“ÇÜRÜME VE KORKU”NUN TÜRK(İYE) İNSAN(SIZLIĞ)I[*]

“Anladık dediğin dedik,

Ama dediğin ne?

Doğrusun, söylersin düşündüğünü,

Ama düşündüğün ne?”[1]

Mirza Fetali Ahundov’un, “Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar bu masalı güzel anlatan, Türkler kadar bu masala inanan ikinci bir millet yoktur,” diye tarif ettiği Türk(iye) insanından söz ederken; Lev Tolstoy’un, “Yiyordu, içiyordu, uyuyordu, uyanıyordu; ama yaşamıyordu”…

Albert Caraco’nun, “Paramparçayız, kendimizden kaçarak, kendimizi arıyoruz”…[2]

Fyodor Dostoyevski’nin, “Saklanır insan, saklanır, yakalanmamak için gizlenir, burnunun ucunu bile göstermeye korkar; yerini belli etmez, çünkü önyargı kol geziyordur”…[3]

Victor Hugo’nun, “Hiçbir şey hissetmiyor, hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şey düşünmüyordu”…[4]

Oscar Wilde’ın, “Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur”…

Suat Derviş’in, “İnsan kendi kendine kıyan, kendi başını kendi yiyen, insan paraya tapan, paraya canını veren, Azrail’i utandıracak merhametsizlikler yapan insan budalalığı, menfaatlerini çiğneyen şuursuzluğu içinde ne müthiş bir mahlûk!”[5]

Johann Wolfgang von Goethe’nin, “Botanikçilerin ‘incompletae, adını verdikleri bir bitki sınıfı vardır; aynı şekilde ‘inkomplet’ yani yarım, tamamlanmamış insanların da var olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar, özlemleri ve çabalarıyla eylem ve başarıları orantılı olmayanlardır,”[6] betimlemelerini anımsamamak mümkün değil…

“Çürüme ve korku”nun[7] kollarındaki Türk(iye) insan(sızlık)ı konusunda “TÜİK için Türkiye’de neredeyse ‘mutsuz’ yok; yaşam memnuniyeti araştırmasına göre ülkenin yarısı 2022 yılını mutlu geçirdi,”[8] denilse de gerçek böyle değil!

Derinleşen yoksulluk insani kapasiteyi tahrip ediyorken; ekonomik kriz yoğunlaşıyor, toplumsal maliyeti artıyor: Eşitsizlik derinleşiyor, yapısallaşıyor. Yoksulluk sınıfsallaşıyor, kuşaklar arası aktarılan bir niteliğe bürünüyor. Çalışan kesimin kahir ekseriyeti yoksulluk sınırının altında bir gelirle hayatını idame ettiriyor. Ülkemizdeki çalışanların neredeyse yarısı için temel gelir olan asgari ücret açlık sınırının altındayken; çözümsüzlüğün kollarındaki insan(lık) çürüyor.

Milan Kundera’nın, “İnsanları yok etmek için onları hafızalarından mahrum bırakarak başlarsın. Kitaplarını, kültürünü, tarihini yok ediyorlar. Ve başka biri başka kitaplar yazar, onlara başka bir kültür verir, başka bir hikâye uydurur; ondan sonra insanlar yavaş yavaş ne olduklarını unutmaya başlarlar. Ve etrafındaki dünya daha da çabuk unutulur,” diye tarif ettiği cenderede biçimlendirilen Türk(iye) insanı toplumun aslî sorunları olan “değişmek/ değiştirmek” yerine; derin ve yaygın bir yabancılaşmanın çukurunda çürür/ başkalaşır.

Theodor W. Adorno’nun, “İnsan düşünmeye başladığında artık etrafa körü körüne saldırmaz,”[9] ifadesindeki üzere “değişme/ değiştirme” çevre ve ortamla çatışma hâlinde ifadesini bulurken; “çürüme/ başkalaşma” ise kabullenme, boyun eğme ya da itaat ve biatte somutlanırken; sosyal değişimi tıkar ve Herodot’un ifadesiyle, “İnsanlar, kulaklarına gözlerinden daha fazla inanırlar.”

* * * * *

Altını çizdiklerim şahsında “Birçok insan düşündüğünü sanır, aslında yaptıkları sadece önyargılarını yeniden düzenlemektir,” uyarısıyla William James’in vurgusu kafa yorulması gereken “Kleptokrasi Türkiyesi”nde tüm sosyal davranışların iktisadi saiklerine dikkat etmek müthiş bir önem arzeder…

Yunanca “hırsız” anlamına gelen “kleptes” ve hükmetmek/ güç anlamına gelen “kratos” kelimelerinden oluşup; “Klepto” “hırsızlar” anlamına gelirken; genelde hırsızlar yönetimine “kleptokrasi” denir.

Siyasi kayırmacılığın bir diğer türü de “Klientalizm” olarak adlandırılırken; kleptokratlar düzenlerinin bozulmaması için devamlı yalan söylerler ve hayali düşman yaratırlar. Olmayanı varmış gibi anlatır, kendi yaptıklarını başkaları yapmış gibi gösterirler.

Bunlar da yalanın/ yanlışın zorba egemenliğiyle toplumsal düzlemde çürümeyi devreye sokar.

İşsizlik, derinleşen yoksulluk, hayat pahalılığı, ağırlaşan yaşam koşulları, beraberinde toplumsal ve bireysel sorunları getiriyor. Ülkede antidepresan kullanımı artarken, bireylerin birbirine tahammülleri de azalıyor. Özellikle pandemi sonrası depresyon ve kaygı bozuklukları yüzde 25 oranında artarken, buna karşın hastaların yeteri kadar ruh sağlığı hizmeti alamadığı da vurgulanıyor.

Psikiyatristler, toplumdaki şiddet ve tahammülsüzlük gibi durumların bir tek nedeninin olmadığını, çok boyutlu nedenlerinin olduğunu belirterek “Son dönemde özellikle politik ve ekonomik sorunlar şiddet olarak karşımıza çıkıyor,” diyorlarken;[10] Adalet Bakanlığı’nın istatistikleri ülkenin adeta bir suç cehennemine döndüğünü ortaya koyuyor. Tüm suç türlerinde artış yaşanırken uyuşturucu ve cinsel suçlardaki artış özellikle dikkat çekti: Suç grupları içinde uyuşturucu suçunun oranı yüzde 5’e yükselirken, açılan dosya sayısı 2021’de 422 bine çıktı. 2021’de 127 bine yükselen cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda ilk sırayı 44 bin rakamıyla “çocukların cinsel istismarı” aldı.[11]

* * * * *

Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerinde çocuklara yönelik cinsel istismar 2022’de 2021’e göre yüzde 33 artış gösterirken;[12] Kayseri’de 30 yaşındaki baba O.Y, 5 yaşındaki kızına cinsel istismarda bulunup, istismar görüntülerini sosyal medya üzerinden bir kişiye attı![13]

Konya’da lise öğrencisi G.A.’nın (17), “Seni Milli İstihbarat Teşkilâtı’na memur olarak alacağız” vaadiyle kandırılıp, elektrik ustası Ahmet Mandal’ın (35) cinsel istismarına uğradı![14]

2021’de dünyaya gelen 7 bin 190 bebeğin, 17 yaş altı çocuklardan doğduğunu söyleyen Milletvekili Gamze İlgezdi, “2021’de dünyaya gelen 117 bebeğin annesinin 15 yaşından küçük olduğu kayıtlara geçerken 7 bin 73 bebeğin annesi ise 15-17 yaş grubundadır,”[15] dedi![16]

‘Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’ (TAPV) ile ‘Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) ‘Örgün Eğitimde Kapsamlı Cinsellik Eğitimi’ başlıklı rapora göre, her 5 çocuktan 1’i çocuk yaşta evlendiriliyor. 3 milyon çocuk da istismar sonucu gebe kalması nedeniyle güvenli olmayan bir şekilde kürtaj oldu!

Yine raporda öne çıkanlar şöyle: Her 2 kadından 1’i bedeni üzerinde söz sahibi değil… Her 3 kadın ve kız çocuğundan 1’i şiddete maruz kalıyor… Her 5 çocuktan 1’i çocuk yaşta zorla evlendiriliyor… Erken yaşta evlendirilen her 3 kız çocuğundan 1’i yine çocuk yaşta anne oluyor… 3 milyon kız çocuğu, istenmeyen gebelik sebebiyle güvenli olmayan bir şekilde kürtaj oluyor![17]

Ayrıca TÜİK verilerine göre, 2021 yılında 7 bin 190 çocuk doğum yaptı. Doğum yapanların 117’si 15 yaş altı iken 7 bin 73’ünü ise 15-17 yaş grubu oluşturdu. Öte yandan 2001-2021 kesitinde 15 yaş altı 20 bin 895 çocuk doğum yaptı; 15-17 yaş arası doğum yapan çocukların sayısı ise 548 bin 488 oldu![18]

Veriler, çürüme ve çıldırma hâlini ortaya koyuyor; ama bu kadar da değil!

* * * * *

Bedenini tinerle yakan 28 yaşındaki bir gençten hastasına hastane bulamadığı için isyan ederek Sağlık Bakanlığı önünde kendini ambulansına kilitleyen şoföre, SMA hastası bebeğinin can çekiştiğini haykırarak intiharı düşünen çaresiz bir babaya kadar yayılan bir cinnet hâliyle karşı karşıyayız.

İçine itildiği tarikat sarmalından çıkamayan tıp öğrencisi Enes Kara’yı, Galata Kulesi’nden kendini atarak intihar eden 23 yaşındaki genç avukat adayını, Akdeniz Üniversitesi’nde bulunan yurtlarda bir ay içinde umutsuzluğa yenilen üç gencimizi ve nicelerini toplumsal cinnete kurban vermeye devam ediyoruz.

Tablo kötüleşirken her geçen gün sokakta çıplak vatandaş olaylarına yenileri ekleniyor. Arka arkaya yaşanan bu olayları, giderek zenginlerin iktidarına dönüşen AKP’nin toplum kesimlerinde yarattığı derin çaresizliğin uzun süre birikmiş dışavurumu ve kimse tarafından görülmeyen insanların fark edilme dürtüsü olarak yorumlamak gerekiyor.

Bu olaylar yaşanırken cinnetin iki farklı boyutuyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyoruz. Sokağa çıkan çıplak insanların psikolojik sorunları olduğunu anlayarak, onlara o anda yardımcı olunması gerekirken bu çaresiz insanları evire çevire döven, aşağılayan ve sokakta çıplaklığı toplumsal ahlâkın bozulmasıyla açıklamaya çalışan bir güruhla da karşı karşıyayız![19]

Evet çürüme ile müzisyen Onur Şener’in katledilmesindeki veya Mersin’in merkez Toroslar ilçesinde 7’nci sınıf öğrencisi Fatmanisa Yürekli’nin, sınıf arkadaşı E.D. tarafından okulun tuvaletinde darbedilerek ve bıçaklanarak öldürülmesindeki[20] üzere “şiddet toplumu olduk”!

‘Umut Vakfı’nın ‘Şiddet Haritası Raporu’na göre 2022’de, medyaya 3 bin 984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü, 4 bin 231 kişi de yaralandı. Silahlı şiddet olaylarının yüzde 15.46’sında kesici aletler kullanılırken yüzde 84.54 cinayet ateşli silahlarla işlendi.[21]

Dr. Ayhan Akcan da, “Bireysel silahların yüzde 18’inin kadına yönelik şiddette kullanıldığı”na dikkat çekti.[22] 2014’te kasten öldürme suçundan 14 bin 478 mahkûmiyet kararı alınırken; 2021 sonu itibarıyla bu sayı 24 bin 897’ye yükseldi.[23]

* * * * *

Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı Derneği Başkanı Ayşe Kaşıkırık’ın, “Şiddet, normalleştirilip meşrulaştırıldı… Bireyler sisteme güvenmediğinde şiddete meyilli oluyor. Borç yükü, yaşam baskısı şiddetle sonuçlanıyor… Toplumsal trajedi, buhran oluştu,”[24] notunu düştüğü sarmalda; doların durdurulamayan yükselişi, zamlar, hayat pahalılığı ve adaletsizliğin toplumun dengesinin ne denli bozduğunu göstermektedir.

Ekonomideki felaket yanında uyuşturucu kullanma oranındaki artış da sosyal dengenin bozukluğunu gösterirken; yakalanan uyuşturucu miktarı tonlarla ifade edilir hâle gelmiştir. Bunun bir de çok daha fazla yakalanmayanını olduğunu düşünürseniz, durumun ne hâle geldiği anlaşılır. Uyuşturucu kullanma yaşının 13’e kadar indiği de meselenin diğer artısıdır.

2022 Türkiye Uyuşturucu Raporu’nda tüm rakamlar mevcut:[25] Uyuşturucu kaçakçılığında Türkiye tarihinin rekorları kırılıyor; artık transit ülke olmanın ötesinde büyük bir pazar. 2019’da yakalanan metamfetamin (kısa adıyla Met) 1 ton 42 kilo iken bu rakam 2020’de 4 kat artmış, 2021’de de 5.5 tona ulaşmış. 81 ilin tamamında satılıyor.[26]

Diyarbakır’da madde bağımlısı gençler, nefes almanın güç ama uyuşturucu bulmanın kolay olmasından şikâyet ediyorken;[27] Narkotik Büro rakamlarına göre, uyuşturucu nedeniyle gözaltına alınanların oranı 2008’den 2014’e yüzde 700 oranında artmış. Sadece 2013’de 33 bin kişi uyuşturucu bağlantılı gerekçelerden gözaltına alınmış[28] ve uyuşturucu kullanımında Ankara 1. sırada…[29]

2012’deki operasyonlarda 47 bin 153 kişi gözaltına alındı. 74 ton esrar, 11 ton eroin, 402 kilogram kokainle 1.6 milyon ecstacy ele geçirildi. 5 yılda 365 kişi uyuşturucu madde kullanımından hayatını kaybetti.[30]

Özellikle ‘Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği’ Başkanı Yavuz Tufan Koçak’ın, “Kayıtlarımıza göre 300 kişi 1 ay içinde bonzaiden öldü… Tehlike çok büyük,”[31] dediği koşullarda ‘bonzai’ kurbanlarından 18 yaşındaki E.İ., uyuşturucuyu sosyal medyada kurduğu bağlantılarla elde ettiğini söylüyordu![32]

* * * * *

Sürdürülemez ekonomi, çürüyen toplum alt üst olmuş insanlar yaratırken; karşımıza çıkan olgular alarm zillerinin çaldığını gösteriyor.

Örneğin 11 Haziran 2023’de Ankara’nın Yenimahalle ilçesindeki mesire alanında köpekler ağaca asılmış olarak buldu; 14 köpek kurtarılırken 2 köpek telef oldu![33]

Ya da çokeşliliği savunan ilahiyatçı Ebubekir Sifil’in “Deve sidiği şifalıdır” çıkışı ile bir dönem gündeme gelen deve idrarının “şifa” için internette satıldığının ortaya çıkması gibi![34]

Verili tabloyu Carl Gustav Jung’un, “Tüm akıl hastalıklarının temelinde, meşru acıları yaşamayı reddetmek yatar,”[35] tespitine “17 yılda 4 bin 801 kişi geçinemediği için intihar etti,”[36] gerçeğini de eklemek gerekir.

Açlık ve yoksullukla birlikte; Søren Kierkegaard’ın, “Kaygı, onu tanımamış olduğu için yitip gitmek ya da altında ezilip kalmak istemeyen her insanın katlanıp çıkmak zorunda olduğu bir serüvendir,”[37] notu eşliğin de coğrafyamızda çoğalan “İntihar, insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sözüdür.”[38]

Çünkü Jean Paul Sartre’ın “İntihar dünyada var olmanın bir başka yoludur. Çünkü kişi bir eylem olarak ölümü seçtiğinde kendi varlığının farkına vararak, varlığının tanımını hiçlikle yapar,” ifadesindeki üzere “İntihar edenin isteği, o bedenin içerdiği dünyanın anlamını susturmaktır.”[39]

Katil ise Karl Marx’ın, “Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeylerin olması gerekir,” notunu düştüğü; “Tüm ilişkiler mal değiş tokuşuna, metaya ve paraya indirgenince, tüm toplumsal ilişkiler de metalaşır,”[40] tanımına mündemiç -insan(lar)ı hiçleştiren kapitalist yabancılaşmadır…

* * * * *

İşte birkaç çarpıcı veri…

Boşanmak isteyen karısının elinden tutarak ona beş el ateş eder. Kadın kanlar içinde odanın içine yığılır ve vücudundan boşalan kanıyla duvara şunları yazar: “Annem, babam hakkınızı helal edin, üzülmeyin. Beni kocam vurdu”.

Sanık mahkemede şu ifadeyi verir: “Eşimi yaralamak bile istemedim. Ben mağdurum, bu bir aptallıktı. Bana vereceğiniz ceza eşimi de yaralayacaktır”.

Sonra da bu adam beş kurşunla öldüremediği eşine hapishaneden mektup yazıp şöyle der: “Aklımdan bir saniye çıkmıyorsun. Kantinde fıstıklı çikolata var, ben almıyorum. İkram ediyorlar yemiyorum. Sen seviyordun diye”!

Sipariş ettiği çayın soğuk geldiğini söyleyen biri, kendisine çay getiren birisi tarafından öldürülüyor. Katil ifadesinde “Parmağım tetikteydi ve bir an elim titredi. Tabanca da aniden ateş aldı” diyerek kendini savunuyor!

Kastamonu’da Dadaylı ailesinin yaşadığı evde 16 gün içinde üst üste 17 kez yangın çıkıyor. Yapılan araştırma sonucunda, yangınların evde yaşayan Dadaylı ailesinin bir üyesi tarafından esrarengiz bir durum oluşturmak amacıyla çıkarıldığı saptanıyor!

Boji adı verilen şirin bir köpeğin toplu taşıma araçlarında seyahat ederken görüntüleri medyaya düşmüştü. Sonra köpeğin tramvaya kaka yaptığına yönelik görüntüler medyaya servis edildi. Dahası bir koltuğun üzerinde köpeğin dışkı görüntüleri vardı. Bu görüntüler medyaya “İBB’nin kadrolu köpeği tramvaya pisledi” şeklinde servis edildi. Yapılan araştırma sonucu dışkıyı tramvaya bir yolcunun bıraktığı görüntülerle kanıtlandı! Üstelik, bu köpek değil, insan dışkısıydı…

Veriler insani değerlerdeki çöküşün ürünüdür ve sürdürülemez kapitalist ekonomi toplumu hasta ediyor…

Pandemi, ekonomik kriz, işsizlik ve deprem derken toplumun ruhsal sağlığı daha da bozuldu. Depresyon ve anksiyete bozukluğunun 3-4 kat arttığını belirten psikiyatristler, antideprasan kullanımının da yükseldiğini vurguluyorlar.

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, 2020’ye kadar ki 11 yılda antidepresan kullanım miktarı yaklaşık yüzde 70 oranında artış gösterdi. 2012 yılında 37 milyon 280 bin 936 kutu olan antidepresan kullanımı 2022’de 61 milyon 870 bin 998 kutuya çıktı.[41] 10 yılda antidepresan kullanımı yüzde 70 oranında arttı.[42]

Bunlar böyleyken; ‘Gallup’un ‘Küresel Duygu Raporu’na göre Türkiye sinir, stres ve üzüntü duygusunda 100 ülke arasında ilk üç sırada yer alırken; Türkiye halkı, Avrupa’nın en sinirli vatandaşları olurken anket sonuçlarında dünya genelinde bir önceki gün sinirlenme duygusuna kapılanların oranında, Lübnan yüzde 49 ile birinci, Türkiye yüzde 48 ile ikinci oldu.

Anketten bir gün önce üzüntü hissini yaşayanlar sıralamasında ise Türkiye üçüncü sırada yer aldı. Genel olarak üzüntü duyduğunu söyleyenler sıralamasında Afganistan yüzde 61 ile ilk sırada gelirken, Lübnan yüzde 56 ile ikinci, Türkiye yüzde 49 ile üçüncü sırada![43]

* * * * *

Dediklerimiz toparlarsak; gençlerin yüzde 63’ünün “başka ülkede yaşamak” istediği[44] coğrafyamıza ilişkin olarak Michel Foucault’nun, “Bireyleri normallikleri ölçüsünde dikkate almak çağdaş toplumun en büyük iktidar aygıtlarından biridir. Normal insan, kurgudur,” saptamasını kulaklarımıza küpe etmeliyiz…[45]

O hâlde bize “normal” olarak sunulanın, Yaşar Kemal’in “İnsan, düşleri öldüğü gün ölür,” uyarısı doğrultusunda reddedilmesi gereğini “es” geçmeden haykırılmalı:

 “Nasıl bir hayat yaşadığınızı görmüyor musunuz? Ülkeyi yönetenlerin sizi nasıl soyup aldattıklarını, kanınızı içtiklerini anlamıyor musunuz? Oysa her şey sizin üzerinizde yükseliyor, siz dünyanın en büyük gücüsünüz! Peki hiç hakkınız var mı? Tek hakkınız, açlıktan gebermek!”[46]

Öyleyse Andrei Tarkovsky’nin, “İnsanlık zaten aptallığa ve alçaklığa teslim edildi ve şimdi sadece kendini tekrar ediyor,” saptamasının Türk(iye) insan(sızlık)ı içinde tekzip edilebilmesi; Karl Marx’ın, “Yeni dünya, ancak eskinin eleştirisinin sonunda bulunabilir,” formülünü hayata geçirmekle mümkün olabilecektir.

TEMEL DEMİRER

N O T L A R

[*] Newroz, Temmuz 2023…

[1] Bertolt Brecht.

[2] Albert Caraco, Kaos’un Kutsal Kitabı, çev: Işık Ergüden, Versus Kitap, 2007.

[3] Fyodor Dostoyevski, İnsancıklar, çev: Nihat Yalaza Taluy, Varlık Yay., 2002

[4] Victor Hugo, Notre Dame’ın Kamburu, çev: Murat Kartal, Norm Yay., 2011.

[5] Suat Derviş, Hiç, Doğan Yay., 2004, s.125.

[6] W. Goethe, Goethe Der ki, çev: Gürsel Aytaç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 534, 2’inci baskı, 1986, s.347.

[7] Deniz Adalı, “Çürüme ve Korku”, Kaldıraç, No:255, Ekim 2022, s.38-43.

[8] “TÜİK Bu Anketi İsveç’te mi Yaptı?”, Birgün, 18 Şubat 2023, s.16.

[9] Theodor W. Adorno, Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma, çev: Orhan Kılıç, Metis Yay., 2019.

[10] Sibel Bahçetepe, “Tahammülsüz Bireyler Ülkesi”, Birgün, 11 Ekim 2022, s.16.

[11] “Suç Cehennemi”, Birgün, 7 Eylül 2022, s.10.

[12] Mustafa Bildircin, “Çocuk İstismarında Yüzde 33’lük Artış!”, Birgün, 31 Mart 2023, s.10.

[13] “5 Yaşındaki Kızına Cinsel İstismarda Bulunup Görüntülerini Paylaştı”, 28 Eylül 2022… https://noktahaberyorum.com/5-yasindaki-kizina-cinsel-istismarda-bulunup-goruntulerini-paylasti.html

[14] “… ‘MİT’e Alacağız’ Diyerek Lise Öğrencisine İstismarda Diğer Okulun Müdürü de Tutuklandı”, 12 Ocak 2023… https://www.ntv.com.tr/turkiye/mite-alacagiz-diyerek-lise-ogrencisine-istismarda-diger-okulun-muduru-de-tutuklandi,DcNLnEY4lkqDP-n6kc37UA#

[15] Sarp Sağkal, “Açıkça Çocuk İstismarı Var”, Cumhuriyet, 20 Haziran 2022, s.5.

[16] Kapalı kutu cezaevleri ve nezarethaneler gibi çocukların barındığı kurumlarda yaşananlar ancak Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) raporlarıyla ortaya çıkarken Ankara Saray Çocuk Evleri Sitesi Müdürlüğü’nde 21 çocuğun kayıp olduğu ortaya çıktı. (Dilan Esen, “Koruma Altındaki 21 Çocuk Kayboldu”, Birgün, 18 Ağustos 2021, s.7.)

[17] “3 Milyon Çocuk Kürtaj Oldu”, Birgün, 6 Kasım 2023, s.3.

[18] “2021 Yılında 7190 Çocuk Doğum Yaptı!”, Birgün, 13 Mayıs 2022, s.2.

[19] Artun Dayıoğlu, “Toplumsal Cinnetin Anatomisi”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 2022, s.2.

[20] “Mersin’de Okulda Vahşet”, Cumhuriyet, 1 Aralık 2022, s.3.

[21] Rengin Temoçin, “Kapıya Teslim Silah”, Cumhuriyet, 5 Haziran 2023, s.5.

[22] Rengin Temoçin, “Hızla Artan Bireysel Silahlanma Toplumların Yaşamını Riske Atıyor”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 2022, s.3.

[23] Mustafa Bildircin, “Cinayetler Katlanarak Arttı”, Birgün, 16 Ekim 2022, s.3.

[24] “Şiddet Toplumu Olduk”, Cumhuriyet, 5 Ekim 2022, s.3.

[25] Dünya üzerinde 31 milyonun üstünde uyuşturucu bağımlısı bulunuyor. Ülkede ise bu rakam 1.5 milyonu aştı. Uyuşturucu yaygınlaşırken, kullanım yaşı da hızla düşüyor. Madde kullanan çocukların yüzde 50’sinin 11 yaşından küçük olduğu belirtiliyor (Dilara Şimşek, “Madde Kullanımı 11 Yaşın Altına İndi”, Birgün, 26 Haziran 2019, s.2.)

[26] Özlem Yüzak, “Gençler… Uyuşturucu… Umutsuzluk…”, Cumhuriyet, 5 Ağustos 2022, s.11.

[27] Fatime Tekin, “Nefes Almak Zor Uyuşturucu Bulmak Kolay”, Evrensel, 14 Kasım 2018, s.8.

[28] “Uyuşturucu Taciri Kapitalizm”, Evrensel, 3 Aralık 2014, s.10.

[29] Ünal Çam, “Ankara Alarm Veriyor”, Milliyet, 8 Kasım 2015, s.16.

[30] “En Çok Yoksullar İçiyor!”, Vatan, 22 Ağustos 2013, s.3.

[31] Sibel Bahçetepe-Ali Açar, “Tehlike Giderek Artıyor”, Cumhuriyet, 30 Haziran 2014, s.6.

[32] Hamdi Koçoğlu – Yusuf Doğan, “Uyuşturucuyu Facebook’tan Buldum”, Yeni Şafak, 29 Haziran 2014, s.12.

[33] Seval Aydoğan, “Ankara’da Köpek Katliamı”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2023, s.3.

[34] Sefa Uyar, “… ‘Şifa’ İçin Deve İdrarı”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2022, s.3.

[35] Carl Gustav Jung, Keşfedilmemiş Benlik, çev: İhdsan Kırımlı, Sayfa Yay., 2012.

[36] “17 Yılda, 4 Bin 801 Kişi Geçinemediği İçin İntihar Etti”, 18 Şubat 2021… https://www.evrensel.net/haber/426263/hdpden-zam-raporu-17-yilda-4-bin-801-kisi-gecinemedigi-icin-intihar-etti

[37] Søren Kierkegaard, Kaygı Kavramı, çv: Türker Armaner, İş Bankası Kültür Yay., 2004.

[38] Karl Marx, İntihar Üzerine, Yeni Hayat Yay., 2006.

[39] John Berger, Sanat ve Devrim, çev: Bige Berker, Agora Kitaplığı, 2007, s.123.

[40] Karl Marx-Friedrich Engels, Devlet ve Hukuk, çev: Rona Serozan, Ayrıntı Yay., 2016.

[41] “Antidepresan Kullanımı Arttı”, 20 Nisan 2023… https://www.birgun.net/haber/antidepresan-kullanimi-artti-430161

[42] “Son 10 Yılda Antidepresan Kullanımı Yüzde 70 Arttı”, Cumhuriyet, 20 Haziran 2022, s.2.

[43] “Küresel Duygu Raporu: Türkiye Avrupa’nın En Sinirlisi, En Az Gülen İkinci Ülke Ve En Üzüntülü Üçüncü Ülke”, 12 Ağustos 2022… https://www.dokuz8haber.net/kuresel-duygu-raporu-turkiye-avrupanin-en-sinirlisi-en-az-gulen-ikinci-ulke-ve-en-uzuntulu-ucuncu-ulke

[44] Rengin Temoçin, “Gençler Kaçıyor”, Cumhuriyet, 3 Haziran 2023, s.6.

[45] “… ‘Peki, neyin normal olduğuna kim karar veriyor.’ diye atıldı Eric. ‘Ayrıca normal olan neden iyi olmak zorunda? Normal her zaman iyi değildir. Bir zamanlar kölelik normaldi. O zaman köleler kaçmak istediğinde psikologlar onları kalmaya mı ikna edecekti?” (Noam Shpancer, İyi Psikolog, çev: Nil Karaca, Pegasus Yay., 2015.)

[46] Maksim Gorki, Ana, çev: Erdener Tunalı, Sonsuz Yay., 2009.

Önceki İçerikKAFKASYA’DA SAVAŞA, TEHCİRE HAYIR!
Sonraki İçerikİçişleri Bakanlığı’nı hedef alan eylemi Ölümsüzler Taburu gerçekleştirdi