Bir Fotoğrafın Anlattıkları: DEM Parti’nin Yüzleşemediği Gerçek

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis’in açılış töreni ve resepsiyonu üzerine yürütülen tartışmalara ilişkin yaptığı açıklamada, bir fotoğraf karesine “çok fazla anlam yüklenmemesi gerektiğini” söyledi.

Oysa siyaset bazen tek bir kareye sığar ve o kare, gerçeğin bütününü anlatır.

Bu fotoğraf, özellikle iktidarın içeride ve dışarıda sıkıştığı bir dönemde çekildiyse, elbette anlamlıdır. ABD’de meşruiyet arayışıyla taviz üstüne taviz veren iktidarın, Türkiye’ye döner dönmez Meclis açılışında “normalleşme” pozlarıyla nefes almaya çalışması, o kareyi sıradan bir protokol anı olmaktan çıkarır.

Sorun tokalaşmakta değil, o karelerdeki gülümsemelerde, sıcak temaslarda ve iktidarın meşruiyet sahnesine gönüllü biçimde dâhil olunmasındadır. DEM Parti, bu kareyi önemsizleştirerek eleştirilerden kaçtıkça halkla arasındaki güven mesafesi büyüyor. Çünkü mesele yalnızca bir fotoğraf değil, mücadele geleneğini temsil eden bir partinin, iktidarın meşruiyet oyununa figüran olarak katılmasıdır.

Bakırhan’ın basın toplantısındaki sözleri, eleştirileri yanıtlamaktan çok üzerini örtmeye dönüktür.

“Biz bir eleştiri, öz eleştiri partisiyiz. Toplumun eleştirilerini dikkate alır, ders çıkarırız. Ancak bir fotoğraf karesine çok büyük anlamlar yüklenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Meclis zaten müzakere, diyalog üzerinedir. Orada olmak halkın sorunlarını tartışmak içindir. Bugüne kadar bu tür görüntülerin olmaması eksiklikti. Müzakere için oradayız.”

Peki, gerçekten öyle mi?

Düne kadar halkın sorunlarından uzak, bir avuç azınlığın çıkarlarını koruyan Meclis, birden halkın meclisi mi oldu?

Bugüne kadar o Meclis’te neyin müzakeresi yapıldı? Katledilen, yok sayılan bir halkın temsilcileri o Meclis’ten yaka paça atılıp zindanlara gönderilmedi mi?

Sorunların yaratıcısı bizzat bu iktidar değil mi?

Ülkedeki ekonomik, siyasal ve toplumsal çöküşün sorumlusu AKP ve Erdoğan değil mi?

O hâlde Bakırhan kime neyi anlatıyor? “Eleştiri ve özeleştiri partisiyiz” demek, eleştiriden kaçmanın bahanesi olamaz. Eleştiriyi duymak başka, politik hatayı meşrulaştırmak başka şeydir.

Bakırhan, Meclis’te bulunma gerekçesini “Kürt meselesi, ekonomi, kadınlar, emekliler, ezilenler ve doğa için mücadele” olarak sıralıyor. Ancak bu mücadele sokakta değil, kürsüde, halkın içinde değil, protokolde yürütülüyor. Söz var ama eylem yok. Açıklama var ama direniş yok.

Bu durum yalnızca bir zayıflık değil, politik yön kaybının açık göstergesidir.

Gazeteci İrfan Aktan’ın programında konuşan Tülay Hatimoğlu, yansıyan kareleri “kalabalık” ve “sıkışıklık” gerekçeleriyle geçiştirdi.

Aktan’ın “yüzlerdeki tebessüm ve sıcak ifadeler” sorusuna yanıt vermek yerine, eleştirenleri suçlamayı tercih etti.

Bu savunmacı tutum, halkın gözünde mücadele hattından uzaklaşma olarak görülüyor. Çünkü mesele bir fotoğraf değil, iktidarın meşruiyetini yeniden üretme sürecine verilen bilinçli bir destektir.

Yüzleşmeden Halkın Umudu Olamazsınız

Eleştiriler net; DEM Parti bu tabloyla yüzleşmeden halkların umudu olamaz. Bu haliyle ancak sistem partilerinden biri hâline gelir. Yıllardır bedel ödeyen halkın, kadınların, emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesi, iktidarın “normalleşme” mizansenine figüranlık edecek kadar değersiz değildir.

DEM Parti’nin çok bedel ödediği söylemi tam da bu eleştirileri yapmamızın gerekçesidir. Bunca bedel ödendiği için bu süreci eleştiriyoruz. DEM’in bedelleri sıralayarak eleştirilerin önünü kesmesi ise özeleştiriden kaçışın gerekçesi olmaktadır. Ödenen bunca bedelin sonucu bu tablo olmamalıdır diyoruz tam da.

Bakırhan’ın sözleri, bu eleştirileri doğrular niteliktedir.

Mevcut politik çizgi, Meclis merkezli pasif bir muhalefete sıkışmış, sistem partilerine benzemeye başlamış, sokaktaki direniş damarından kopmuştur.

Gerçeği Gizlemek Değil, Onunla Yüzleşmek Gerek

Bir kareyi önemsizleştirerek politik sorumluluktan kaçmak meseleyi çözmez, tam tersine halkın vicdanındaki kırılmayı derinleştirir.

Gerçek yüzleşme, o kareyi savunmakta değil, o karedeki politik çelişkiyi kabullenmekte yatar. Direniş geleneği, iktidarın tebessümünde değil, halkın öfkesinde, adalet ve özgürlük arayışında yeniden anlam kazanır.

CHP’nin bile Erdoğan’ı protesto ederek oturuma katılmadığı bir tabloda, DEM milletvekillerinin Erdoğan’ın elini sıkmak için adeta tespih taneleri gibi sıraya girmesi, “muhalefet” iddiasını yerle bir etmiştir.

Erdoğan’ın ülkedeki adaletsizliğin, yoksulluğun ve hukuksuzluğun baş sorumlusu olduğunu en iyi DEM’liler bilir.

Zira “tek adam rejimi” eleştirisini en sık dile getirenler onlardır.

Erdoğan, ABD’de Trump yönetiminden aldığı icazetle ayakta durabiliyor. Son ziyaretinde, halk için daha fazla yoksulluk ve sefalet anlamına gelecek anlaşmalara imza atarken, ülkeyi kelimenin tam anlamıyla “icazet” karşılığında pazarladı.

DEM Parti, halkın inancını, öfkesini ve umudunu temsil etmek istiyorsa, o fotoğraf karesinden değil, o kareye sığdırılan ikiyüzlülükten uzak durmalıdır.

Gerçek muhalefet, gülümseyen pozlarda değil, halkın yanında, sokağın sesinde, direnişin kalbinde olur.

Önceki İçerikFilistin direniş grupları, Aksa Tufanı hamlesinin 2. yılında ortak açıklama yayınladı.
Sonraki İçerikKimlik Siyasetinin Sınıfsal İşlevi: Sermaye Düzeninin İdeolojik Kalkanı