindeki antagonizmayı yumuşatmayı amaçlar. Oysa bugün emekçi sınıflar burjuvazinin herhangi bir kesiminin taviz vermesini gerektirecek güçte bağımsız bir aktör değil; bu sınıflar otuz yıldır amorflaştırıldı, sınıf bilinçleri iğdiş edildi, yerine şu veya bu biçimiyle kimlikçilik geçirildi, sosyal haklarının büyük bir bölümü budandı ve budanıyor. Hâkim sınıfların bir kesiminin başka bir kesimine karşı mücadelesinde ortak antagonistik düşmanları olan emekçi sınıfları güçlendirecek bir siyasete yönelmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Keynesçilik ancak büyük burjuvazinin dizginlenmesini isteyen küçük ve orta burjuvazinin siyaseti olabilir ve gerçekten de öyledir. Çok önemli bu; çünkü eğer halk saflarından büyük burjuvaziye karşı bir muhalefet ortaya çıkacaksa, tek yolu, halkın her kesiminin asgari ortak menfaatlerini öngören böyle bir iktisat siyasetidir ve ancak böyle bir siyaset, küçük burjuva sağcılığının faşist iktidarlar için kitle tabanı olmasının önüne geçebilir. Almanya’da Wagenknecht hareketi bunu simgeliyor ve iktidarın kanatlarını geriletmek için ciddi bir potansiyel ortaya koyuyor; bu eğilim Wagenknecht’in başarısı ölçüsünde bütün Avrupa’ya yayılacaktır.

İkinci yol banka ve bilişim sermayesinin öngördüğü yoldur: küresel oligarşi pekişmeli; emperyalist blok içinde hegemonya sorunu kesin ve nihai olarak çözülmeli; olası alternatif hegemonya merkezleri (başta Avrupa) dağıtılmalı; Avrupa’nın sanayi sermayesi mümkün olduğunca yoğun bir şekilde ABD’ye taşınmalı; bu sermaye neredeyse bütünüyle savaş sanayisine yönelmeli; tek başlı bir emperyalizm, bir Schwab distopyası. Bu savaş yoludur, çünkü sermayenin birikim modelindeki hiçbir köklü değişiklik savaşsız gerçekleşemez.

Üçüncü yol şimdi Trump’ın vazediyor göründüğü yoldur: dış ticarette korumacılık; büyük savaşlar yerine yerel gerilimler ve kontrollü çatışmalar; ABD’de banka ve bilişim sermayesi karşısında sanayi sermayesinin özerkliğinin güçlendirilmesi; finanslaşma öncesi duruma dönüş.

Bu çatışmanın tek çözümü iki hâkim sermaye grubundan birinin diğerini yok etmesi değil ancak ikisinin birden başka bir seviyede entegrasyonu olabilir ve öyle de olacak. İkinci ve üçüncü yol kesişecektir; Amerikan sanayi sermayesinin militarizasyonu hızlanacaktır; ABD için korumacılık dünya için serbest ticaret; ABD için iç barış dünya için savaşlar; memnuniyetsiz küçük ve orta burjuvazinin Amerikan hâkim sınıflarının menfaatleri için örgütlenmesi; stagnasyon tehdidinin ortadan kalkması; Avrupa sanayi sermayesine diz çöktürülmesi sürecinin tamamlanması.

Harika çözüm!

Hazal Yalın

Kaynak: Harici

Önceki İçerikFaşizm – 1: Görüngü ve muhteva
Sonraki İçerikGEÇMİŞ OLSUN KÜRDİSTAN